Glikoz şurubu; gıda üreticilerinin daha düşük maliyet ve daha yüksek kâr için kullandıkları kimyasal bir üründür. Glikoz şurubu özellikle mısırdan elde edilen yoğun tatlı aromalı şuruptur. Gıdalara tat vermek, hacim kazandırmak ve kristalleşmesini önlemek için birçok gıda maddesine katılır. (Reçel, çiklet, bisküvi, şerbetli tatlılar, gazoz ve meyve suları…). Çok faydalı bir potasyum ve lif kaynağı olan hurmalarda da glikoz şurubunun tespit edilir hale gelmesi hem sağlığımız açısından tehlikeli hem de üzücüdür.
Bu tatlandırıcıların gut hastalığını tetiklediği bilinmektedir. Ayrıca glisemik indeksinin çok yüksek olması nedeniyle; insülin direnci, karaciğer yağlanması, obezite ilişkili hastalıklar ve bunlara bağlı olarak şeker hastalığı, damar sertleşmesi, bazı kanserler ve kalp hastalıklarını tetiklediği bilinmektedir.
Glikoz şurubu; vücuda alındığında ön etki olarak vücudun şeker dengesini alt üst eder ve hormonal sistemi bozar. Ayrıca glikoz şurupları früktoz da içerdiğinden insüline gerek kalmadan da trigliserid ve yağlara hızlıca dönüşür. Karaciğerimizin de gereksiz yorulmasına sebep olur. Yani yapay tatlandırıcı olan bu şuruplar; vücuda alındıktan sonra hızla insülin seviyesinde artışlara sebep olur, gereksiz ve yüksek insülin seviyesi ile bedenimizde yağlanma artışı, uyku hali ve obeziteyi tetikler.
Günümüzde sigaradan sonra kansere sebep olma kapasitesine en çok sahip olan çevresel faktörün obezite olduğu bilinmektedir. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), fazla yağlanmanın en az 13 kanser türü için karsinojen (kanser yapıcı) etkiye sahip olduğunu göstermiştir.
Obeziteden kaçınmanın ise kanserden koruyucu olduğu bilinmektedir. Şekerin kanserli hücreleri beslediğine dair birçok hikâye mevcuttur. Hatta bazı kanserli hastalar şeker yemekten bu sebeple kaçınmaktadır. Tüm hücreler gibi kanserli hücreler de şeker ile beslenmektedir; fakat şekerin kanserli hücrelerin büyümesine sebep olduğunu gösteren bilimsel bir kanıt yoktur.
Aynı şekilde şeker tüketimini azaltmanın da kanserli hücrelerin büyümesini yavaşlattığına dair de bilimsel bir kanıt mevcut değildir. Fakat kanser hücrelerinin farklı şekerleri (fruktozu, glikozu) normal hücrelerden daha yoğun bir şekilde kullandığı bilinmektedir. Ancak bu bilgi kanseri engellemek için şeker yemememiz anlamına gelmez. Çünkü şeker yemesek bile vücudumuz proteinlerin yapı taşı olan aminoasitlerden de şeker üreterek kan şeker seviyesini muhafaza eder. Aslında bu yaşamımızı idame ettirebilmemiz için bir zorunluluk. Çünkü kan şekerimizin düşmesi son derece tehlikeli bir sağlık problemidir. Ayrıca kanser tedavisi alan hastalarda şekeri kısıtlamak hastanın diğer gıda alımını da azaltmaktadır ve hiç istemediğimiz kilo kaybı ve bağışıklık sisteminin zayıflaması ile sonuçlanabilmektedir.
Asıl problem fazla şeker tüketiminin yağlanma ve obeziteye sebep olarak kanser riskini arttırmasıdır. Dolayısıyla çok fazla şeker tüketimi uzun vadede indirekt olarak kanser gelişimi ile ilişkilendirilebilir.
Tüm şekerler ise kötü değildir. Meyveler, sebzeler, süt ürünleri ve tam tahıllı karbonhidratlarda doğal olarak bulunan şeker dengeli bir diyetin parçasıdır. Tüm hücrelerimizin şekere ihtiyacı olması nedeniyle şekeri olabildiğince doğal yollardan almak en doğru çözüm olacaktır.