YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Chp Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Odtü Gazetesi'ne Açıklamalarda Bulundu

ANKARA (İHA) – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ODTÜ'nün 'Hocam Gazetesi'ne verdiği röportajda kişisel ve...

ANKARA (İHA) – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ODTÜ'nün 'Hocam Gazetesi'ne verdiği röportajda kişisel ve siyasi sorulara cevap verdi.

ODTÜ öğrencilerinden Burcu Cura, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ederek, üniversitenin “Hocam” isimli gazetesi için röportaj yaptı. Öğrencinin “Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir günlük rutini nasıl geçer?” şeklindeki sorusu üzerine günlük hayatında neler yaptığını anlatan Kılıçdaroğlu, “Sabah erken kalkarım. Önce gazetelere bakarım. İnternete girerim. Bana gelen iletileri kontrol ederim. Daha sonra genel merkezden Baki Bey beni arar, bütün köşe yazılarını özetler. Ondan sonra kahvaltı yaparım. Sonra da siyasal yaşama, yani genel merkeze gelirim. Genel merkezdeki programa uygun olarak neler yapılması gerekiyorsa onları yaparız” dedi.

'Kitap okumaya, sosyal aktiviteye vaktiniz oluyor mu?' sorusunu cevaplayan Kılıçdaroğlu, "Seyahat bana kitap okuma özgürlüğü sağlıyor. Özellikle cep telefonu çalışmıyorsa ve yanınızda kimse yoksa açıp rahatlıkla kitap okuyorsunuz. Politikacıların zaman zaman belirli kitapları okumaları gerekiyor. Örneğin, Wikileaks belgeleriyle ilgili yayınlanan kitapları, Hanefi Avcı’nın Haliç’te Yaşayan Simonlar’ı, Soner Yalçın’ın Samizdat’ı. Bunları hem okumak hem irdelemek zorundayız. Çünkü bunlar, bir anlamda Türkiye gerçeklerini önünüze koyuyorlar. Derseniz ki roman okuyor musunuz? Hayır. Ona pek vaktim olmuyor" diye konuştu.

Tiyatroya gitme fırsatı bulup bulamadığı sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, tiyatroyu sevdiğini, vakit buldukça daha fazla gitmek istediğini anlattı. Genel başkan olmadan önce Ankara Devlet Tiyatroları’nda sergilenen tüm oyunları izlediğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Ama şimdi o şansım pek fazla yok" dedi.

Kılıçdaroğlu, ‘Öğrencilik ve üniversite kavramları sizin için ne anlam ifade ediyor?' sorusuna ise şu karşılığı verdi:

"Üniversite benim için bir özgürlük alanı. Öğrencinin baskıyı üzerinde hissetmediği bir alan. Öğrenci üniversitede farklı bir kişiliğe kavuşuyor. Bir taraftan eğitim, bir taraftan yeni bilgiler, bir taraftan yeni arkadaşlar, bir taraftan yeni düşünceler. Bütün bunların üst üste geldiği bir ortamda farklı bir kişilik oluşuyor. Daha özgür, daha sağlıklı, ülkenin sorunlarına kendisini adamış, sorunların çözümüne yönelik kafasında ağır ağır fikirler oluşan bir alan. Üniversiteyi böyle görüyorum. Eğer üniversite gerçek anlamda bir özgürlük alanı olursa, yetişen öğrenciler ülkeye daha ciddi katkılarda bulunuyor, düşünsel olarak da eylemsel olarak da. Tabi böyle baktığımız zaman Orta Doğu Teknik Üniversitesi sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sayılı üniversitelerinden birisi. Bu da bizim gurur kaynağımız. O açıdan ODTÜ farklı bir yerde."

'Danışman kadronuzu uzman kişilerden mi kurdunuz? Nasıl bir fikir alışverişinde bulunuyorsunuz?' sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, şu anda bürokrasiden ayrılmayıp yasaların sağladığı olanak nedeniyle Meclis'e gelen ve düşünsel anlamda kendilerine destek veren bürokratlar bulunduğunu belirterek, "Bunun yanında belirli olayları tartmak, politika oluşturmak, politika geliştirmek açısından da bir grup var. Onlarla da zaman zaman bir araya geliriz ve belirli konuları tartışırız. Bu grupların içerisine bazen üniversitelerden kendi konusunda uzman olan akademisyenler de katılırlar. Dolayısıyla bir konuda hem olayı bütün boyutlarıyla tartışmak, çözüm üretmek, üretilen çözümleri bir anlamda kafamızda test etmek için böyle bir kadromuz var" ifadelerini kullandı.

'Sizce şu an Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük sorun nedir?' sorusuna Kılıçdaroğlu şu karşılığı verdi:

"Bana göre Türkiye’nin iki temel sorunu var. Bunlardan birisi işsizlik, diğeri terördür. Terör sorunu 30 yıllık tarihsel derinliği olan bir sorun. Ve bu sorunun çözülmemesinin nedeni siyaset kurumunun işini yapmamasıdır. İkincisi işsizlik. Genç işsizlikte oran yüzde 25-30’lara kadar çıkabiliyor. Üniversite mezunları arasında bu çok ciddi bir rakamdır. Bu konuda Türkiye’nin yeni bir ekonomi politikası izlemesi gerekiyor. Mevcut olan ekonomi politikası ülkeyi krizden çıkarmak için uygulanan bir politikaydı. Ama Türkiye o süreci aştı. Farklı bir sürecin içindeyiz. Bir dünya krizi var. Bizim üretime odaklanan bir politika izlememiz gerekiyor. O yüzden sosyal demokratlar olarak bizler önce üreteceğiz, sonra hakça bölüşeceğiz diyoruz. Bir toplum üretmeden dünyada saygınlığı olmaz. Üretecek. Tabi üretmekten neyi kast ettiğimizi çok iyi tanımlamamız gerekiyor. Neyi üreteceğiz? Türkiye artık bilgi toplumuna geçme sürecinde olması gereken bir ülke. O zaman katma değeri yüksek ürünler üreteceğiz. Yani insanoğlunun zekasıyla geliştirdiği ürünleri üretmek zorundayız. Ben İstanbul’da gençlerle bir toplantı yaparken, sanayi-üniversite işbirliğinden söz ettiğimde genç bir üniversite öğrencisi kalktı, ‘Bunu sağcı iktidarlar söylüyor’ dedi. Benim söylemek istediğim şu; üniversiteler düşünsel olarak üretirler. Üretilen düşüncenin somut, elle tutulur eşyaya dönüşmesi için onun üretilmesi gerekiyor. ‘Üniversite sanayinin emrinde olsun’ gibi bir düşüncem söz konusu değil. Üniversite özgürlük ortamı içinde üretebilmeli. Bu teknoparklarla, teknokentlerle üretime dönüşmeli. Bunlar, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin bünyesinde de var."

'CHP olarak hükümete bir kredi vermiştiniz, Kürt sorununun çözümüne ilişkin. Bu husustaki ilerlemelerle ilgili siz bilgi alıyor musunuz?' sorusuna ise Kılıçdaroğlu şöyle karşılık verdi:

"Sorunun çözümü için biz daha önce bir öneri getirdik iktidara. Bu Türkiye’nin çok temel bir sorunudur. Kürt sorununun çözümü için bütün siyasal partilerin eşit sayıda milletvekili verdiği bir komisyon oluşturalım, ayrıca bu sorunun çözümü için parlamento dışında bir akil adamlar heyeti toplayalım demiştik. İkisi eş zamanlı çalışacaklar. Toplumun her kesiminin bu sorunun çözümüne olumlu katkı vermesi lazım. Böyle bir iklim yaratmamız lazım. Bu milletvekilleriyle olacak bir iş değil. Sivil toplum örgütlerinin, kanaat önderlerinin, üniversitelerin, baroların, işçi kuruluşlarının, işveren kuruluşlarının da desteğini alacak. Fakat bu kabul görmedi. Sayın Başbakan dedi ki, ‘ben bu sorunu çözeceğim.’ Biz de ‘çözeceksen 4 koşulda sana kredi açıyoruz’ dedik. Koşullarımızdan birisi çok önemli, ‘bu görüşmeleri yaparken, halka hesabını veremeyeceğin angajmanların altına imza atma’ dedik. Sen ilerde halka hesabını veremeyeceğin bir sözleşmenin altına imza atarsan bu Türkiye açısından ciddi sorunlar yaratabilir. Koşullarımızdan bir diğeri de, parlamentoda grubu olan siyasal partilere veya millete yaptığın görüşmeleri açıklayacaksın. Hangi konularda uzlaştığını, bu uzlaşmanın koşullarının neler olduğunu anlatacaksın. Bugüne kadar bize gelen herhangi bir bilgi yok. Görüşmeler yapılıyor. Ama görüşmelerin arkasında ne var doğrusunu isterseniz biz de bilmiyoruz."

'YÖK’le ilgili söylemlerinizi biliyoruz. Bunun bir 12 Eylül ürünü olduğunu ve kaldırılması gerektiğini söylemiştiniz. Peki YÖK’ün kaldırılması durumunda üniversitelerde nasıl bir yönetim olmalı?' sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, YÖK’ün kesinlikle kaldırılması gerektiğini belirtti. Bu haliyle YÖK'ün üniversiteler üzerinde egemen bir güç olarak durduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "12 Eylül YÖK’ü kurarak üniversiteleri baskılama, kendi sözünün dışına çıkmama gibi bir havaya sokmaya çalıştı. Bunun kalkması lazım. Üniversitelerarası kurullar bir araya gelip, üniversitelerarası eşgüdümü sağlayabilirler. Bu konuda üniversiteler bir araya gelip, nasıl bir eşgüdüm sağlanabilir, sorunlar nasıl çözülebilir, bunun yollarını bulabilirler. Dolayısıyla siyasi otoritenin üniversiteler üzerinde baskı kurmasının önüne geçmemiz gerekiyor. YÖK kalkınca üniversite yönetimleri kendi yöneticilerini kendileri seçebilmeliler. Neden 6 yönetici seçilecek, bunun 3’ünü YÖK eleyecek, neden Cumhurbaşkanı bunun bir tanesini seçecek? Bu sürece hiç gerek yok. Ayrıca bizim projemizde üniversite öğrencilerinin de belli oranda üniversite yönetimine katılması gerekiyor. Eğer öğrenciler yarın kamuda yönetici olacaklarsa veya kendi bağımsız iş yerleri kurup orada yönetici olacaklarsa neden üniversitede yönetime adım atmıyorlar? Üniversite öğrencisi yönetimde söz sahibi olmalı. Biz öğrenenlerle öğretenlerin bir araya gelip kendi yönetimlerinde söz sahibi olabileceklerine ve üniversiteyi daha rahat yönetebileceklerine inanıyoruz" ifadelerini kullandı.

'ODTÜ çok konuşuldu. Başbakan’ın gelmesi, protesto gösterileri, devamında da birçok tartışma oldu kamuoyunda. Siz bir lider olarak ODTÜ’ye gelseydiniz ve aynı durumla karşılaşsaydınız nasıl bir tepki verirdiniz?' sorusuna Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi:

"Bir üniversiteye, o ülkenin Başbakanı geldiğinde protesto olabilir. Bunu sadece ODTÜ için söylemiyorum. Amerika’da da, İngiltere’de de, Rusya’da da olabilir. Öğrencilerin yöneticileri protesto etmesi kadar doğal bir şey yoktur. Ama bu protestonun şiddete dönüşmesi faklı bir olay. Onu kabul etmiyoruz. Şiddete dönüşmesi derken bu iki türlü, birincisi; öğrencilerin şiddete dönüştürmesi. İkincisi; güvenlik güçlerinin şiddete dönüştürmesi. ODTÜ’de yaşanan olayda şiddeti yaratan güvenlik görevlileridir. Öğrenciler, bildiğimiz protestolarını yapıyorlar, sloganlarını atıyorlar, afişlerini asıyorlar. Dolayısıyla ‘başbakan protesto edildi ben bunları dağıtacağım’ diye yola çıkmak yanlış bir şey. Hepimiz öğrencilik yaptık, ben de yaptım. Dolayısıyla gençliği en çok bizim anlamamız gerekiyor. Onlar aslında protestoyu kendi kişisel çıkarları için yapmıyorlar. Onlar ülkenin çıkarları için protestoyu yapıyorlar. Gencin en temel özelliği kişisel hiçbir beklenti içinde olmamasıdır. Tümüyle idealler üzerine kurulan düşünceleri vardır gençlerin. Onların gösterdiği idealleri ya da yaşadıkları hedefledikleri idealleri bizim yükseltmemiz, yüceltmemiz gerekir. Keşke Sayın Başbakan şunu yapsaydı, ‘protesto eden öğrencilerden 10 kişi gelsin, oturalım konuşalım, neden protesto ediyorsunuz’ diyebilseydi. Gençleri dinlemek kadar güzel bir şey yok. Hem ‘onlar bu ülkenin geleceği’ diyeceğiz, ondan sonra ‘neden konuşursunuz, neden protesto ediyorsunuz’ diye onları suçlayacağız. Bu doğru değil, o nedenle ben İzmir’de her ODTÜ’lü bir Yörük Ali Efe’dir demiştim."

'Gençlerin siyasi tercihi niçin Cumhuriyet Halk Partisi’nden yana olsun? Yani bir genç için CHP neden doğru bir tercih olsun?' sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, CHP'nin antiemperyalist gelenekten geldiğine işaret etti. CHP'nin kişisel çıkar peşinde koşanların değil, ülkenin içinde bulunduğu koşulları aşmak için çaba harcayanların siyasal partisi olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Türkiye’deki önemli değişimlerin altında Cumhuriyet Halk Partisi’nin imzası vardır. Cumhuriyetin kuruluşunda CHP’nin imzası vardır. Çok partili yaşama geçişte, demokrasiye geçişte CHP’nin imzası vardır. Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrasiyi bu ülkeye getiren bir partidir. Şimdi de bir devrime imza atmak istemektedir, demokrasi ve özgürlük. Bunun için gençlerin CHP’yi desteklemesi gerekiyor. Demokrasiyi ve özgürlüğü istiyorsa, şiddeti değil herkesin düşüncesini özgürce dile getirebildiği bir Türkiye istiyorlarsa desteklesinler. Demokrasi ve özgürlük aynı zamanda saydamlığı da bünyesinde tutar. Harcanan her kuruşun hesabını siyasi otorite halkına vermek zorundadır. 2012 bütçesi görüşülürken, Sayıştay raporları gelmedi. Yani yapılan harcamaların hesabı gelmedi parlamentoya. Ve bunun üzerinde fazla durmadık. Oysa demokrasilerin çıkış kaynağı ödenen vergileri nerelere harcandığının sorgulanmasıyla başlar. Üniversite gençlerine benim önerim, sakın ola ki ‘bizim vergi dairesinde kaydımız yok, biz vergi ödemiyoruz’ demesinler. Hayatın her alanında vergi vardır. O nedenle üniversite öğrencileri toplanan vergilerin nerelere harcandığını sormak zorundadırlar. Onun için de Cumhuriyet Halk Partisi’ni tercih etmek zorundadırlar" dedi.

'Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir kadın aday çıkarabilir mi?' sorusuna ise Kılıçdaroğlu şu karşılığı verdi:

"Tabi olabilir. Hatta bir kadın olmasını tercih de ederiz. Gazetecilerin hapiste olması, uzun tutukluluk süresi, milletvekillerinin hapiste olması, üniversite öğrencilerinin sorgusuz sualsiz hapislere atılması. Bu Türkiye’nin imajını büyük ölçüde zedeledi. Türkiye’de gerçekten demokrasi mi var, yoksa otoriter bir rejim mi var? Bana göre otoriter bir rejim var. Onun için cumhurbaşkanlığını çağdaş, özgürlükçü, hayatı sorgulayan, iktidarı sorgulayan, muhalefeti sorgulayan, kendi içinde tutarlı olan, iyi bir eğitim almış, hayata özgürlükçü penceren bakan bir cumhurbaşkanı olursa bu imajı oradan başlayarak düzeltebiliriz. Burada kadının olması daha önemli."

'Yani aklınızda bir isim var. Partide konuşuldu mu peki?' sorusu üzerine ise Kılıçdaroğlu, "Hayır. Herhangi bir isim konuşulmadı. Zaten konuşulduğu an o isim duyulur, ancak bu aşamada isim vermek doğru olmaz" dedi.

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler