HABER

Danıştay Başkanı'ndan "laiklik" vurgusu

ANKARA (İHA) - Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya, laikliğin İslam'ın inanç ve ibadete dayalı kurallarına dokunmadığına işaret ederek, "Laiklik, kimi maksatlı çevrelerce dile getirildiği üzere bir dinsizlik olmadığı gibi, İslamiyet'in veya başka bir dinin alternatifi de değildir. Laiklik, kendisine yönelik saldırı ve akımlara karşı korumasız, sahipsiz bırakılamaz" dedi.

Danıştay'ın kuruluşun 137. yıldönümü ve Danıştay ve İdari Yargı Günü dolayısıyla, Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Konferans Salonu'nda bir tören düzenlendi.

Törene, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ve Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ile yüksek yargı organlarının temsilcileri katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan törende, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Danıştay'ın kuruluş yıldönüm mesajı okundu. Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının konserinin ardından, "1868'den Günümüze Danıştay" konulu sinevizyon gösterisi sunuldu.

Törende bir konuşma yapan Danıştay Başkanı Çetinkaya, bir ülkenin hukuk devleti olduğunu gösteren ve keyfi yönetimlerden ayıran temel kıstasın devlet tüm eylem ve işlemlerinde önceden belirlenmiş kurallara bağlı olarak hareket etmesi olduğunu ifade etti.

Devletin bütün işlemlerinin hukuka uygunluğunun sağlanmasında en etkili yolun yargısal denetim olduğuna işaret eden Çetinkaya, hukuk devleti denildiğinde ilk olarak yürütmenin hukuka bağlılığı ve yürütme işlemlerinin yargı denetimi altında bulunmasının akla geldiğini belirtti. Anayasa'nın 125. maddesinde idarenin her türlü eylemlerine ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunun ilkesel olarak ortaya konulmasına karşın, aynı maddede, Cumhurbaşkanı'nın tek başına yapacağı işlerle Yüksek Askeri Şura kararlarının yargı denetimi dışında bırakıldığının belirtildiğine dikkat çeken Çetinkaya, ayrıca Anayasa'nın 148. maddesiyle olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş durumlarında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler, 159. maddeyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları, geçici 15. maddeyle de birçok tasarrufun yargı denetimi dışında bırakıldığını söyledi. Çetinkaya, şöyle konuştu:

"Bu konuların yargı denetimi dışında bırakılmasının, Cumhuriyetimiz hukuk devleti niteliğiyle bağdaşmadığı kuşkusuzdur. Hak ve özgürlük çağı olarak kabul edilen günümüzde gerek Anayasal, gerekse yasal düzenlemelerle yargı denetimi dışı bırakılan konular ayıklanmalı ve pozitifi hukukumuzdan biran evvel çıkarılmalıdır."

YARGITAY'A VE DANIŞTAY'A ÜYE SEÇİMİ

Anayasa'da öngörülen hakimlik ve savcılık teminatının yargıya tanınan bir ayrıcalık olmayıp, mahkemelere başvuran yurttaşlar için kabul edilmiş bir güvence olduğunu kaydeden Çetinkaya, bu kapsamda korunan ve teminat altına alınanın yargı mensubu değil, yargı hizmetinden yararlanan vatandaş, yani kamu olduğunu dile getirdi. Hakimlik ve savcılık teminatının bir dokunulmazlık olmadığını vurgulayan Çetinkaya, "Yargı mensuplarının soruşturulmama, tutuklanmama ve yargılanmama gibi bir bağışıklığı bulunmamaktadır. Hakimler, savcılar hatta yüksek yargı mensupları hakkında gerek görevle ilgili gerekse kişisel suçlara yönelik soruşturma ve kovuşturma yasalarda öngörülen usuller çerçevesinde yürütülebilmekte, adli, idari ceza ve yaptırımlar uygulanabilmektedir" şeklinde konuştu.

Yargı organlarının bağımsızlığının, kararlarına saygıyla gerekli kıldığını ifade eden Çetinkaya, yargı organının yasama ve yürütme organıyla idare karşısında bağımsızlığının, mahkeme kararlarına uyma konusunda kendisini gösterdiğini söyledi. Çetinkaya, özellikle idarenin mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde isteksiz davranmaması, kararları şeklen değil, özüne ve amacına uygun olarak gecikmeksizin yerine getirmesi gerektiğini bildirdi.

Hakimler ve savcıların bütün özlük işlerinin, özellikle yüksek mahkemelere üye seçiminin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yerine getirilmesi ve kurulun idari bir organ olmasına rağmen, kararlarına karşı yargı yolunun kapalı bulunmasının kurula karşı aşırı bağımlılık yarattığını, bu durumun başka sakıncaları da beraberinde getirdiğini kaydeden Çetinkaya, "Kurulun bugünkü oluşumuyla 4 oyla Yargıtay'a ve Danıştay'a üye seçilen bir sistemde yüksek organlarına üye olabilmek için aranan nesnel ölçüler yanında, kişisel ilişkiler ve diğer nedenlerde belirleyici olabilmektedir. Bölge bir etki mevcut olmasa dahi bunun tartışılır olması, güven sarsıcı ve yargı erkenin etkinliğini zedeleyici bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle yeni düzenlemelerle kurulun Yargıtay'a ve Danıştay'a üye seçme görev ve yetkisinin Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarına devredilmesi bu konudaki tartışmaları sona erdirecektir" açıklamasında bulundu.

İsmini danışma işlevinden alan Danıştay'ın idari yönünün her geçen gün Anayasa ve yasalarda yapılan değişikliklerde, mevzuatta yer alan, ancak işletilmesi idarenin inisiyatifinde bulunan başvuru yollarının ise çoğu zaman yok sayıldığını ifade eden Çetinkaya, bu bağlamda Danıştay'ın idari fonksiyonunun azaltan önemli değişikliklerin son yıllarda ivme kazandığı ve bu sürecin başlangıcını 1999 yılında Anayasa ve Danıştay kanununda yapılan de sek Kurulu kararları, geçici 1ğişikliklerin oluşturduğunu belirtti.

"LAİKLİK DİNSİZLİK DEĞİLDİR"

Kanun tasarı ve tekliflerinin Anayasa ve Danıştay Kanunu'nda öngörülen prosedür işletilmek suretiyle Danıştay incelemesinden geçirilmesinin bu tasarıların Anayasa'ya, milletlerarası sözleşmelere, diğer yasalara ve hukukun evrensel ilkelerine uygunluğunun sağlanması bakımından yararlı olacağını vurgulayan Çetinkaya, "Kanunların Anayasa aykırılık iddialarının bu aşamada bir nevi ön incelemeden geçirilecek olması yüksek mahkemenin iş yükünün giderilmesinde de olumlu etki yaratacaktır" dedi.
İnsan hak ve özgürlüklerinin korunması için mevzuatta yapılan düzenlemeler kadar, bunun pratiğe aktarılmasının da önem taşıdığına dikkat çeken Çetinkaya, bireyin koruyan ve onun hak ve özgürlüklerini teminat altına alan Anayasal güvencelerin ve kuralların yaşama geçirilmesinde en büyük sorumluluğun idareye ve onun emrindeki kolluk güçlerine düştüğünü söyledi. Çetinkaya, bunun tesisi için resmi ve özel tüm organların kolektif bir mücadele içine girmesi, Türkiye'nin insan haklarına saygı ve özgürlüklerin korunması konusundaki imajının sarsacak her türlü davranıştan kaçınılması gerektiğini belirtti.

Laiklik ilkesinin aklı ve bilimi esas alan, her türlü dogma ve dini kuralları, siyasetin ve devlet düzeninin dışında tutan bir ilke olduğuna işaret eden Çetinkaya, laik toplum düzeninde devlet işlerine karıştırılmaması şartıyla, herkesin dini inanç, düşünce ve vicdan özgürlüğü bulunduğunu kaydetti. Laikliğin, İslam'ın inanç ve ibadete dayanan kurallarına dokunamadığını vurgulayan Çetinkaya, şunları kaydetti:

"Laiklik, kimi maksatlı çevrelerce dile getirildiği üzere, bir dinsizlik olmadığı gibi, İslamiyet'in veya başka bir dinin alternatifi de değildir. Laiklik, her dine ve mezhebe bağlı bireylerin inanç ve ibadet özgürlüğünün en sağlam güvencesi, demokrasinin ve insan haklarına saygılı toplum düzeninin vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Bu nedenledir ki, laiklik ilkesinin varolduğu ülkelerde farklı din, mezhep ve felsefi inanca sahip toplum katmanları birlikte ve barış içinde yaşama fırsatı bulabilmektedir. Cumhuriyetin vazgeçilmez temel değeri olan laiklik, kendisine yönelik saldırı ve akımlara karşı korumasız, sahipsiz bırakılamaz. Dünyanın pek çok ülkesinde, köklü demokrasilerde bile Cumhuriyeti ve temel ilkeleri korumaya yönelik yasal düzenlemeler yapılmakta, bu ilkeleri koruyacak yeni savunma mekanizmaları geliştirilmektedir. Her zaman uyanık olmak ve bu kazanımları geliştirerek bir sonraki kuşaklara aktarabilmek mecburiyetinde bulunan laik cumhuriyetimizin, her türlü tehlikelere karşı kendi kendini koruyacağı, özel olarak korunmasına ihtiyaç kalmadığı yolundaki tezleri gerçekçi bulmuyoruz. Laiklik ilkesinin vatandaşlara sağladığı dini inanç, düşünce ve vicdan özgürlüğünün sınırlarının bulunduğuna inanıyor, laikliğin verdiği imkanların kullanılarak, laikliğin yok edilmesi düşüncesini kabullenemiyoruz. Toplumsal barışın, ulusal birlik ve bütünlüğün vazgeçilmez koşulu olan, laikliği yıkmayı hedefleyen eylemlere, görüşlere, açıklamalara ve her türlü yönlendirmelere hoşgörü gösterilmemeli, laiklik kötü odakların emellerine karşı korumase sek Kurulu kararları, geçici 1ız bırakılmamalıdır. Sonuç olarak laikliğin, kutuplaşma değil bir uzlaşı ilkesi olduğunu göz ardı edilmemeli, laikliği ve laik rejimi koruma ve kollama görevinin devletin tüm organ ve kurumlarının ortak görevi olduğu gerçeği unutulmamalıdır."

TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ

Çetinkaya, konuşmasında AB'le ilgili mesajlarda verdi. Toplumun tüm kesimlerince benimsenen AB üyelik hedefinin Türkiye'nin çağdaşlaşma yolunda önemli mesafe katetmesini sağlayacak bir proje olduğunu vurgulayan Çetinkaya, 3 Ekim 2005 tarihinde başlayacak ve üyelik hedefiyle yürütülecek görüşmelerin uzun, zahmetli bir süreç olmasının Türkiye'yi yıldırmaması ve hedefinden saptırmaması gerektiğini belirtti. Çetinkaya, "Zamanın hızla geçtiğini unutmadan 17 Aralık zirvesi öncesi yakalanan istek ve enerji, müzakerelerin başlayacağı 3 Ekim tarihinin öncesine de taşınmalı, yüklü gündemimiz hafifletilmelidir" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin AB'ya katılım sürecinin önündeki en büyük engellerden birinin Türkiye'nin ve Türk insanının birliğe üye ülkelerde yeterince ve doğru bir şekilde tanınması olduğunu kaydeden Çetinkaya, Avrupa'daki Türk imajının bu ülkelerde nesiller boyu sürdürülen tarih anlayışından ve kimi maksatlı çevrelerin yönlendirmesiyle oluşan önyargılardan arınmış olduğunu söylemenin, bugün için bile pek mümkün olmadığını ifade etti. Türkiye'nin AB'ye katılım yolundaki kararlı tutumunun ve iyi niyet çabalarının birlik tarafından göz ardı edilmemesi, 3 Ekim'de başlayacak müzakerelerde koşullar listesinin daha genişletilerek, diğer aday ülkelere uygulananlardan farklı istemlerde bulunulmaması gerektiğini söyleyen Çetinkaya, Türkiye'nin AB üyeliğinin tek taraflı değil, karşılıklı bir kazanım olduğunun bilinmesi gerektiğini belirtti.

Çetinkaya, konuşmasının sonunda protokol listesiyle ilgili serzenişte bulundu. Protokol listesinin oluşturulmasında devlet erkleri arasında denkliği, medeni işbölümü ve işbirliğini esas alan Anayasal ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalınması gerektiğine işaret eden Çetinkaya, her seviyedeki devlet protokolde bulunması gereken yargının yerinin Anayasal konumuna, bağımsızlığına ve saygınlığına uygun olması gerektiği dile getirdi. Çetinkaya, yargı erkinin devlet protokolündeki yerinin yargıya yakışır bir şekilde düzeltilmesini istedi.

En Çok Aranan Haberler