Cinsel Fonksiyon problemleri kadın ve erkek kişilerin özgüvenlerini, bununla beraber aile yapılarını ve dolayısıyla sağlıklı bir toplum yapısını çok yakından ilgilendiren sağlık sorunlarıdır.
Bu psiko-sosyal sorunlar cinsel işlev bozukluğunda kimi zaman sebep, kimi zaman da sonuç olarak karşımıza çıkar. Cinsellikle ilgili sorunlar, kişinin kendi için olduğu kadar eşi, partneri için de önemlidir.
Cinsel yaşamdaki aksaklıklar çiftler arasında sürtüşmelere ve ilişkilerin bozulmasına yol açabilir. Uzun süre tedavisiz kalan ve yıllar boyu sürüp giden cinsel sorunların çiftin yaşamında yeni sorunlara yol açacağı kesindir. Çiftin ilişkisinin ve iletişiminin bozulması ve çeşitli evlilik sorunlarının ortaya çıkması, giderek kişide ya da eşinde depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıkların belirmesi de yine sık görülen ek sorunlar arasında yer almaktadır.
Araştırmalar, Cinsel problemi olan her 10 kişiden yalnızca birinin hekime başvurduğunu ,hastaların yüzde 62'sinin cinsel sorunlar nedeniyle özgüveninin kaybolduğunu, yüzde 21'inin de ilişkilerinin bittiğini göstermektedir. Bu yüzden ailelerin cinsel sağlık konusunda bilgilendirilmeleri ve bilinçlendirilmeleri büyük önem taşımaktadır.
**Cinsel Fonksiyon Sorunları Düşündüğünüzden Daha Yaygındır
**
Dünya genelinde 152 milyon erkek tekrarlayan cinsel fonksiyon sorunları yaşamaktadır ve bu rakamın 2025 yılında 222 milyonu bulması beklenmektedir. Sebep olarak da beslenme ve yaşam tarzındaki değişikliklerden strese kadar birçok faktörün etkili olduğu düşünülmektedir. En çok rastlanılan sorunlar erkeklerde sertleşme ve boşalma problemleri, kadınlarda ise orgazm problemleri ve vaginismus -ağrılı ilişkidir.
40 yaşın üzerindeki erkeklerin yarısından fazlasında sertleşme sorunu olduğu tahmin edilmektedir. Ne yazık ki, bu hastaların sadece %2'lik kısmında sorunlar doğru teşhis edilerek tedavi doğru yapılmaktadır. %98'inde ise maalesef ya doğru teşhis ya da doğru tedavi eksikliği doğmaktadır.
Sertleşme Sorunu olan vakaların çoğunluğunun (%75) psikolojik değil fiziksel kökenli olduğu artık bilinmektedir. Psikolojik kaynaklı ereksiyon bozukluğu, başarı kaygısı ve iç çatışmaların olumsuz görünümlerine bağlı iken fiziksel nedenler arasında anatomik, sinirsel kaynaklı, endokrinolojik, ilaç bağlantılı ve damar sistemi kaynaklı komplikasyonlar yer almaktadır.
Psikojenik faktörler kadında ve erkekte hem bu problemin ortaya çıkma nedeni olmakta hem de organik fonksiyon bozukluklarına eşlik etmektedirler. Cinsel Fonksiyon Sorunlarında hazırlayıcı olan psikojenik faktörler arasında:
-kısıtlayıcı yetişme, yani dinsel veya kültürel baskılarla yetişme tarzı,
-travmatik bir cinsel deneyim, geçirilmiş kötü cinsel muameleler ya da eski cinsel ilişkilerden birinde partner tarafından aşağılanma,
-yetersiz bir cinsel eğitim ile gerçek dışı beklentiler ya da akılcı olamayacak kadar yüksek performans beklentileri,
-bozuk aile ilişkileri,
-iş ve mali sorunlar gibi yaşam tarzı sorunları,
-depresyon ve anksiyete,
-partnerin ölüm boşanma ya da ayrılma sonucu kaybı gibi faktörler sayılabilir. Bunun yanı sıra daha önce yaşanmış başarısızlıklarla oluşan performans anksiyetesi, partnerin çekiciliğinin azalması, ilişkilerde zayıf iletişim de yine Cinsel Fonksiyon sorunlarının oluşmasında ya da yanı sıra önemli rol üstlenirler.
Gerek erkek ve gerek kadınlarda cinsel fonksiyon problemi değerlendirilirken psikolojik faktörlerin ayrımı da yapılmalıdır. Psikoseksüel değerlendirmenin amacı, disfonksiyonun tam olarak ne olduğunu tanımlama çabası ve bu disfonksiyonun ilişki üzerindeki değerlendirmesini içerir. Başlangıç değerlendirilmesi ilgili sorunların tam ve açık yüreklilikle tartışılmasını kolaylaştırırken, hasta ve partnerin sağlam ve kolay bir ilişki kurma olanağı sağlar.
Çiftin sorunlarını açıkça ve tam olarak tartışması çok önemlidir. Yine çok önemli diğer bir nokta varolan sorunun niteliğinin tam olarak tanımlanmasıdır. Örneğin erken boşalma ereksiyonun erkenden kaybına yol açtığından bu sorun kolaylıkla sertleşme sorunu ile karıştırılabilir. Unutulmaması gereken bir diğer nokta da, eşin de tıpkı hasta gibi birçok olumsuz ve karmaşık duygular yaşamış olabileceğidir. Onun yaşadığı duygular hastanınkinden tamamen farklı bir doğrultuda olabilir. Sertleşme sorunu olan erkeklerin eşlerinin aşağıdaki şekilde düşünmeleri sık görülen bir durumdur:
**"Artık beni sevmiyor"
**
**"Artık beni istemiyor. Çok yaşlıyım/ çekici değilim"
**
**"Başka biriyle ilişkisi var"
**
Cinsel terapi programı, ortalama 6 - 10 seans sürmektedir. Seansların en az haftada bir sıklıkta sürdürülmesi uygundur,çünkü seanslar arasındaki süre uzadığında, tedavi sona ermeden tedaviyi bırakanların sayısı yüksektir. Bu da tedaviden başarılı sonuç elde edilmesini engelleyen önemli bir sorun haline gelmektedir. Genellikle davranışçı ve bilişsel psikoterapi olarak adlandırılan tedavi yönteminin ilkeleri doğrultusunda bazı özel tekniklerin ve egzersizlerin öğretilmesi, cinsellikle ilgili yanlışlar ve doğrular üzerinde durulması, cinsel terapinin temel noktalardan bazılarını oluşturmaktadır. Cinsel terapide, özellikle fiziksel nedenlerin bulunmadığı, cinsel birleşmeyi engelleyen vajinismus, erken boşalma, sertleşme bozukluğu gibi cinsel işlev bozukluklarının iyileştirilmesinde son derece başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Öyle ki, merkezlere başvuran, cinsel terapi uygulanan ve tedavisini sürdüren kişilerin yüzde 90'ında düzelme sağlanabilmektedir.
Cinsel terapide öncelikle kişinin cinsel yaşam öyküsü ayrıntılı bir şekilde ele alınır. Cinsel eğitimi kimden almış, ilk cinsel deneyimini nasıl yaşamış, çocukluk ve ergenlik döneminde cinselliği nasıl algılamış, tacize uğramış mı? Bu bilgiler cinsel tedaviden başarılı sonuç alınması için son derece önemli rol oynamaktadır. Ardından, kişinin yaşadığı cinsel sorun hakkında yine detaylı bilgiler edinilir. Sorun ne zaman başlamış, nasıl gelişmiş, kişiden kişiye farklılık gösteriyor mu, herhangi bir hastalığı var mı? Şeklindeki sorularla "cinsel sorun" net bir şekilde ortaya konulur.
Cinsel yaşam öyküsünün ve sorunun detaylı olarak ele alınmasının ardından, kişinin herhangi bir sağlık problemi olup olmadığı tespit edilir. Bu noktada kadınlar için jinekologlar, erkekler içinse ürologlar devreye girer. Örneğin, eğer hormonlarda bir dengesizlik varsa, bu sorun giderilmeye çalışılır. Herhangi bir hastalık nedeniyle kullanılan ilaçlar da cinsel yaşamı olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Bu nedenle, kişinin herhangi bir ilaç kullanıp kullanmadığı da tespit edilir. Yaşam öyküsünün alınması, kişilik testleri ve fiziksel muayenenin ardından cinsel terapiye başlanır.
Cinsel terapide öncelikle aşırı beklentilerin ve yanlışların düzeltilmesi ve doğru bilgilerin aktarılması hedeflenmektedir. Eşinin cinsel ilişkiye ya da soruna yaklaşımı nasıl? Kendisinin bir cinsel sorunu var mı? Tüm bu soruların yanıtları da, cinsel terapide mutlaka öğrenilmesi gereken bilgileri oluşturmaktadır. Çünkü sorun çözümlenmediğinde zamanla partnerin de cinsel sorun yaşamasına yol açabilir. Terapinin çiftlere uygulanmasının bir başka nedeni de, eşlerin, verilen ev ödevlerinin yerine getirilmesini check etmelerini sağlamalarıdır. Ayrıca, çoğu ev ödevleri birlikte yapıldığı için eşlerin de terapiye katılması şart görülmektedir.
Kişinin hem tek başına, hem de eşiyle birlikte uygulaması gereken ev ödevleri mevcuttur. Bu ödevler, masaj, cinsel birleşme teknikleri, uyarılma noktalarının keşfedilmesi gibi çeşitli uygulamaları içermektedir. Bazı sorunlarda çiftlere cinsel birleşme yasağı konulur.
Özetle Cinsel işlev bozukluğuyla başvuran çiftlerde psikolojik ve sosyal sorgulama sonucunda psikoterapi ve cinsel terapi uygulanması gerekebilir. Psikolojik danışma ve terapi desteği, problemin tanımlanması ve çözümünde yardımcı olmasının yanı sıra, hastaya ve partnere sorunla baş edebilmede katkı sağlaması açısından çok önemlidir.
**Prof. Dr. Halim Hattat
**
Hattat Hastanesi Üroloji Bölüm Başkanı
Cerrahpaşa Tıp Fak. Androloji Bilim Dalı Başkanı