4 Temmuz 2003’teki baskından iki ay önce Genelkurmay Başkanı Özkök ABD’ye üç mektup yazmış, Washington ültimatom vermiş.
Tarih 5 Mayıs 2003. ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde Siyasi-Askeri işlerden sorumlu Müsteşar Stuart Brown'ın Washington'a gönderdiği telgrafın başlığı: "Irak: Türk Genelkurmay Başkanı (Hilmi) Özkök'ten Genel Kurmay Başkanı (Richard Bowman) Myers ve CINCEUR (ABD Avrupa'daki Kuevvetleri'nin Başkomutanı General James) Jones'a mektuplar. Telgrafın tam metni şöyle; 5 MAyıs 2003'te Büyükelçilik, Türk Genelkurmay Başkanı General Özkök'ten üç mektubun nüshalarını aldı.
Birincisi, Genelkurmay Başkanı General Myers'a yazılmış 30 Nisan tarihli bir mektup, ikincisi Genelkurmay Başkanı Myers'a yazılmış 1 Mayıs tarihli mektup, üçüncüsü Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı General Jones'e yazılmış 1 Mayıs tarihli bir mektup. Genel Kurmay Başkanı Myers'a gönderilen ilk mektup, büyük ölçüde Kuzey Irak üzerinde duruyor: ABD güçlerinin Kuzey Irak'taki Türk Özel Kuvvetlerine muamelesini protesto ediyor ve onların oradaki varlığını açıklamaya ve haklı göstermeye çalışıyor. Ayrıca, PKK/KADEK tasfiye edildiğinde ve bölge güvenli olduğunda Türk güçlerinin yeniden konuşlandırılmasını (Türk birliklerinin Kuzey Irak'tan çekilmesi kastediliyor), ABD ve Türkiye'nin birlikte ele alabileceklerini de söylüyor.
General Myers'a yazılan ikinci mektupta, Türkiye'nin Irak'ta NATO öncülüğündeki operasyonlara katkı sunması teklifinde bulunuyor ve Türkiye'deki NATO karargahının bu amaçla kullanımı için NATO'nun desteğini istiyor.
Türk Genelkurmay Başkanı General Özkök'ün Genelkurmay Başkanı General Myers'a mektubunun metni şöyle; Sayın General Myers, Kuzey Irak'taki ABD Özel Kuvvetlerinden gelen yeni mesajlar cesaretlendirici değil. Bu nedenle size görüşlerimi aktarmak istiyorum. Bilindiği gibi, 1977'den beri Kuzey Irak'ta sınırlı sayıda Türk birliği bulunmakta. Bu eylem KDP ve KYB ile tamamen koordine edilmiştir. Bu sınırlı asker konuşlandırmasının esas amacı, PKK/KADEK teröristlerinin Türkiye'ye sızmasını önlemenin yanısıra erken uyarı ve istihbarat toplanmasıdır. Bölgede, Türkiye için ciddi tehdit oluşturan neredeyse 5 bin terörist vardır.
Bu nedenlerle PKK/KADEK varlığının tasfiye edilmesi ve bölgede tam denetimin sağlanması ertesinde, Kuzey Irak'taki Türk askeri mevcudiyetini, biz, beraberce değerlendirebilir. Temin edildiği üzere, bu birliğin genel olarak, ABD operasyonları üzereinde olumsuz bir etkisi yoktur. Arzulanan nihai duruma, karşılıklı anlayış ve nesnel kıstaslara dayalı, ikili görüşmeler yoluyla erişebileceğimiz aşikardır.
Bunu akılda tutarak, ben Kerkük'te kısa bir süre önce yaşanan olayın abartılı olduğunu düşünüyorum. Birincisi General Osman'ın karargahı bu faaliyetten haberdar edilmişti. İkincisi, bölgede herkes hafif silahlar taşıma eğilimindedir. Türklerden, Kürtlerden ve Türkmenlerden oluşan bu timdekiler, kendi güvenlikleri için gerekli olanın dışında ilave silah taşımıyorlardı. Konvoy durdurulduğunda, anlaşmazlığı çözüme kavuşturmaya yardımcı olmak amacıyla başkaları da geldi. Ancak yanlış anlaşıldılar ve çok bariz nedenlerle Türkiye'ye geri gönderildiler.
Türkiye'nin bu olaydaki düşük profili tavrı, hiç bir surette, Türk timinin hatalı davranmış şeklinde anlaşılmamalıdır. Aksine yukarıda belirtildiği gibi, Türk yaklaşımının altında yatan unsur, Türk-Amerikan ilişkilerine atfettiğimiz önem olmuştur. Alt kademelerin yanlış yorumlarının hatalı değerlendirmelerinin ilişkimize ters bir etki yapmasına izizn verilmemelidir. Bu bağlamda bu tür gergin ve öznel yaklaşımları her iki taraf için de kabul edilemez bulmaktayım.
Kısa zaman dilimlerinde karşılanması gereken ültimatom benzeri talepler, dostane ilişkilerimize zarar verebilir. Biz birbirimize karşı değiliz, bölgedeki askeri birliklerimiz de birbirine karşı değil. Bu tür talihsiz açıklamaların, uzun zamandır zor koşullar altında çalışan bazı yetkililerin hissiyatından kaynaklandığını varsayıyorum. Bu tür açıklamarın tekrarlanması end,işe verici bir atmosfer yaratmaktadır.
Mesela, 28 Nisan'da Erbil'deki toplantı sırasında 10. ABD Özel Kuvvetler Grup Komutanı Albay, Cleveland tarafından yapılan açıklamalar kabul edilemez nitelikteydi. Bilhassa, Irak Özel Temsilcisi Sayın Khalilzad'la Özel Kuvvetler timlerine Habur kapısında yapılana bir intikam olarak atıfta bulunmak, hiç kuşku yok ki böyle bir subayın haddi değildir. Bilindiği gibi, Sayın Khallizad'ın yakın korumalarının bazıları, geri dönecekleri yönündeki yazılı taahhütleri olmasına rağmen Irak'ta kalmışlardır. Sınır kapısındaki Türk yetkililerin de kendi üst makamlarıyla istişare yapmaları gerekmişti ki, bu da elbette zaman almıştır. Bu süreç boyunca, Sayın Khallizad ve yardımcıları, vali yardımcısı tarafından misafir edilmişlerdir. Akabinde de, kısa bir süğre sonra kendisinin ve ekibinin Türkiye'ye girmelerine izin verilmiştir.
Özel Kuvvetler meselesine dönersek, böyle bir birimi Türkiye'den Irak'a gönderme yetkisi TBMM'ye aittir. Bu konuda bir yetkim olmamakla birlikte sizinle konuştuktan sonra, Özel Kuvvetleri siyaseten hali hazırda kabul edilmiş olan NILE (Kuzey Irak İrtibat Elemanları) timlerinin kapsamına sokan bir dizi işlem gerçekleştirdim. Kuzey Irak'taki kalışlarının uzamasına gelince düşünemmeiz gerektiğini söyledim ki, bu da bir esneklik yansıtıyor. Daha önce Kuzey Irak'taki birliklerimizin yerleri konusunda net açıklamalar yapmıştık. 23 Mart 2003'te ODC'ye (Ankara'daki ABD'ye ait Savunma İşbirliği Bürosu) bu yerlerin koordinatlarını açıklayanyazılı bir bildirimde bulunduk. Dahası, ben kişisel olarak bakan Powell'a Türk askerlinin toplam sayısının 1500 civarında olduğunu bildirdim, asker sayılarını, başlıca silahlarını ve muharebe araçlarını içeren ayrıntılı bir belgelemeyi de, talep üzerine yaptık.
Savaş alanında küçük yanlış anlamaların ve sorunların genel olrak ilişkilerimize zarar vermesinden korkuyorum. Bu tür sorunları yapıcı bir tutumla çözemek içni azami gayret göstermemiz gerektiğine inanıyorum. Esas amacımız ilişkilerimizin kötüyü gitmesini önlemek olmalıdır. Ben asker olarak bizim hala bu açıdan oynamamız gereken önemli bir rol olduğuna inanıyorum. Benzer olayları önlemek için yapmamız gereken şey, asker ve sivil heyetlerle bir araya gelmek ve Kuzey Irak'taki temel düzenlemeleri konuşmaktır. CENTCOM'un (ABD Kuvvetler Komutanlığı) devreye girmesi savaş alanında böyle bir girişimden sonra gerçekleşmelidir.
Daha önce de konuştuğumuz gibi, yanlış anlamayı önlemek için faaliyetlerimiz şeffaf olmalıdır. Benim, şu an için tekrarlamak istediğim şey de budur. Ültimatombenzeri açıklamaların, ani ve beklenmedik taleplerin, ikili ilişkilerimizin geliştirilmesi açısında hiç de yapıcı olmadığı kanaatindeyim.
Sonuç olarak, kısa süre önceki gelişmelerin ikili ilişkilerimiz açısından zor bir ortam yaratmaması yönündeki samimi dileğimi ifade etmek isterim. Bunu akılda tutarak, karşılıklı anlayış ve işbirliğinin, karşılaşabileceğimiz bütün muhtemel engellerin üstesinden geleceğine olan kesin inancımı yeniden vurgulamak isterim. Bundan dolayı, geçmişteki olayların müstakbel ilişkilerimize hâkim olmasına izin vermemeliyiz. Bu yönde her türlü görüşmeye ve işbirliğine hazırız; Irak'ın yeniden inşası aşamasına ve bir İstikrar Gücü oluşturulmasına muhtemel Türk katkısı da buna dahildir. İkili ilişkilerimizi geliştirmek için elimden geleni yapmayı sürdüreceğimden emin olabilirsiniz.
Saygılarımla, CC: General James L. Jones (Mektubun bir kopyasının da, Orgeneral Özkök tarafından Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Jones'a gönderildiği anlaşılıyor.)
Türk Genelkurmay Başkanı Özkök’ün SACEUR Jones’a yazdığı 1 mayıs tarihli mektubun metni başlıyor: (Bu mektuptaki ifadelerin bir bölümü Özkök’ün Myers’a yazdıklarıyla bire bir aynıdır. Belge olması itibariyle aynen yayımlıyoruz.) Sayın General Jones, Son haftalar, Ortadoğu’da Irak’ın sınırlarının çok ötesine uzanan geniş bir bölgede, hem askerî hem siyasi açıdan uzun erimli sonuçları olması kuvvetle muhtemel yeni bir sıcak krize tanıklık etti. Tam olarak güvenli bir ortamı tasavvur etmek için henüz erken de olsa, Irak’ın büyük ölçüde Koalisyon birliklerinin askerî denetimi altında olduğu aşikardır. Böylelikle, Irak’ın Türkiye için oluşturduğu tehdit tüm zamanların en düşük seviyesine inmiştir.
Ancak, Irak’ta savaş sonrası dönemin acilen ilgilenilmesi gereken yeni ve talepkâr bazı güçlükleri beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Bu, kuşkusuz, uluslararası topluluğun ve onun bir parçası olarak, özellikle savaştan mustarip bu ülkede kalıcı asayiş, güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanması amacına yönelik olarak ziyadesiyle elzem bir rol oynayabilecek olan ve oynaması gereken NATO’nun yoğunlaştırılmış, birleşik ve eşgüdümlü gayretlerini gerektirecektir. Geniş tecrübesi sayesinde, NATO’nun böyle önemli ve tarihî bir rol üstlenmeye kuşkusuz muktedir olduğunu söylemeye gerek yoktur. Düzgün bir iletişim hattı olarak hizmet verebilecek, Irak’a komşu bir ülke olarak, Türkiye, NATO Konseyi’nin kararlaştıracağı böyle bir operasyonun parçası olmaya hazırdır.
Türkiye, bir yandan jeostratejik açısından kendine özgü konumunun avantajlarını taşırken, sınırları etrafındaki birçok bölgesel gerginliğe ve krize de kaçınılmaz biçimde açık durumdadır. Dahası Irak’ta devam eden gelişmelerin yeni krizleri tetikleme potansiyeli vardır. Bölgede gelişen olaylar karşısında, bu potansiyel krizlerle başa çıkmanın yanı sıra NATO’nun genişleyen ilgi alanında kollektif barış ve istikrarın sağlanması ve güçlendirilmesinde de, Türkiye’deki NATO Karargâhı’nın daha da fazla önem kazanacağına inanıyoruz.
Bu vesileyle, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın dördüncü maddesi kapsamında başlatılan, Irak’ın herhangi bir hasmane girişimini caydırarak Türkiye’nin öz savunmasını güçlendirmek amaçlı “Operation Display Deterrence” çerçevesindeki sağlam desteğiniz ve işbirliğiniz için size teşekkür etmek isterim. Bu operasyonun, saptanan bütün hedeflerine ulaşarak, başarıyla gerçekleştirilmesinden büyük memnuniyet duymaktayız.
Ben “Operation Display Deterrence”ın, NATO’nun hem bölgesel hem küresel ölçekte caydırıcı bir askerî örgüt olarak artan öneminin yanı sıra, İttifak içindeki dayanışmayı göstermek ve kanıtlamak açısından da anlamlı olduğuna inanıyorum.
Saygılarımla,
Albay Cleveland ile Silopi’deki Türk Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı arasında yapılan görüşmenin zabıt tutanaklarının metni başlıyor:
ZABIT TUTANAĞI
KONU: Kuzey Irak’taki Türk Özel Kuvvetleri’nin Operasyonları (1)CJSOTF-N (Birleşik Ortak Özel Operasyon Görev Gücü-Kuzey) Komutanı Albay Charles Cleveland, Silopi’deki Türk Özel Kuvvetler Üssü Komutan Yardımcısı Albay Hasan Özdemir’le 28 Nisan 2003’te, saat (GMT) 07.15 itibariyle görüşmüştür. Yarbay Paul Skvarka (ABD Özel Kuvvetleri), Binbaşı David Young (ABD Özel Kuvvetleri), Yarbay Yaşar Yıldız (Türk Özel Kuvvetleri), Üsteğmen Murat Taner Karabulut (Türk Özel Kuvvetleri) de toplantıya katılmışlardır. Toplantının amacı, Birleşik Kuvvetler Komutanı’nın (Albay Charles Cleveland kastediliyor) Kuzey Irak’taki Türk askerî faaliyetlerini ilgilendiren talimatlarının, Kuzey Irak’taki Türk Özel Kuvvetleri’nden sorumlu üst rütbeli subaya iletilmesiydi.
(2) Türk Özel Kuvvetleri’nin temsilcisine ilişikteki bilgiler verildi: (a) Türk askerî personeli, Kuzey Irak’ta, Koalisyon tarafından onaylanmamış bütün faaliyetlerine derhal son verecektir.
(b) Türk Genelkurmayı’nın, Kuzey Irak’taki bütün Türk askerî birimlerinin ve kuruluşlarının personel sayıları, yerleri ve istihbarat toplama dahil faaliyetleri konusunda Birleşik Kuvvetler Komutanlığı’na bildirimde bulunması gerekmektedir. Bu bilgi 30 Nisan 2003’ta saat (GMT) 06.00’dan daha geç olmamak kaydıyla verilmiş olacaktır.
(c) Bundan böyle Kuzey Irak’ta, Birleşik Kuvvetler Komutanlığı’nın JSOTF-N aracılığıyla onay vermediği hiçbir Türk askerî faaliyeti sonuçlandırılmayacaktır.
(d) Kuzey Irak’taki Türk askerî personeli üzerlerinde sadece kişisel silahlar (tabanca) taşıyacaktır.
(e) Kuzey Irak’taki Türk askerî personeli her zaman üniforma giyecektir.
(f) Kuzey Irak’tan atılmış olan Türk Özel Kuvvetler personelinin geri dönmesine izin verilmeyecektir. Bütün ihlalciler gözaltına alınacaktır.
(g) Türk askerî personeli, Irak’a gönderilen yardım konvoylarına eskort etmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen bütün insani yardımın eşgüdümü, Uluslararası Kızıl Haç/Kızıl Ay aracılığıyla sağlanacaktır.
(h) Daha önceden kabul gören Yeşil Hat (Kürdistan’ın büyük kısmıyla Irak’ın kalan bölümü arasından geçtiği varsayılan bu sanal çizgi, Saddam dönemindeki uçuşa yasak bölgenin güney inden geçen 36. paralelle özdeşleştirilirdi ) sınırı artık tanınan bir hudut değildir ve Kuzey Irak’taki ABD Kuvvetleri o bölgedeki bütün faaliyetlerden sorumludur.
(i) Yukarıdakiler bir başlangıçtır ve gelecekte, bunları takip eden talimatlar verilebilecektir.
(j) Albay Hasan Özdemir, bu belgeyi imzalamakla, Türk Genelkurmayı’na iletilen talimatları aldığını tesyit etmiş olmaktadır.
Charles T. Cleveland Albay, Özel Kuvvetler Hasan Özdemir, Albay, Türk Özel Kuvvetleri