Cansız bedeni demek dilimize zor geliyor, çoğu zaman bu konuları kendi içimizde öğütmeye çalışıyoruz. Çünkü vicdanı yerinde olan herhangi bir insanın dayanabilmesi mümkün değil. Hele biz ebeveynler, daha da korkuyoruz. Ben bir anneyim. Gözlerine her baktığımda güldüğüm, bütün gün susmasa da bıkmadan dinlediğim, bir miniğin yaşamına anlam kattıklarından biriyim. Ne zaman bir çocuğun katledildiği haberini duysam uzun uzun sarılıyorum, o geceyi yüzüne bakarak uyumadan geçiriyorum. Bir başka anne ve babanın yüreğini yakana lanet ede ede geçiriyorum günü.
Son zamanlarda çocuk eğitimine katılan bir program da istismara karşı çocuklarımıza kendilerini korumayı öğretmek. Bu konuda yazılar okuyoruz, uzmanlarla konuşuyoruz. Bilinçlenmenin ne kadar önemli olduğu ise günden güne önemini daha da fazla hissettiriyor. Çocuk istismarı psiko-sosyal gelişimini tamamlamamış, yaşı küçük bir çocuğun bir yetişkin tarafından cinsel zevk için kullanılması olarak tanımlanıyor. Tanımlamanın içeriği oldukça geniş; genital bölgelere dokunma, röntgencilik, ırza geçme, pornografi gibi davranışları kapsıyor. Tanımlamanın kendisinden bile daha acı olan çocuğa istismar eden kişilerin %90 gibi bir oranının çocuk tarafından tanınan bir kişi olduğunu ortaya koyuyor. Uzmanlar çocukların istismardan korunabilmesi için ailelere düşen bir takım görevler olduğunu söylerken, çocuklara öğretilmesi gerekenlere dikkat çekiyor.
Evin bütün bireylerinin diğerlerinin mahremiyetine saygı göstermesi bu konuda önemli bir adım. Tuvaletteyken kapıyı kapatmak, giyinme sırasında başka bir odada yalnız olmak gibi beden mahremiyetini sağlayan unsurlara dikkat edilmeli.
Çocukların bedenlerine dokunurken, onları öpmeye çalışırken ne istediklerine dikkat etmek önemli. Kendisini öptürmek istemeyen bir çocuğu zorla öpmeye kalkmak yapılan en büyük yanlışlardan biri. Çocuğun rızası olmadan fiziksel herhangi bir temastan kaçınmalıyız.
En önemli noktalardan biri de çocuğumuza hayır demeyi öğretmemiz gerekliliği. Çocuk istemediği bir durum karşısında kaldığında hayır diyebilmeli ve aile olarak da bizler onu zorlamamalıyız. Akrabalar ya da arkadaşlar kırılacak diye, çocuğu zorlamak doğru bir hareket değil. Kırılan kırılsın, aksine bu konuda aileler olarak çocuklarımızın üstüne gelenleri doğru bir biçimde uyarmak bizlere düşüyor.
Kültürümüz bakkal amcalar, fırıncı abiler, komşu teyzelerle dolu. Bunun bir saygı söylemi olduğuna inansak da, çocuklarla ilgili araştırma yapanlar acilen bu dilin ortadan kalkması gerektiğini savunuyorlar. Çocuğun gerçek ailesi dışında kalan kişileri isimleri ile tanıtmak en doğrusu. Bu şekilde dışarıda korunmasız bir şekildeyken karşısına çıkan sahte amcalardan, teyzelerden çocuğumuzu korumuş olacağız.
Birisi çocuğa dokunduğunda kendisini kötü hissederse bu en net haliyle kötü dokunuştur. Çocuklar bunun ayrımına varabilir. Burada aileler olarak bizlere düşen görev ise çocuğun rahatsız olduğunda kendini ifade edebilmesine fırsat vermek. Çok ürkütmeden yapılan bir açıklama ile, ''Birisinden hoşlanmadığı takdirde bana söyleyebilirsin.'' şeklinde bir konuşma yapılabilir.
Çocuğumuzu istismardan korumak istiyorsak özel bölgelerini mutlaka öğretmeliyiz. Çocuklarımızın hayatında onlara dokunabilecek insanlar sınırlı olmalıdır. Annesi, babası, bakımını üstlenen kişiler, doktorlar ve hemşireler; hepsi bu kadar. Mahrem bölgelerin kimseye gösterilmemesi gerektiği, bu alanlara da başkalarının dokunmaması üzerine çocukla konuşulabilir. Çocuk bedenin özel olduğunun farkına varmalıdır. Çocuklarımıza bu eğitimi 2 yaşına ulaşmalarının ardından vermeye başlayabiliriz.
Çocuğa küçük yaşlarından itibaren yabancı kişilerle ilgili sınırlar koymasını öğretmeliyiz. Hatta dışarıda herhangi biri tarafından istemediği bir harekete zorlandığında bağırmasını tembih edebiliriz.
Aileler olarak en sık yaptığımız hatalardan biri de çocuklarımızı ciddiye almamak. Oysa ki çocukların hayal güçleri ne kadar geniş olsa da, doğruyu söyleme ihtimalleri de o kadar fazladır. Bu nedenle çocuğun anlattıklarını dikkate almamız, güven bağının oluşması ve kendisiyle ilgili konuları anlatması açısından önemlidir.
Elbette çocuğun ilk yıllarında aldığı eğitim ileride nasıl bir insan olacağının da temelini oluşturmakta. Yetişkinlikte sır saklamanın önemini hepimiz biliriz. Çocuklarımız içinse bu durum tam tersi olmalıdır. Onlara anne-baba ve çocuk arasında sırların olmadığı, dilediği gibi konuşabileceği öğretilmelidir. Söylediği her bilginin bizler için kıymetli olduğu izlenimi verilmelidir.
Eğer ortada ani bir ölüm, anne-baba ayrılığı, şehir değiştirme, ciddi bir hastalık gibi çocuğun psikolojisini etkileyecek ciddi bir durum olmadığı halde, çocukta davranış değişikliği gözlemleniyorsa, istismar akla gelebilir. Bu belirtiler hakkında ise şunları söyleyebiliriz:
İstismara uğramış bir çocuğa yaklaşmak her zaman kolay olmayabilir. Yaşamında derin izler bırakacak bu olay karşısında çocuk, fiziksel ve psikolojik olarak örselenmiş olacaktır. Ailelere ise bu konuda büyük görevler düşer. Çocuğa karşı sakin davranmak başlıca kuraldır. Her ne kadar aileler olarak bu sakinliğe ulaşmak kolay olmasa da, çocuğun bir de ailesinin duygularının baskısı altında kalması onu daha da zorlar. Çocuğu suçlamak burada yapabileceğimiz en kötü harekettir, onun yerine beden dili ve sözcüklerle yanında olduğunu ifade etmemiz gerekir. İlk aşamada bir uzmandan yardım alınmalıdır. İstismara uğramış çocuğun konuyu anlatmamasının altında birçok neden yatabilir. Bu nedenler uzmanlar tarafından şu şekilde sıralanır;