Milliyet'ten Ayşegül Kahvecioğlu'nun haberine göre Kamu Denetçiliği Kurumu’nun (Ombudsmanlık) hazırladığı “Türkiye’de Suriyeliler” başlıklı özel raporda, savaş bitse bile Suriyelilerin ülkelerine dönmelerinin zor olacağı belirtilerek, “Gerçeklerle yüzleşmek kalıcılık konusunda politikalar üretmek gerekmektedir” delindi.
2010’da yapılan anayasa değişikliği ile Meclis’e bağlı denetim mekanizması olarak kurulan Ombudsmanlık, Türkiye’deki Suriyelilerin durumu ve geleceğine ilişkin çarpıcı bir rapor hazırladı. Raporun satır başları özetle şöyle:
Suriyeliler Türkiye’nin bütün illerinde yaşıyor. Kamplarda kalanların oranı yüzde 6.69’lara düşmüşken; Suriyelilerin bir kısmı Türk vatandaşlığına geçmiş, bir kısmı çalışma ve yatırım yaparken, onlar için yarın gideceklermiş gibi politika üretmenin gerçekçi olmadığı açıktır. Suriye’de barışın ve huzurun tesis edilmesi hâlâ yakın ve orta gelecekte mümkün görünmemektedir. Kendilerini güvende hissediyorlarsa, kazançları az da olsa bir işleri, yaşayacak ortalama mekanları ve çocuklarını gönderebildikleri okulları varsa, savaş bitse bile dönmeleri oldukça zor olacaktır.
2011’den bu yana doğan toplam Suriyeli bebek sayısının resmi sayılara göre 276 bin 158 olduğu dikkate alındığında bu husus bile başlı başına kalıcılığın işareti olarak okunabilecektir. Suriyelilerin yüzde 46’sı, yani 1,4 milyondan fazlası 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden oluşmaktadır. 10 yıl sonra Türkiye’de 4-5 milyonu aşan bir Suriyeli nüfus olması ihtimali yüksektir.
Gerçeklerle yüzleşmek, kalıcılık konusunda politikalar üretmek gerekmektedir. Bunun adı da uyum politikalarıdır. Kalıcılığın düşünüldüğü, ama geri dönüş için çabanın gösterildiği bir süreç modelinin özellikle kayıp kuşaklar bakımından daha az risk taşıdığı değerlendirilmektedir.
Doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı koordinatör bir başkanlık tercih edilebilir. Yeni kurumun Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, AFAD, Kızılay ile yakın işbirliği içinde çalışması hatta bazı kurumları doğrudan bünyesine alması gerekecektir. Yeni bakanlık ya da başkanlığın yerel yönetimler konusunda da etkin görevler üstlenmesinin zemini hazırlanmalıdır.
Özellikle okul çağındakiler olmak üzere her yaştaki Suriyeliye Türkçe öğretilmesi için başta MEB ve üniversiteler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşları ile bu konuda faaliyet gösteren STK’lar arasında işbirliği yapılması, hazırlanan program ve projelerin ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Suriyeli mültecilerin her geçen gün kalıcılığa doğru gittiği gerçeğinden hareketle, devletin internet sitelerinde Arapça dil seçeneği de bulunmalıdır. Bu hem bürokratik meselelerin takibi hem de Suriyeli mültecilerin entegrasyonu için önemli adım olacaktır.
Mümkünse TOKİ-belediyeler işbirliğinde, çok düşük kiralarla mültecilerin barınması için yeni sosyal konutlar yapılabileceği; ancak bunlar yapılırken Türk toplumunun gösterebileceği olası tepkiler için de önlem alınmasının ve onların da desteğinin sağlanmasına çaba gösterilmesinin birlikte yaşama kültürü geliştirilmesi bakımından son derece kıymetli olduğu; söz konusu yerleştirmenin etnik bir özellik taşıdığına dair algıları ortadan kaldıracak şekilde seçimlerin yapılması gerektiği, aksi halde yakın gelecekte çok ciddi gerilim ve çatışma riskinin olabileceği değerlendirilmektedir.
Uzun vadede kamplar doğal olarak tecrit hayatına dönüşmekte olup, bu durumun gelecekteki uyum çalışmaları için de sorun teşkil edebileceği düşünülmektedir. Sadece çalışamayacak durumda olan hassas grupların; engellilerin, yaşlıların, çocuklu tek annelerin, ağır travma mağduru kişilerin bu merkezlerde kalışına izin verilmelidir. Bunların da rehabilitasyon süreci sonrasında merkezden ayrılmalarının ve toplumla entegre olmalarının sağlanması gerekir. Barınma merkezlerinin; bazı dezavantajlı hassas gruplara talepleri halinde kalmalarına müsaade etmenin dışında süreç içinde kademeli olarak boşaltılmasının gerektiği değerlendirilmektedir.