Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan dünkü köşesinde gazetelerin bayram haberlerine geniş yer ayırmasını eleştirdi. Altan’a göre, dünyanın hiçbir ciddi gazetesinde böyle kutlama ayinleri yapılmıyor, Türk gazetelerinin bu alışkanlığının altında ise 86 yıllık bir askeri cumhuriyetin medyası olması yatıyor. Altan’ın eleştirdiği bir başka nokta ise bayram kutlamaları haberlerindeki protokol sırası. Altan, gazetelerin Genelkurmay Başkanı’nın kutlama mesajını, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın üzerinde yayınlamasını da yılların alışkanlığının sonucu olan yerleşik garipliklerden olarak değerlendiriyor. Bu görüş Zaman Gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne tarafından desteklenirken Sabah Gazetesi yazarı Mehmet Barlas ve Vatan Gazetesi yazarı Can Ataklı tarafından ise yanlış bulundu. Habertürk yazarları Fatih Altaylı ve Balçiçek Pamir ise Ahmet Altan'a ders niteliğinde bir cevap yazdı. İşte o görüşler...
‘Nazi Almanya’sından iktibas edilmiş
Bizim bu bayram kutlamalarımız ve özellikle kitlesel gösteriler, 1930’larda faşist İtalya ile Nazi Almanya’sından iktibas edilmiş kutlamalardır. Soğuk savaş döneminde de özellikle Sovyetler Birliği başta olmak üzere totaliter ülkelerde devam etti. Olabildiğince ilkel bir biçimde devletin toplumu disipline etmesinin, ona bir ideoloji empoze etmesinin sembolleridir bunlar. Bu tür görüntüler bizde de şu anda alışkanlıklarla devam ediyor. Bu kutlamaların altında rejimin herkesi belli bir hizaya sokarak, toplumu disiplin altına alarak, böylece devletin biçimlendirdiği bir toplum yaratma fikri yatıyor. Medyanın bu konuda tutumu da genel eğilime paralel cereyan ediyor. Medya organları birinci sayfasında bu olaya büyük yer vermezse bir ideolojik infaza uğrayacağı korkusu yaşıyor. Her şey o kadar birbirinin aynı, o kadar klişe ki... Bütün gazetelerin ilk sayfaları aynı yazıişlerinden çıkmış gibi bir şablon içinde. Bu tür totaliter devlet yapısından kalma alışkanlıklardan bir an önce vazgeçmemiz gerekiyor. Ahmet Altan’a sonuna kadar hak veriyorum.
Sabah Gazetesi yazarı Mehmet Barlas ve Vatan Gazetesi yazarı Can Ataklı ise bu kutlamaları doğal olarak karşılayanlardan. Habertürk yazarları Fatih Altaylı ve Balçiçek Pamir ise Ahmet Altan'a ders niteliğinde bir cevap yazdı.
‘Basın mensupları da her Türk gibi coşkuyla kutluyor’
Dünyanın demokratik ülkelerine baktığımızda da benzer büyük kutlamalar görürüz. ABD’de 4 Temmuz, Fransa’da da 14 Temmuz görkemli törenlerle, havai fişek gösterileriyle kutlanır ve gazetelerde de çok büyük yer alır. Ahmet Altan’ın yapmak istediği bir metafor. Türkiye’nin askeri bir cumhuriyet olduğunu vurgulamak için söylemiş. İnsanlar, Cumhuriyet Bayramı’nı çocuk-yaşlı sokaklara koşup kutluyor, bunun bahsettiği yapıyla alakası yok. Basın mensupları da Türk vatandaşı oldukları için kendilerini bu havaya kaptırıyorlar. Ama protokolün ilk listesinde Genelkurmay Başkanı’na rastlanması Türkiye’ye özgü bir durum. Anayasa’da Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a bağlı olması ve Milli Savunma Bakanı’nın onun altında yer alması AB’yi de şaşırtmıştı.
‘Gazeteler, Cumhuriyet’i tehlikede gördükleri için refleks gösteriyor’
Türkiye büyük bir savaş vererek, Batılı emperyalistler tarafından çökertilen bir imparatorluğun yerine yeni bir devlet kurmuştur. Ben de bunu kutlarım. 86 yıl da geçse, 186 yıl da geçse kutlarım. Bizde bu tür parlak, görkemli törenler çok doğal. Diğer ülkelerin tarihlerinde böyle bir kurtuluş savaşı yok. Geçmişe bakarsak gazetelerde böylebüyük çapta bayram kutlamaları yoktu. 28 Şubat sürecinde bile bayramlar bu kadar büyütülerek yazılmıyordu. Bu bir reflekstir. Gazeteler Cumhuriyet’in tehlikede olduğunu görüyorlar ve böyle bir tepki, refleks ortaya koyuyorlar.
BU da başka bir mahalle baskısı... Hem de en ağırından. Ağzımıza alamaz olduk. Alsak da temkinliyiz. İnsanı “Nasıl yani?” dedirten bir mahalle baskısı bu! Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak isteyenlere karşı dudak bükenlerden bahsediyorum. Şaka değil. Cumhuriyet’in 86. yıldönümü, işte böylesine garip bir havada, garip bir baskı altında, sönük ve tedirgin geçti. “Tedirgin” kelimesi, dün Söz Sende’de ağırladığım 46 yıldır devrim tarihi yazan Prof. Dr. Toktamış Ateş’e ait. Üstelik Ateş, zaman zaman hoşgörüsü nedeniyle Kemalistlerin hedefinde yer almış bir isim. O bile, “Tedirginiz” diyor. Kutlama yaparken bile, “Acaba nasıl sıfatlar alacağız?” diye endişe ediyoruz. Peki bu mahalle baskısı değildir de nedir? Taraf Gazetesi’nde Ahmet Altan’ın bayrama dair yazdıklarını okurken yine aynı mahalle baskısını hissettim. Altan, medyada Cumhuriyet Bayramı anonslarının adeta bir ayine dönüştürüldüğünü söylerken belki de bizim sektörümüze yönelik özeleştirisinde haklı. Bazen işi abartırız. Asker kutlamalarıyla başlarız örneğin. Oysa halk önemlidir, o coşku, o kalabalık, sokaktaki o adam...
Demokrasiden bahsediyoruz değil mi? Yani çoğunluktan... Çoğunluk, Cumhuriyet Bayramı’na sahip çıkar. Kimse kusura bakmasın ama Atatürk’e de sahip çıkar. Gazeteler de çoğunluğun isteğini vermez mi? Altan yazısında, “Dünyanın hiçbir yerinde böyle kutlama anonsu yoktur” diyor, ancak diktatörlüklerde olur. Oysa çok uzağa değil yanı başına Fransa’ya, biraz daha uzaklaşalım ABD’ye bakması yeterdi. 4 Temmuz nasıl kutlanır, nasıl duyurulur diye...
Ahmet Altan, herkesi kara cahil ve dünyayı bilen bir kendi var zannediyor.
Ama hiçbir şey bilmediğini ya da bile bile yalan söylediğini herkesin göreceğini
fark etmiyor.
Sizce Ahmet Altan, Amerika’nın Cumhuriyet Bayramı sayılacak 4 Temmuz’un
ABD’de ne büyük coşkuyla kutlandığını, 4 Temmuz’da Amerika’da ne etkinlikler
yapıldığını bilmiyor olabilir mi?
Bilmiyorsa Yasemin Çongar’a sorsun. Amerikalılar “anlat” derse Yasemin Çongar
ona anlatır.
Ya Fransa’daki kutlamalar.
14 Temmuz’un Fransızlar için ne ifade ettiğini, nasıl kutlandığını da bilmiyor mu?
Ya biliyor yalan söylüyor...
Ya bilmiyor.
Her durumda da halkı kandırıyor.
Her durumda yazması sakıncalı.