HABER

Cizre'de sivil ölümleri iddiaları doğru mu?

İçerik devam ediyor
İçerik devam ediyor

Şırnak'ın Cizre ilçesinde 78 gün süren sokağa çıkma yasakları sırasında yüzü aşkın sivilin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü iddiaları BM'yi de harekete geçirirken, BBC Orta Doğu editörü Jeremy Bowen Cizre'ye giderek iddiaları araştırdı.

Jeremy Bowen

BBC Orta Doğu Editörü, Cizre

Türk güvenlik güçlerinin Cizre'de bu yılın ilk aylarında çok sayıda sivili öldürdüğüne ilişkin ciddi iddialar dile getiriliyor.

BBC'ye ve insan hakları gruplarına konuşan Cizreliler, güvenlik güçlerinin ilçede öldürdüğü sivillerin sayısının 160'a ulaşmış olabileceğini söylüyor.

En korkunç olayın ise üç bodrum katına sığınmış yaklaşık 100 kadar insanın öldürülmesi olduğunu anlatıyorlar.

Birleşmiş Milletler insan hakları temsilcisi bu konuda alışılmadık sertlikte bir açıklamayla kaygılarını bildirdi ve soruşturma için uzmanlar göndermeyi istediklerini duyurdu.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı iddiaları reddeddiyor ve Türk ordusunun askeri operasyonlar sırasında sivilleri korumak için bütün önlemleri aldığını söylüyor.

Hükümet yetkilileri sivil ölümlerinden PKK'yı sorumlu tutuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı İlnur Çevik BBC'nin sorularını yanıtlarken, ''Orada bulunan insanları kalkan olarak kullandılar. İnsanların evlerini terketmelerine izin vermediler'' dedi.

''Cizre'de bulunduğumuz sırada bize canlı kalkan olarak kullanıldığını söyleyen kimsenin olmadığını'' hatırlattığımız zaman ise Çevik'in yanıtı, ''Türkiye kendi vatandaşlarını öldürmez, geçmişte asla bunu yapmadı, şimdi de yapmayacaktır'' oluyor.

Sokağa çıkma yasakları

Söz konusu ölümler Şırnak'ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 ila 2 Mart 2016 arasında devam eden 78 günlük sokağa çıkma yasağı sırasında meydana geldi.

Yasaklar sırasında, yaklaşık yüz bin nüfuslu kasaba tamamen giriş çıkışa kapatıldı.

Cizre'deki yasaklar Türkiye'nin Güneydoğusu'nda PKK'ya karşı hâlen devam etmekte olan askeri operasyonların bir parçasıydı.

PKK, Türkiye'nin yanısıra AB ve ABD tarafından da "terör örgütü" olarak tanımlanıyor.

Çatışmaların geçen yıl yeniden başlamasından bu yana PKK yüzlerce asker ve polisi öldürdü, örgütün Ankara'da patlattığı bombalarda çok sayıda sivil de öldü.

Bostancı sokak, üç bodrum

Türklerin çoğunluğu ve bir kısım Kürt, PKK'nın eylemlerini kınıyor ama Türkiye'nin Güneydoğusu'ndaki köy ve kasabalarda PKK genellikle bir koruyucu olarak görülüyor.

Cizre ile ilgili en ciddi iddialara konu olaylar Bostancı Sokak çevresindeki bölgede geçiyor. Güvenlik güçleri bu bölgedeki üç bodruma sığınan 100 civarında sivili öldürmekle suçlanıyorlar.

Sokağa çıkma yasağı ilan edilene kadar Bostancı Sokak, dar sokaklar ve yoğun bir nüfusun yaşadığı apartmanlardan oluşan bir mahallenin parçasıydı. Cizreliler mahalledeki binaların top ve tank ateşi ve sokak çatışmalarıyla yıkıldığını anlatıyorlar. Çatışmalar sona erip sokağa çıkma yasağı da kaldırıldığında güvenlik güçleri yıkıntıları kaldırmak üzere buldozerleri göndermiş.

Şu anda Bostancı sokağının geçtiği yeri görmek zor. Babası da orada öldürülenler arasında bulunan 18 yaşındaki Fırat Duymak bana bodrumların yerini gösterdi. Geriye yalnızca, savaştan ve daha sonra buldozerlerden artakalan koca bir yıkım alanındaki diğer beton parçalarından ayırt edilemeyen enkaz yığınları kalmış.

Babası ölen Fırat Duymak, "Türkiye'de bize hiç bir şey yok. Adalet yok, mahkeme yok" diyor

'Savaşın bile kuralları var'

Fırat, babasının PKK'lı olduğu iddiasını kabul etmiyor. Onun, aralarında sokağa çıkma yasağı konmadan hemen önce Cizre ile dayanışmak için Türkiye'nin çeşitli köşelerinden gelen öğrencilerin de olduğu, o bodrumlara sığınmış sivillere yardım için orada olduğunu söylüyor.

Fırat devletin, askerin ve polisin yaptıklarını kınıyor ve "Terörist olan, bütün bu insanlık suçlarını işleyenler onlar" diyor ve sürdürüyor:

"Bu insanlar PKK'li bile olsaydı, devletin onları yakması yok etmesi mi gerekirdi? Savaşın bile kuralları var. İnsanları yakaladığınızda parçalayabilir misiniz? Mahkemeleriniz var, yargı sistemi var. Türkiye'de bize hiç bir şey yok. Adalet yok, mahkeme yok."

'Babamın kimlik kartında Türk bayrağı var, PKK değil'

Cizre'nin Türk ordusu tarafından hedef alınan kesimleri PKK faaliyetlerinin merkezi olarak biliniyordu. 2014 yılından bu yana militan PKK gençlik örgütü Cizre'nin beli mahallelerinde hendekler kazıp barikatlar yaparak polisin girişini engelliyordu.

Bazı Cizreliler savaş hazırlığı gibi görünen gelişmelerden hoşnut değildi. Kürtlerin kitlesel oyunu alan HDP milletvekilleri gençleri hendekleri kapatmaya çağırdıysa da çok başarılı olamadı.

Burada soru, devletin, otoritesine yönelik bu meydan okumaya verdiği cevabın karşısındaki tehditle orantılı ve savaşı düzenleyen uluslararası kurallara uygun olup olmadığı.

Fırat Duymak ve Cizre'deki bir çok Kürt buna "değildi" diye yanıt veriyor.

Fırat, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve giderek otoriterleşen yönetimini suçluyor ve öldürülen babasının kimliğini göstererek şöyle sürdürüyor:

"Benim babam terörist değildi, sivildi, vatandaştı. Devlet bu kimliğe baksın, gösterin bu kimliği. Kimlik kartında Türk bayrağı var, PKK bayrağı değil."

'Çocuklarım kinle büyüyecek'

Hâlâ savaşın yıkımının tamiri süren evlerinde Fırat'ın annesi Lütfiye, beş çocuğunun en küçüğü olan üç yaşındaki oğluyla oturuyor.

"Bütün çocuklarımın psikolojisi bozuldu" diyor. "Bir ay boyunca ateş altındaydık. Uyuyamıyorsun, tuvalete gidemiyorsun. Sana terörist diyorlar. İnsan değilmişsin gibi davranıyorlar. Hiç bir insan bir insana bunu yapmaz. Çocuklarım kinle büyüyecek."

Lütfiye askerlerin girdikleri evleri yıkıp döktüklerini, yatakları tuvalet gibi kullandıklarını söylüyor.

"Bunu yapan biri nasıl insanım diyebilir" diye soruyor.

Cizre barosundan avukatlar, insan hakları kuruluşu Mazlumder'e "Cizre'deki bodrumlardaki ölümlerden sonra hiç bir olay yeri incelemesi yapılmamış olup hiç bir savcının bodrumlara girmesine izin verilmedi" demiş.

Mazlumder ayrıca aralarında çocukların da bulunduğu sivillerin güvenlik güçlerine mensup nişancılar tarafından hedef alınarak vurulduğuna dair iddiaları da kayıt altına almışlar.

Kucaktaki fotoğraflar

Mehmet ve Mürşide Balçal 50'li yaşlarında bir çift. Evleri savaşta yerle bir olduğu için buldukları kiralık evin avlusunda oturuyorlar.

Çift bodrumlardan birinde öldürülen 20 yaşındaki oğulları Ferhat'ın yasını tutuyor.

Baba Mehmet oğlunun sığındığı bodrumdan farklı akrabalarına attığı mesajları gösteriyor. Ferhat, mesajlarında onlardan bir protesto gösterisi örgütleyerek, bodrumları kuşatan güvenlik güçlerini, çıkmalarına izin vermeye zorlamalarını istiyor.

Annesi Mürşide söze girerek, gösteriyi yapmaya çalıştıklarını ama hemen gözaltına alındıklarını anlatıyor. Kucağında oğlunun iki fotoğrafını sıkı sıkı tutmuş, onları kucaklayıp kucaklayıp ağlıyor.

Ama bu çok sert bir çatışma ve gözyaşı iki tarafta da dökülüyor.

Ankara bombaları ve PKK

Pınar Sağlam'ın elleri titriyor sigarasını yakarken.

Pınar, 13 Mart'ta Ankara'nın merkezinde bir kadın intihar eylemcisi bombasını patlattığında ölen 36 kişiden biri olan Kerim Sağlam'ın ablası.

Pınar, internette bulduğu bir PKK posterinin fotoğrafını gösteriyor.

Suriye'deki bir kasabaya asıldığı anlaşılan bu dev posterde cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan ile kardeşini öldüren bombalı eylemci kadının fotoğrafları yanyana konulmuş.

Pınar, bir bombacının bu şekilde yüceltilmesini anlayamıyor. "Bir lider gibi, bir melek gibi adeta. Resmi gördüğümde gözlerime inanamadım, gerçek olamazdı çünkü bu. Kardeşimin katiliydi. Şimdi resimleri Suriye sokaklarında asılı" diyor.

"Hissettiklerimi Twitter'dan yazdım. Bir Kürt kadın bana Türk Nazi'si olduğumu söyledi. Böyle konuşmamam gerektiğini, Kürdistan'da sürekli Kürt çocuklarının öldüğünü söyledi" diye sürdürüyor.

Pınar, intikam değil barış istiyor. Birçok Kürt ve Türk gibi.

Fakat olanlar sadece bir sürü kişisel trajedi ve ağlayan çocuklar ve ana babalardan ibaret değil.

Tarihî ve coğrafî bağlam

Her iki taraf da geçen yıl barış sürecinin çökmesinden birbirini sorumlu tutuyor.

Aynı zamanda şiddet, bir boşlukta değil, sarsıntılı bir değişim sürecine giren Orta Doğu'da yaşanıyor. Suriye'de ve Irak'taki çatışmalar bölgedeki güç dengelerini değiştiriyor.

Türkiye Suriye'deki savaşa iyice karışmış durumda, Esad hükümetiyle savaşan milisleri destekliyor. Ayrıca NATO'nun da üyesi. Yani Avrupa'da ve Orta Doğu'da önemli bir aktör.

Suriye'deki Kürtler PKK ile yakından ilişkili ve Esad yönetimi zayıfladıkça güçlerini artırdılar.

İşin garip yanı Suriyeli Kürtler de Batı'nın müttefiki. Kendisini İslam Devleti diye adlandıran cihatçılarla savaşıyorlar. Fakat Suriyeli Kürtlerin PKK'lı müttefikleri ve hamileri "terörist" sayılıyor.

Bu da sorunları daha da karmaşıklaştırıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin kendisinden önceki tüm liderleri gibi Kürtlerin öz yönetim talebinden kaygılı. Belki de Kürtlerin, kendi içlerindeki farklılıklara rağmen, Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmelerin şu ana kadarki kazananı olması bu kaygıları daha da artırıyor.

'Bütün dünya sorumlu'

Erdoğan rüzgarın Türkiye Kürtlerinden yana dönmemesini umarak bu talebi bastırmaya çalışıyor.

Bütün bunlar olup biterken Avrupa Birliği, Türkiye'nin Suriye ve Irak'taki savaşın yarattığı mülteci krizinin çözümünde büyük rol oynamasını istiyor.

Cizre'de babasının onlarca diğer insanla birlikte öldürüldüğü bodrumun yakınında bir enkaz yığınının üzerinde benimle konuşan Fırat Duymak, babasının ölümünden Türk devletini, Avrupa Birliği'ni, ve buna izin veren Türkiye'nin diğer müttefiklerini sorumlu tutuyor.

"Avrupa bütün bu insanlık suçlarını durup seyretti ve hiç bir şey yapmadı, mülteciler yüzünden" diyor ve sürdürüyor:

"Avrupalıların ne yaptığıyla artık ilgilenmiyorum. Bizim kimsenin yardımına ihtiyacımız yok. Ne yaptıkları ya da yapmadıklarıyla ilgilenmiyoruz. Burada olanlardan bütün dünya sorumludur."

En Çok Aranan Haberler