HABER

Cumhurbaşkanı isterse neler yapabilir?

Anayasa'nın cumhurbaşkanına verdiği yetkileri birçok kez gündeme getiren Başbakan Erdoğan, 'Bu seçimden sonra sorumluluklar daha da farklı olacak' dedi.

Cumhurbaşkanı isterse neler yapabilir?

Peki darbe döneminden kalma 82 Anayasası'nın cumhurbaşkanına verdiği yetkiler neler?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın, “Anayasa, cumhurbaşkanını yürütmenin başı olarak görüyor. Bu seçimden sonra sorumluluklar daha da farklı olacak” açıklaması sonrasında Cumhurbaşkanı’nın 1982’de askeri yönetim emriyle yapılan anayasadan kalma yetkilerini nasıl kullanılabileceği merak konusu.

Cumhurbaşkanının anayasal yetkilerinden bazıları şöyle:
* Tüm bakanlar kurulu toplantılarını, kendi başkanlığı altında yapabilir. Başkanlığında toplanan bakanlar kurulu kararıyla sıkıyönetim ve olağanüstü hâl ilan edebilir, kanun hükmünde kararname çıkartabilir.
* Anayasa’nın 116. maddesindeki koşulların oluşması hâlinde TBMM’yi (Türkiye Büyük Millet Meclisi) feshedip seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.
* Genelkurmay Başkanı’nı, YÖK (Yükseköğretim Kurulu) üyelerini, üniversite rektörlerini seçer, yüksek yargı atamalarını yapar.
* YAŞ (Yüksek Askerî Şûra) ve MGK’ya (Milli Güvenlik Kurulu) başkanlık yapar.

ÖZBUDUN: ŞAHSIN TAKDİRİNE BAĞLI

AK Parti ’nin 2007’deki anayasa taslağını hazırlayan akademik heyetin başında olan duaeyen anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun, Haziran’da Zaman Gazetesi’ne verdiği röportajda, “Anayasa’nın 104. Maddesi’nin, Cumhurbaşkanı’na verdiği birçok yetki var. Bunların kullanılıp kullanılmayacağı da şahsi takdirine bağlı. Mesela istese bütün Bakanlar Kurulu toplantılarını, kendi başkanlığı altında yapabilir. Anayasa’da bir sınırlama yok. De facto bir Başkanlık ya da yarı-başkanlık yönünde bir eğilim yaratabilir. Eğer Başbakan, bunu hoş karşılayacak biri olarak seçilirse -ki Başbakan’ı seçmek de Cumhurbaşkanı’nın yetkileri arasında- o takdirde, bahsettiğim sistem fiiliyata dökülebilir” demişti.

2007’de hazırladıkları taslak anayasada, cumhurbaşkanının yetkilerini “ciddi oranda” tırpanladıklarını, temsili düzeye indirdiklerini belirten Özbudun, “Devlet organları arasındaki ilişkilerin Parlamenter sistem esaslarına göre düzenlenmesi ve Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin de buna göre tanzim edilmesi, 2007’deki AKP Seçim Beyannamesi’nde yer almıştı. Bizim hazırladığımız taslak da bu yöndeydi” diyor ve ekliyor: “Ama o taslak bir yere ulaşmadı.”

Özbudun, Süreç Analiz dergisinin Mayıs-Haziran sayısında cumhurbaşkanının mevcut yetkilerini ve bunların nasıl kullanılabileceğini detaylarıyla anlattı.

‘TEK BAŞINA DAVRANMA YETKİSİ…’

"Devlet başkanının parlamenter sistemdeki rolü esasen sembolik ve törenseldir. 1982 Anayasası cumhurbaşkanını asli yetkilerle donatarak önemli ölçüde bu sembolik temsil yolundan sapmıştır... Anayasa'nın en uzun maddesi olan 104. Madde, cumhurbaşkanının yetkilerini belirtmektedir ve cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı alanında yetki vermektedir. Tasdik imzası ve bakanlar kurulunun parlamentoya karşı siyasi sorumluluğu prensipleri var olmasına rağmen anayasa cumhurbaşkanına belirli alanlarda, konuları açıkça belirtmeksizin, tek başına davranma yetkisi vermektedir (Madde 105.) Özellikle bu konuda cumhurbaşkanının yargı ve yüksek öğretim sisteminde sahip olduğu yetkiler kayda değerdir. Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi'nin hakimlerini, Danıştay'ın üyelerinin dörtte birini, Yargıtay başsavcısı ve yardımcısını, Askeri Yargıtay'ın ve Askeri Yüksek İdari Mahkemesi'nin hakimlerini, ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) üyelerini atamakla yetkilendirilmiştir. Diğer birçok durumda cumhurbaşkanının yetkisi diğer kurumlar -ilgili yüksek mahkeme ya da YÖK gibi- tarafından seçilen adaylardan birini seçmekle sınırlandırılmıştır; ancak bu durumda cumhurbaşkanlığının yetkisi yine de aslidir. Nitekim 1982 Anayasası ile kurulan hükümet sistemi bu bakımdan parlamenter sistem olmaktan uzaktır… Cumhurbaşkanlarının asli ' politika yapma' yetkisine sahip olmamasına rağmen, Anayasa onları, hükümet kararnamelerini imzalamayı reddetme, yasaları meclise tekrar gözden geçirme için geri yollama, Anayasa Mahkemesi'ne yasaların iptal talebi için başvurmak, Anayasal değişiklikleri referanduma götürmek gibi önemli yetkilerle donatmıştır.”

‘MECLİSİN FESHEDİLMESİNE NEDEN OLACAK KOŞULLAR YARATABİLİR'

"Bazı AKP temsilcileri başbakanın cumhurbaşkanı tarafından atanması çağrısında bulundular. Ancak, bu zaten son düzenlemelerle birlikte cumhurbaşkanına verilen yetkilerdendir. Elbette bu yetki keyfi değildir. Cumhurbaşkanı, parlamentodan güvenoyu alması muhtemel birini atamak zorundadır; bu tüm yarı başkanlık sistemlerinin en önemli özelliklerinden biridir. Eğer parlamentonun güvenoyu vermesi zorunluluğu yürürlülükten kaldırılırsa bu sistem artık yarı başkanlık sistemi olamaz; maskeli bir başkanlık sistemi olur. Muhtemel ek yetkilerden biri cumhurbaşkanına meclisi yeni seçimlere gidilmesi için feshetme yetkisinin verilmesidir. Ancak var olan Anayasa (Madde 116) halihazırda cumhurbaşkanına bu yetkiyi, yeni hükümetin 45 gün içinde kurulamaması gibi belirli durumlarda kullanmak üzere vermektedir. Bu koşullu yetkiye rağmen, cumhurbaşkanı, atadığı insanların mecliste güvenoyu alamayarak meclisin feshedilmesine neden olacak koşulları yaratabilir ve böylece 45 gün koşulunu sağlayabilir. Diğer bir olasılık da anayasa cumhurbaşkanının Fransa'daki gibi bakanlar kurulu'na başkanlık etmesiyle alakalı bir hükmün eklenmesidir. Bu da çok önemli bir değişikliği ifade etmiyor çünkü son düzenlemelerle birlikte cumhurbaşkanı bu tür toplantılara ne zaman gerek duyarsa başkanlık yapabilir..."

‘POLİTİKA OLUŞTURUCU MAKAM DEĞİL’

"Önemli diyebileceğimiz yetkiler zaten 82 Anayasası'nın başından beri mevcut. Bunlara herhangi bir ilave olmadı fakat yine de mesela yarı-başkanlık sisteminin prototipi olarak 5. Fransız Cumhuriyeti'ni düşünecek olursak Türkiye'de cumhurbaşkanı Fransa Cumhurbaşkanı kadar güçlü yetkilere sahip değil. Yani politika oluşturucu makam değil. Evet, bazı önemli tayin yetkileri var mesela bir kanunu tekrar görüşülmek üzere meclise iade etmek veya anayasa mahkemesinde iptal davası açmak, kararnameleri imzalamamak eğer istiyorsa. Fakat dikkat ediyorsanız bunlar engelleyici yetkilerdir, politika yapıcı yetkiler değildir. Onun için bugün hâlâ Türkiye'nin politik sistemi melez bir sistemdir.”

‘NE TÜR BİR SÜRECE GİRİLECEĞİNİ TAHMİN ETMEK KOLAY DEĞİL’

Süreç Analiz dergisinin Mayıs-Haziran sayısında Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı’nın anlattıkları da Özbudun’u destekler nitelikte. Yazıcı, halkın seçeceği cumhurbaşkanının daha da güçlü bir aktöre dönüşeceğini belirterek şöyle diyor:

"1982 Anayasası, melez bir hükümet modelini benimsemiştir. Bu model içinde Cumhurbaşkanı, güçlü anayasal yetkileri aracılığıyla hükümet ve parlamento çoğunluğunu engelleyecek bir konumdadır. Bu yapı 2007'de cumhurbaşkanını seçme yetkisinin halka tanınmasını sağlayan anayasa değişikliğinin kabulü ile daha da belirginleşmiştir. Böylece, güçlü anayasal yetkileri olan, aynı zamanda halkın seçtiği cumhurbaşkanı, hükümet ve parlamento çoğunluğu karşısında daha da güçlü bir aktöre dönüşecektir. Bu ise, cumhurbaşkanıyla parlamento çoğunluğunun farklı siyasi eğilimlerde olmaları halinde, devlet hayatının kilitlenebileceği izlenimini vermektedir. Cumhurbaşkanıyla parlamento çoğunluğunun yahut bakanlar kurulunun çatışma içine girmesi, aslında yarı-başkanlık sistemine özgüdür. Çünkü yarı-başkanlık sistemleri, güçlü bir cumhurbaşkanlığı esasına dayanır. Ne var ki bu sistemde, yürütmenin iki kanadı arasında çatışma yaşanması halinde, bu çatışmayı çözmenin anahtarı, parlamentoyu fesih yetkisi dolayısıyla cumhurbaşkanına aittir. 2007 değişikliğiyle birlikte Türkiye, yarı-başkanlığa bir adım daha yaklaştığı halde, bu sisteme özgü olan çatışmayı çözme yetkisini, yani parlamentoyu fesih yetkisini cumhurbaşkanına sunmamıştır. Bu nedenle, 12'inci Cumhurbaşkanının seçiminden sonra Türkiye'nin ne tür bir sürece gireceğini tahmin etmek kolay değildir.”

En Çok Aranan Haberler