Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şükrü Hatun, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, kemiklerin, "vücudun görünmez çilekeşleri" olduğunu vurgulayarak, "Ağırlığımızı taşırlar ve çeşitli fiziksel stresler sırasında ayakta durmamızı sağlarlar. Bunun için sert olmaları gereklidir. Esas önemlisi ise beyin, omurilik ve kemik iliği gibi hayati dokuların korunağıdırlar" dedi.
Giderek önem kazanan bir halk sağlığı sorunu olan ve "kemiklerin sağlamlığını kaybetmesi" olarak tarif edilebilecek "Osteoporoz"un ileri yaşlarda görüldüğünü, ama sağlam ve sağlıklı kemiklere sahip olmanın ancak çocukluk çağında alınacak tedbirler ile mümkün olduğunu ifade eden Prof. Dr. Şükrü Hatun, son yıllardaki araştırmaların, en yüksek kemik kitlesi miktarına (pik kemik kitlesi) 25 yaşından önce ulaşıldığını, bundan sonraki yaşlarda, oluşan bu kemik bankasından harcama yapıldığını gösterdiğini söyledi.
İLK ADIM ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE ATILIYOR
Prof. Dr. Hatun, pik kemik kitlesinin, büyük oranda genetik faktörlerce belirlenmekle birlikte, öngörülen genetik potansiyele ulaşılmasının, beslenme, aktivite, endokrin fonksiyon ve yaşama tarzını oluşturan diğer faktörlere bağlı olduğunu kaydederek, "Kemik kitlesi gelişiminin en yoğun olduğu dönem 9-14 yaş arası, yani ergenlik dönemidir. İşte bu nedenle, erişkin yaştaki osteoporosizin önlenmesi, büyük oranda pik kemik kitlesinin miktarının arttırılmasına, dolayısıyla çocukluk döneminde atılacak adımlara bağlıdır" diye konuştu.
Öncelikle kemik yapımından sorumlu hücrelerin uyarılmasının (bir başka deyişle inşaat işçilerinin motive edilmesinin) gerekli olduğunu belirten Prof. Dr. Şükrü Hatun, "Bunun için yapılacak en önemli şey, kasları, dolayısıyla kemik zarını gerecek türde (yani yer çekimi etkisinden kurtulmadan) yapılacak egzersizlerdir. Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmada, 8 ay süreyle günde 10 veya daha fazla sıçrama hareketi yapan çocukların, normal okul aktivite programındaki çocuklara göre kemik yoğunluklarında yüzde 1.2 oranında bir artma olduğu gösterilmiştir. Kemik yoğunluğundaki yüzde 5 oranındaki artmanın, osteoporotik kırılma riskini yüzde 40 azalttığı düşünüldüğünde, bu derecedeki kemik yoğunluğu artışının bile çok önemli olduğu üzerinde durulmaktadır" dedi.
EN ÖNEMLİ KALSİYUM KAYNAĞI: SÜT Prof. Dr. Hatun, kemik yapımında görevli hücrelerin egzersizle uyarılması kadar, kemiklerin sağlamlığından sorumlu minerallerin yeterli ölçüde alınmasının da önemli olduğunun altını çizerek, "Bu minerallerin başında kalsiyum gelmekte ve çocukların ergenlik öncesinde günde 600-800 mg, ergenlik döneminden başlayarak günde bin 200-bin 500 mg kalsiyum alınması önerilmektedir" diye konuştu.
Besinlerin arasında en önemli kalsiyum kaynağının süt ve süt ürünleri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Şükrü Hatun, "Bu nedenle erken çocukluk döneminde süt, yoğurt ve peynir yeme alışkanlığını kazandırılması önemlidir. Bu nedenle anne-babaların, 'Süt içmeden yatağına girme' şeklindeki ısrarları yerinde bir tutumdur. Şişmanlık
korkusuyla süt içmeyen ergenlik dönemindeki kızlara, yağ içeriği düşük sütlerin kalsiyum içeriğinin değişmediği hatırlatılmalıdır" dedi.
Prof. Dr. Hatun, bir çok sebzenin de kalsiyum içerdiğini hatırlatarak, "Kalsiyum ile zenginleştirilmiş meyva suyu ve kahvaltılık besinler de süt ve süt ürünlerini sevmeyen çocuklar için alternatif besinlerdir. Bütün çabalara rağmen yeterli miktarda kalsiyumdan zengin besin tüketmeyen çocuk ve ergenlere mineral desteği yapılması gereklidir" diye konuştu.