Bu tarifin model olarak ne derece doğru olduğu ayrı bir tartışma konusu ama pratikte eksik kaldığını söyleyebiliriz. Gerçek şu ki, eşlerin birbirlerine her hal ve şartta güven duymaları, ilişkilerin yere en sağlam basması gereken ayaklarından biridir. Eşlerin arasındaki böyle bir yakınlık ise cinsellik olmadan tam anlamıyla sağlanamaz.
Cinsellik insan için, diğer canlılardan farklı olarak sadece yaşamın devamlılığını sağlayan bir zorunluluk değildir. Cinsel ilişki eşlerin ruhen ve bedenen en yakın oldukları, hislerini en doğal halleriyle, hesapsız, kitapsız, dolaysız şekilde ifade ettikleri zamandır. Cinselliğe yaklaşım toplumların kültürel yapısıyla yakından ilişkilidir. Ne yazık ki başta kuşaktan kuşağa aktarılan yanlış inanışlar olmak üzere pek çok etken, özellikle kadınların cinsel yaşamlarında ve ilişkilerinde sorunlara sebep olur.
Cinsel tercihler ya da yönelimler bir kenara bırakılacak olursa, cinsel kimliklerimiz henüz anne karnındayken belli olur. Belli bir bedensel ve zihinsel olgunluğa eriştiğimizde içgüdülerimiz bizi, soyumuzun devamını sağlamak için üremeye yönlendirir. Bunun için gerekli olan, cinsel birleşmedir. Cinsel ilişki ise, üreme dürtüsünden çok daha başka bir şeyi, bir çeşit iletişim biçimini tarif eder. Eşlerin, sevgililerin birbirlerine olan duygularını ifade etmelerinin en özel biçimidir. Ve tıpkı diğer ilişki biçimleri gibi, öğrenilmesi gereken bir konudur.
Cinsel ilişki, cinsel istekle başlar. Cinsel istekle tetiklenen bir dizi fiziksel değişimin ardından ilişki, orgazmla sonlanır. Zaman zaman erkek ya da kadın, cinsel ilişki mekanizmasını harekete geçirecek isteğe sahip olmayabilir. Bu, hastalık ya da yorgunluğa bağlı olarak ortaya çıkan geçici bir durum olabilir. Fakat çoğu zaman sebebi tam olarak anlaşılamayan, uzun süreli hatta kalıcı bir durum olarak eşlerin arasına girer. Cinsel isteksizlik çoğu zaman tek başına bir sorun olarak kalmaz, ardından başka sorunları da beraberinde getirir.
Cinsel istek, bedensel olarak sağlıklı ve cinsel olgunluğa erişmiş her kadında bulunan, hormonal bir duygudur. Kadınlar da aynı erkekler gibi, cinsel istek duyabilirler. Bir kadının eşini arzulamasında, onunla seks yapmak istemesinde hiçbir tuhaflık yoktur. Cinsel isteksizlik şikayetiyle yardım talebinde bulunan -ki sayıları ne yazık ki çok azdır- kadınların ezici bir çoğunluğunda bedensel hiçbir bulguya rastlanmaz. Bu da cinsel isteksizlik sorununun kadınların çoğunda tamamen psikolojik sebeplere dayandığını gösterir. Yetiştirilme şartları, çevre baskısı, ahlaki ve dini değerler, kadınların kendilerini erkekler kadar rahat ifade edebilmelerine izin vermez. Anne ve ev kadını olarak, eşinin isteklerini yerine getirmekle yükümlü, kendi isteklerini dile getirmesi bile neredeyse ayıp kabul edilen bir yere konan ve böyle büyütülen bir kadının, cinselliğe yaklaşımındaki tutukluk çok da şaşırtıcı olmaz. Gebe kalma korkusu da kadınların eşleriyle aralarına mesafe koymalarına sebep olan bir başka önemli etmendir.
Kadınlarda cinsel isteksizlik sorunu, eğer kökeninde biyolojik bir sebep yatmıyorsa, büyük oranda eşler arası sağlıksız iletişimden kaynaklanıyordur. Girişte bahsettiğimiz gibi, karşılıklı güvene dayalı bir ilişkileri olan çiftler konuşarak ve gerekirse profesyonel yardım alarak bu sorunun üstesinden gelebilirler. Kadınlardaki cinsel isteksizliğin sebebi eşlerinin tutumu da olabilir. Cinselliği, kadına da zevk vermesi gereken bir ilişki olarak değil, sadece erkeğe bahşedilmiş bir lütuf ve kadın için de bir görev olarak gören erkekler, eşlerini ilişkiye hazırlamak için bir çaba içinde olmazlar. Bu da kadınların ilişki sırasında acı duymalarına sebep olur. Konuşmak, her türlü ilişkide olduğu gibi cinsel ilişkilerde de en etkili sorun çözme yoludur.
Cinsellik söz konusu olduğunda, erkeklerin kendilerini baskı altında hissedebileceğini düşünmek, en azından ülkemiz şartlarında pek de inandırıcı görünmüyor. Bir erkek doğduğu andan itibaren, cinsel organını saklamak zorunda olmadığı, hatta ulu orta istediği yerde kullanabileceği fikri verilerek yetiştirilir. Aslında bu da başlı başına bir travma sebebidir; çocuk büyüdükçe, gerçeğin hiç de öyle olmadığını fark eder ve bocalar. Bazı erkeklerde bu bocalamadan kaynaklanan cinsel işlev bozuklukları görülebilir. Fakat erkeklerde görülen psikolojik kökenli cinsel isteksizlik, kadınlara nazaran daha az rastlanan bir durumdur. Erkeklerde daha çok doğumsal ya da sonradan gelişen, cinsel organ ya da hormonlarla ilgili bir sorun olduğunu görürüz.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kadınlar ve erkeklerde cinsel istek, yoğunluğu itibarıyla birbirinden hiç de farklı değil. Yani normal şartlarda kadınlar da erkekler kadar, eşleriyle sevişmek istiyorlar. Fakat bu isteklerini dile getirmekte erkekler kadar rahat değiller. Bu da kadınların daha az cinsel istek duydukları şeklinde algılanır. Ve bir yönüyle de normal kabul edilir. Fakat uzun süren cinsel isteksizlik zamanla başka pek çok ilişki sorununa sebep olur.
Bedensel bir sebebe dayanan cinsel isteksizliğin anlaşılması için rutin bir jinekolojik muayene ve hormon testleri yeterlidir. İsteksizliğe sebep olabilecek biyolojik bir sebebe rastlanmazsa, durum psikolojik olarak değerlendirilir ve tedavi buna göre planlanır.
Kadınlar ilişkilerinde cinselliği ilk sıralara koymazlar. Yine yukarıda saydığımız sebeplere bağlı olarak, kadınların eşlerini cinsel olarak arzulamaları ve cinsel ilişkiye hazır olmaları erkekler kadar çabuk olmaz. Bir kadının daha çok uyarana ihtiyacı vardır.
Kendinizi cinsel olarak isteksiz hissediyorsanız ve bu durum sizi mutsuz ediyorsa;