HABER

Darbe Günlükleri - 2

Darbe Günlükleri - 2
Amirallere Suikast iddianamesinin ek klasörlerinden emekli Oramiral Özden Örnek’in günlüklerine ait hiç yayınlanmamış bölümler çıktı. Örnek, 4 Kasım 2004’te günlüğüne “Bugün 4 Kasım 2002 şanssız ve uğursuz bir gün. Sabahleyin seçim sonuçlarını öğrendik” notunu düşmüş.

Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’e ait “Darbe Günlükleri” nin bir bölümü medya organlarında yer alınca kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı. Günlüklerde “Sarıkız” ve “Ayışığı” isimli iki darbe girişiminden bahsediliyordu. Amirallere Suikast iddianamesi ek klasörlerinden de Örnek’in günlüklerinin bugüne kadar hiç yayınlanmamış bölümleri çıktı. Vatan gazetesinden Burak Bilge’nin haberine göre, Özden Örnek’in 2001-2003 yılları arasında Donanma Komutanlığı yaptığı döneme ait 371 sayfalık notlarda son derece çarpıcı olaylar anlatılıyor...


Oramiral Hayri Bülent Alpkaya ve eşi taşınmaya hazır olmadıkları için geleneksel donanma komutanı evine taşınamadık. Kuvvet komutanlığı iki yıl önceden belli olan bir kimse neden acaba taşınmaya hazır olamaz anlamak mümkün değil. Eğer bu başka bir zaman da olsa ve evlerine kendilerinden kıdemli biri taşınacak olsa zamanında taşınırlardı. Bu küçük olaylar insanlara gösterilen saygı ölçüsüdür. Biz bütün sıkıntımıza rağmen misafirhaneye yerleşerek kalmaya devam ettik. Benim için sorun olmamakla beraber Sevil için bu atmosfer sorun olabilirdi. Kaldığımız misafirhane Oramiral İlhami Erdil tarfından ve lüks olarak döşenmişti. Tabii döşeyenlerin kim olduğunu sormaya gerek yoktu.


Görev için masama oturduğum bu ilk gün canımı sıkacak bir olayla karşılaştım. İkmal Şube Müdürü Binbaşı Teyvik Akseli gelerek geçmiş yıldan kalan özel ödeneklerin hesabını getirdi. Oldukça fazla bir para vardı. 100 milyar TL civarında bir para depremde kullanılmak için gönderilmiş ve ayrıca Gölcük’e gelen Kore heyeti de 14 bin dolar civarında deprem maksatlı hibede bulunmuştu. Bütün bu para ne hikmetse personelin gereksinimleri kullanılmamış, olduğu gibi duruyordu. Hâlbuki o zamanlar ben İstanbul’dan çocuk bezi bile gönderiyordum. Oramiral Alpkaya ayrılırken İkmal Şube Müdürü’ne “Haberim olmadan bu paralar sarf edilmeyecek” diye emir vermiş.


Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan bir törenle yeni terfi eden bütün orgeneral ve oramiraller TSK Üstün Hizmet Madalyası aldık. Belki oramiral olmak bazı vasıfları gerektirebilir ama bir madalya verilmesi doğru mu bilmiyorum. Bana yanlış gibi geliyor.


Ankara’ya giderek kuvvet komutanlarının devir teslim törenine katıldık. Nefret dolu bakışlarımız arasında Oramiral İlhami Erdil görevini teslim etti ve emekliye ayrıldı. Anlamadığım konu Cumhurbaşkanı dâhil adamın ne mal olduğunu bilmesine rağmen hem törene gelmişler hem de adama iltifat ettiler. Bilhassa Oramiral Alpkaya’nın övücü konuşmalarını çok yadırgadım.


Pentagon’da bir uçak düşmüştü. Artık durum anlaşılmıştı, ABD kurulduğundan beri belki de ilk defa kendi toprakları üzerinde bir düşman saldırısına uğramıştı. Bu arada ikinci binanın çöküşünü de seyrettik. İnanılmaz bir manzara. Bir zamanlar dünyanın en yüksek binaları olan bu ikiz binalar bir anda yok olmuştu. İnsanın inanası gelmiyordu. Biz de ABD yanlısı bir politika izlediğimiz ve İsrail ile dostane temaslar içinde olduğumuz için de hedef olabilirdik. Hemen “Sarı Durum” ilan ettirdim ve ayrıca terörist uçaklara ve suçüstü vasıtalarına karşı gemiler ve Liman Emniyet Komutanlığı’nca tüm bölgelerde tedbir alınması emrini verdim.


Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu, Ankara’da vurularak öldürüldü. Kendisi Atatürk milliyetçisi ve yurdunu seven bir insandı. Çok fazla araştırma yapan, sözünü esirgemeyen bir kişiliği vardı. Başkalarını korkuttuğu için öldürüldü, Alman vakıflarının ülkemizdeki rolü ve Bergama altın madeni ilişkisi ile Fettullah Gülen teşkilatının yani Işık tarikatının başta emniyet kuruluşları olmak üzere nasıl kamu kuruluşlarına sızdıklarını ve ne entrikalar çevirdiklerini anlatan birkaç eser yazmıştı. Köstebek yazılmış ancak yayınlanamamıştı.


İsrailli komutan ile bazı konular görüştük. Öncelikle İsrail’in bölgede yaşayabilmek için Türkiye’nin dostluğuna ihtiyacı olduğu, bu dostluğu perçinlemek için de ilişkilerin artırılması ve hatta ortak projelerin gerçekleştirilmesine çok önem verdiklerini ifade etti. Amiral açık sözlü bir kişi. Bize istediğimiz her türlü teknoloji transferini kısıtlamasız olarak verebileceklerini söyledi. Bu arada konu MILGEM Projesi’ne geldi. Kendi SAR-5’lerinden çok memnun olduklarını ve daha fazla gemiye ihtiyaçları olduğunu, bu ihtiyacın ortak bir proje ile karşılanırsa her iki tarafın da yararına olacağını söyledi.


Göreve başlamadan önce Gölcük bölgesinde bazı yolsuzlukların olduğunu biliyordum. Bu yolsuzlukların bir kısmı senelerce öncesine gittiği gibi yakın zamana ait birçok duyum da vardı. Gördüğüm ilk manzara buradaki bazı şirketlerin adeta bir ihale mafyası gibi davrandıkları ve ihaleye katılmak isteyen bazı şirketleri kovaladıkları, istediklerini ihaleye soktukları ve böylece muhtemelen onlardan komisyon aldıkları, yerel birçok iş sahibinin birden fazla şirketi olduğu ve ihalelere bunlar ile girdikleri böylece az kırım ile ihale aldıkları, bazı müteahhitlerin görevli personel ile anlaşarak şartnameleri uygun bir şekilde hazırlattıkları veya muayene komisyonlarını uygun bir şekilde yönlendirdikleri gibi hususlar tespit ettim. Bunun üzerine kurmuş olduğum heyetle geçmiş dosyaları incelemeye başladım. Birçok konuyu tespit etmek mümkün değil, aradan geçen zaman içinde evraklar tamamlanmış veya teftiş görerek evraklar sandıklanıp kaldırılmış. Buna rağmen en aşağı 10 dosyayı usulsüzlük yapıldı gerekçesiyle savcılığa verdim.


Akşam Kalender’de Genelkurmay Başkanı ve eşi onuruna Harp Akademileri Komutanı tarafından verilen akşam yemeğine katıldık. Yemekte ilginç sahneler Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök arasındaki konuşmalar ve davranış şekilleri idi. Orgeneral Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök’e onu hiçe sayar gibi muamele ediyor, her fikrini tersliyor ve bazen de onunla alay ediyor. Bence utanç verici davranışlardı.


Diğer olay Deniz Kuvvetleri’nden bir subayın ihracı ile ilgili bir belge nedeniyle patlak verdi. Bu subayın ihracı ile ilgili olarak herkes olumlu oy vermesine rağmen bir kişi çekimser kalmış ve daha bir süre bu kişinin denenmesini istemişti. Salim Paşa’da hiçbir mütalaa yazmadan yazıyı olduğu gibi göndermişti. Hâlbuki ihraç için herkesin olumlu oy vermesi gerekiyordu. Bu nedenle Genelkurmay Adli Müşaviri Tümg. Erdal Şenel durumu görüşmek için Deniz Kuvvetleri Karargâhı’na geldi. Salim Paşa bir müddet sonra Erdal Paşa’ya hakaret ederek “Silahlı Kuvvetler’in canına okudunuz aklınızı başınıza toplayın” diye bağırır ve kovalar. O da gidip durumu Çevik Bir Paşa’ya rapor eder. Çevik Paşa, Salim Paşayı telefonla arar ve yaptığının doğru olmadığını söyler. Tam bu sırada ben Salim Paşa’nın odasına girdim. Önceleri sakin bir şekilde konuşuyordu. Sonra birden kıpkırmızı oldu ve bağırıp çağırmaya başladı. Ağzına geleni söylüyordu. Sonunda telefonu kapattı. Bana dönüp “Çevik’le görüşüyordum” dedi.


En önemli olay 57. hükümette çözülme başladı. Başbakan’ın sağ kolu Hüsamettin Özkan, bakanlıktan ve partisinden istifa etti. Bunu istifaların takip edeceği ve toplam 60-70 kişinin ayrılacağına dair söylentiler var. Derviş’in de istifa edeceği söyleniyor. Doğruysa yakın zamanda bir siyasi kriz gelebilir.


MİT’ten bir şahsın ifadesine göre (ismi Fahir Öner). Bu kişiler arasında: ben, Yaşar (Büyükanıt), Hilmi Özkök ve Edip Başer varmış. Ayrıca bizim evin telefonları da dinleniyormuş. Bu şahıs emekli Genelkurmay Başkanı Necdet Uruğ’un yeğeni ve tanıtma vakfından çocukların istediği para için soruşturmaya gelmiş. İncelettireceğim... Bir dosya da Hilmi Özkök için hazırlanmış ve albay bunu komutanına o da Yaşar’a rapor etmiş ve konu genelkurmay başkanına intikal edince özel kuvvetler komutanı da hemen emekli edildi.


Bugün İstanbul Başsavcısı Ferzan Çitici Aradı. Oğlu Ümit Çitici (Doktor Yüzbaşı) Aksaz’a tayin olmuş ve hanımı da ihtisas yapıyormuş, yardım istedi. Durumu bilmediğim için Ankara personel başkanını aradım ve atama isteğinin, kendisine banka davası sırasında başsavcı tarafından kötü muamele edildiği gerekçesiyle, oğlunu Aksaz’a atanmasını sağlayarak intikam almak için, emekli Oramiral Vural Bayazıd tarafından yapıldığını ve komutana durum arz edildiğinde onun da bu isteği onaylayarak atamasının çıktığını öğrendim. Dilim tutuldu ve başka bir şey söyleyemedim. Hangi zihniyetler kendi menfaatleri için bizi kullanıyorlar ne zaman bunu göreceğiz. Bu ne biçim personel yönetimidir.


Aklıma senelerce Boğaz’dan geçen Rus gemilerinin akustik gürültülerini toplayıp diskler halinde hiçbir işlem yapmadan Amerikalılara teslim etmemiz geldi. Hiç değilse ne tespit ettiğimizin bir kopyasını alsaydık, onu bile yapmadık. Bugün sıfırdan bir kütüphane geliştirmeye çalışıyoruz.


Ülke 3 Kasım 2002 günü yapılacak olan milletvekili seçimine hazırlanıyor... Oy pusulasının boyu 97 cm, komik. Genelde halk kime oy vereceğini bilmiyor. Solda CHP, sağda AKP en kuvvetli parti olarak gözüküyor. Ama her ikisinin de başkanları sıkıntı yaratıyor. AKP Başkanın yasal olarak seçimlere katılıp katılamayacağı henüz belli değil. CHP Başkanı ise denendi ve sevilmedi.


Bugün Ankara’dan Filiz aradı. Laf arasında Sevil’e aldıkları bir haberden Yaşar (Büyükanıt) hakkında da bir dosya tanzim edildiğini öğrenmişler. Bu haber bize intikal eden haberleri doğrular mahiyette olduğu için önemli.


Birinci Ordu komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın oğlunun düğünü için Fenerbahçe Orduevi’ne gittik... Düğünden önce MİT’den bir arkadaşımdan aldığım bilgiler aşağıda olduğu gibidir: İstanbul MİT Bölge Başkanlığı’ndan benim için 2001 yılı haziran ayında bir rapor hazırlanmış. Böyle bir rapor ancak genelkurmay başkanı izini ile hazırlanabilir. MİT’deki bilgisayarda benim ismim ile beraber Tayyip Erdoğan ve Peter Hunt isimleri varmış. Bu bilgilerin doğruluk derecesi araştırılmaya muhtaç. Ancak vefat eden MİT mensubu bir diğer arkadaşım hep bana bir şeyler söylemek istediğini belirtirdi ama ömrü vefa etmedi.


Kıbrıs sorunu her an başımıza dert olacak durumda ve AB’ye üyeliğimiz ile birlikte bir ABD manevrası bizi çok zor durumda bırakacaktır. O halde iki seçeneği de çok iyi değerlendirip dürüst ve tarafsız, iç politik sermayesi yapılmamış bir karar vermek gerekiyor. Şahsi kanaatim: ABD’den tüm konularda garanti alarak Irak’a karşı harekâta katılmalı. Irak’taki petrol kaynakları dünyanın en zengin petrol kaynaklarından biri. 1926 yılında İngilizlerin her türlü ikiyüzlülüğü ile bu yatakları kaybettik. Kerkük ve Musul’a karşı bu nedenle uzak kalamayız. Bu hakkımızın oradaki garantisi ise Türkmenlerdir.


Bugün 4 Kasım 2002 şanssız ve uğursuz bir gün. Sabahleyin seçim sonuçlarını öğrendik. AKP % 35.5 oy ve 363 milletvekili ile birinci parti olarak, CHP % 19.5 oy ve ikinci parti olarak Meclis’e girmiş ve 9 da bağımsız milletvekili kazanmış. Bu durumda AKP ezici bir çoğunluk sağlamış oluyor ve Anayasa’yı değiştirme yetenekleri oldu.


Törenden sonra hep beraber komutanın odasına gittik. 8 orgeneral/amiral oturur oturmaz MGK Genel Sekreteri Tayyip Erdoğan’ı nasıl payladığını anlatmaya başladı. Hemen konu AKP’ye karşı ne yapılması gerektiğine ve onların neler yapabileceğine geldi. İnanılmaz bir konuşma seyrettim ve dinledim. Sanki ilkokul birinci sınıfta çocuklar öğretmenlerinin gözüne girmek için devamlı el kaldırıyorlarmış gibi herkes aynı anda konuşuyor, kimse kimsenin söz hakkına riayet etmiyor, genelkurmay başkanı ise ağzını açamıyordu. Herkes bir şahindi. Umarım başımız derde girmez.


Örnek’in günlüğünde “Çuval Skandalı” ile ilgili de şu satırlar yer aldı: “Genelkurmay Başkanı anlattı. Bizim personel Amerikalılara karşı koyabilecek durumda iken ateş açmayarak tam bir felaketi önlemişler. Sonra utanılmaz bir şekilde bu personeli alarak Bağdat’a götürmüşler. Avrupa Kuvvetleri Komutanı General Jones bir hata olduğunu ama yapacak bir şey olmadığını, özür dilemeyeceklerini söyler”


Özden Örnek 16 Temmuz 2003’te günlüğüne “Çuval skandalı”yla ilgili bir not düşüyor. 4 Temmuz 2003’te ABD askerlerinin Süleymaniye’de Türk özel birliğinin karargâhına düzenlediği baskın ve ardından 11 Türk askerini başlarına çuval geçirerek gözaltına almalarıyla ilgili geçen bir konuşmayı şöyle anlatıyor: “Birinci Ordu Komutanlığı Selimiye’de buluştuk. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri Komutanları, 1. Ordu Komutanı, ben (Özden Örnek) ve Harp Akademileri Komutanı İbrahim Fırtına. Genelkurmay Başkanı, Süleymaniye’de meydana gelen olayları ve sonrasını açıkladı. Yaptığı açıklamaya göre Amerikalılar çok bilinçli ve Kürtlerin desteğinde olarak bizimkilerin karargâhına yaklaşıyorlar. Kendilerine birde helikopter desteği sağlanmış. Kapıdaki nöbetçiyi hemen etkisiz hale getirmişler ama diğer personel karşı koyabilecek durumdayken ateş açmayarak tam bir felaketi önlemişler. Sonra utanılmaz bir şekilde bu personeli alarak önce Kerkük’e sonra Bağdat yakınlarına götürmüşler. ABD ile sıkı bir temas başladı. Avrupa Kuvvetleri Komutanı General Jones ile yapılan görüşmede Kerkük valisine suikast yapılacağının ihbar sonucu bu harekâtın yapıldığını söyler. Ama ihbar yapılan yer yeşil hattın güneyidir. Hâlbuki bizim birlik yeşil hattın kuzeyindedir. Ve hemen o görüşmede bir yanlışlık yapıldığı anlaşılır. General Jonel bir hata olduğunu ancak yapılacak bir şey olmadığını, özür dilemeyeceklerini söyler.


Avrupa Birliği’ne girişimiz bir bilmece. Belki birileri gerçeği biliyor ama kamuoyuna yansıtılan sanki durumun belirsiz olduğu şeklinde. 12 Aralık günü Kopenhag’da toplanacak olan AB zirvesi gelişme kapsamında hangi ülkelerin kabul edileceğine karar ve bu ülkelere kabul müzakereleri için birer tarih verecek. Bu bir nevi kabul edilmektir. Biz bu zirvede bir tarih almaya çalışıyoruz. Yeni AK Parti iktidarı başa geldiği günden beri bütün gayretiyle bu zirveden olumlu bir sonuç alabilmek için uğraşıyor. Ama nasıl? Başbakan Abdullah Gül yurt dışına gidip AB üyesi ülke başkanlarını ikna ziyaretleri yapacağına, bu ziyaretleri parti genel başkanı RTE yapıyor. Dışarı yansıdığına göre sadece Almanya bizim AB’ye girişimize karşı. Gerçeği 12 Aralık günü göreceğiz.


Gazetelerden alınan Avrupa Birliği zirve toplantısı ve Kıbrıs’la ilgili bazı haberler aşağıdaki gibidir: “AB liderleri, Türkiye için Fransız-Alman teklifinden de daha geride bir karar aldılar. Müzakere tarihi belirlemek yerine, bu tarihin saptanmasını 2004’ün Aralık ayına bıraktılar. AB, bugün saat 16’ya kadar Kıbrıs’ta anlaşma olmazsa, Kıbrıslı Rumları tek başına üyeliğe alacak. Olaya olumlu yandan bakarsanız, Türkiye üyeliğe biraz daha yaklaştı. Eğer Kopenhag Kriterleri’ni tam olarak gerçekleştirirsek, 2005’in başında tam üyelik müzakereleri başlayacak.


Genelkurmay Başkanı eşi tarafından hediye konusunda yapılan bir tutarsızlık. Her şura toplantısında hanımefendiye bir hediye verilmesi adettendi. Bizim haberimiz yok ama 19 Aralık tarihli bir emir ile yılbaşında verilecek hediyelere bir düzen getirilmiş. Buna göre hediye verilmemesi tavsiye ediliyor. Kendisine hanımlar ziyarete gittiği zaman bir milyar liraya yakın bir hediye veriyorlar ve alıyor, kabul ediyor. Sonra evinden Jandarma Genel Komutanı’nın verdiği öğle yemeğine katılıyorlar. Yemekte hanım herkese küçük bir hediye hazırlamış. Hanım bunu görünce kıyamet koparmış. Siz Genelkurmay Başkanınızın verdiği emre karşı geliyorsunuz. Dinlemiyorsunuz. Ben bu hediyeyi kabul etmem diye bağırmış. Jandarma Genel Komutanı’nın eşi de “Bizim o emirden haberimiz yoktu. Hem siz kendinize verilen hediyeyi kabul ettiniz” deyince “Peki ben hata ettim” demiş. Tabii herkes bayılma noktasında ve ve ne kadar zevkli bir yemek yendiğini tahmin edersiniz.


Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplandı. 27 Aralık günü orgeneral ve oramirallerin toplantısı devam etti. Kanaatimce bu toplantı bir tarihi toplantı niteliğinde oldu. Birinci olarak Başbakan ve MSB Vecdi Gönül irtica nedeniyle ordudan atılan subay ve astsubayların listesine imza atmadılar ve şerh koydular. Belli ki planlı gelmişlerdi. Genelkurmay Başkanı önce çok şaşırdı. Sonra kendini toplayıp karar sizin dedi. Bunun üzerine şura üyelerinin bombardımanı başladı ama adamlar kararlıydılar nuh dediler peygamber demediler. Çok ağır laflar söylendi. “Siz böyle yapmakla irticaya prim verdiğinizi ilan ediyorsunuz”, “Siz imza atmamakla Silahlı Kuvvetler ile olan bütün bağlarınızı koparıyorsunuz”, “Bu yetki bir anayasal haktır, ona karşı geliyorsunuz”, “Bugüne kadar 93 kişi böyle ayrılanlardan, AİHM’e başvurdu ve hepsi kaybetti. Siz şimdi hukuka da karşı geliyorsunuz” gibi sözler söylendi. Ama hiç tınmadılar. Belli ki adamlar Tayyip Erdoğan’dan talimat almışlardı. Sonuçta defteri ve kararları hepimiz imzaladık onlar da şerh koyarak imzaladılar.


Genelkurmay denetlemesi için bölgeye gelen Tümgeneral Can Teller ziyarete geldi. Oldukça ilginç bir görüşme yaptık. Genelkurmay Başkanı’nın şahsına karşı bir tepkisi olduğunu, dinci kesimlere kendisine yaraşır bir şekilde tepki vermediği gibi adeta onlarla işbirliği yaptığını ve Çetin Doğan Paşa ile Hurşit Tolon Paşa’nın bu konulardan çok rahatsız olduklarını ve kendi aralarında bir şeyler yaptığını, benim de onlarla görüşmemi ima etti. Bir tümgeneralin böyle konuşması beni şaşırttı.


Necdet Timur Orgenerallere oturmaya gittik. Bol dedikodu yaptık. Bu arada inanılması zor şeylerde öğrendim. Oturdukları daire Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun kendisi için yaptırdığı bloğun içinde 260 metrekare. Kıvrıkoğlu bir kez gelip daireyi görmüş ve beğenmeyerek baştan inşa ettirmiş. Hangi yetki ve hakla bu daireyi yaptırmış bilinmez. Bu kadar büyük daireler olunca yakıt parası da fazla. Hele binanın yarısı boş olunca daha da fazla 1 milyar lira olan yakıt parasının 400 milyonunu kendileri ödüyor, geri kalan ise Genelkurmay tarafından kantin parasından ödeniyormuş. Lojmanın boş kalmasıda ayrı bir yasal suç. Kantin parasının buraya ödenmesi ise tam yargılık bir mesele.


22’nci Genelkurmay Başkanı emekli Org. İsmail Hakkı Karadayı beni, eşi de Sevil’i ziyarete geldiler. Önce yarım saat odamda özel olarak konuştuk. Bana oldukça “özel” konular anlattı. Özet olarak Genelkurmay Başkanı’nın davranışlarından ve tutumundan memnun değiller. Makamını ezdirdiği kanaatinde. Bu kanaatin, sadece kendi kanaati olmadığı ve diğer emekli komutanların da aynı şekilde düşündüğünü belirtti. Bilhassa AKP’nin Cumhuriyete karşı yaptığı eylemleri yadırgıyorlar ve kendisinin buna ses çıkarmamasını daha çok yadırgıyorlar.


Yıldız Harp Oyunu yemeğine gittik. Kara Kuvvetleri Komutanı beni bir köşeye çekerek ne düşündüğümü sordu. Ben de düşüncelerimi aynen söyledim. ‘Peki Deniz Kuvvetleri Komutanı bu mevzuları senle konuşmuyor mu?’ dedi. Ben de hayır biz hiç konuşmayız. Ben sorarsam bir iki kelime söyler dedim. Anladığım kadarıyla Genelkurmay Başkanı’na karşı bir tavır var. Bana “Yaparsa yapar yoksa insana git derler” dedi. Havacı ile bizimki anladığım kadarı ile bu tavır koymaya dahil değil. Onun için de sevilmiyorlar. Onun içinde emekliler onları sevmiyor.


Sevil ile beraber Sarıyer’de 1. Ordu Komutanı ve eşi tarafından Genelkurmay Başkanı ve komutanlar onuruna verilen akşam yemeğine gittik. Bizimki ve havacı yoktu. Kara kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanı ile yaptığımız görüşmelerden anladığım, Genelkurmay Başkanı’na karşı tam bir tavır oluşmuş vaziyete. Kendisini yumuşak ve korkak buluyorlar. Ayrıca AKP ile ilişki içinde olduğundan şüpheleniyorlar. Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Mustafa Balbay, Janadarma Genel Komutanı’na gelerek “Bildiklerimi bir yazarsam kaçacak delik bulamaz” demiş. Bugün ayrıca Cumhuriyet gazetesinde “Genç subaylar AKP’den tedirgin” başlıklı bir haber yayınlandı.


Cengiz Beyler akşam yemeğine geldiler. Bizim konu ile ilgili her şeyi biliyordu. Herhalde Erdal Şener kendisine söylemiş olsa gerek. Konuşma arasında bana Genelkurmay Personel Daire Başkanı Tümgeneral Bahadır isimli general ile Korgeneral Hasan Iğsız’ın benim aleyhimde soruşturma açtırmak için çok ısrarcı olduklarını söyledi. Bu generalleri takip altına alacağım.


Albay Belgütay Varımlı emir subayımı arayarak benimle özel bir konu görüşmek istediğini söyledi. Öğleden sonra kendisini Kabul ettim. Belgütay daha önce benim anımda çalışmış bir deniz piyade subayı... Belgütay devamlı olarak TSK’da birçok yerde hırsızlık yapıldığını bir generalin yut dışında 50 milyon doları olduğunu, bir albayın 52 dairesi bulunduğunu ve bunların hepsinin belgelerinin kendisinde olduğunu tekrarladı durdu. Ayrıca Erdal Şener’in de kasasında olan 535 bin dolar devlet özel ödeneği ile Zirvekentte kendisine iki daire aldığını belirtti. Genelkurmay başkanı bütün bunları biliyormuş. Ama işlem yapmıyormuş.


YAŞ toplantısı başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ayrı ayrı salona geldiler. RTE, Genelkurmay Başkanı ile beraber salona girdi. Tüm orgeneral ve amiraller kendisine ne selam verdiler ne de ayağa kalktılar... Asparuk Paşa iki mektup okudu. Çetin Doğan ise “Siz Aralık şurasında da çekince koydunuz ve o günden bugüne hiçbir şey değişmedi. Eğer yapılan bu yasal işlemi beğenmiyorsanız bugüne kadar yasayı değiştirseydiniz. Tabanınıza hitap edeceğim diye yaptığınız iş ülkeye değil partinize yaramak ve yaranmak üzere yapılmaktadır. Bunu Silahlı Kuvvetler bir meydan okuma olarak kabul ediyoruz” dedi... RTE söz alarak “Bir güven bunalımı yok. Bu konuyu abartıyorsunuz, din istismarına biz de karşıyız. Ama Silahlı Kuvvetlerimiz neden bu sorununu yargı yolu ile halletmiyor. Biz diğer kararların örneği terfilerin yargıya kapalı olmasından yanayız ama atılanlara da ses çıkarmıyoruz. Onların bunu hak ettiğine inanıyoruz ama işleminin yargıya açık olmasını istiyoruz” diye bir konuşma yaptı. Bunun üzerine oylamaya geçildi ve 18 kişi askeri oyların tümü ile ordudan ihraç edildi.


Yemekte Başbakan. Cumhurbaşkanı’nın elini sıkmak istedi ama o elini geri çekti. Böyle bir devlet zirvesi olabilir mi? Tüm generaller, genelkurmay başkanı, başbakan ile konuşmaz ve ona yüklenir, Başbakan ile Genelkurmay, Başbakanı ile Cumhurbaşkanı birbiri ile dargın. Bizi kim dare edecek acaba. Böyle bir devlet zirvesi olabilir mi?


Ayrılmadan önce Başbakan’ın gelmesini beklerken Yaşar Paşa ile bir saate yakın konuştuk. Daha doğrusu o konuşmak istedi. Bana Ankara’daki orgeneraller arasındaki çekişmeyi anlattı ve “Lafla pehlivanlık yapmaya çalışıyorlar” dedi. Jandarma Genel Komutanı Şener’in bütün bilgileri Cumhuriyet gazetesine sızdırdığını ve bunu bildiklerini anlattı.


Şener Paşa devamlı olarak Genelkurmay Başkanı’nın (Hilmi Özkök) zayıf karakterli bir kişi olduğunu, hükümetin bu tutumlarına karşı daha sert tavır koyması gerektiğini ve bunu o yapmadığı takdirde bizim ona yaptırmamız gerektiğini söyledi. Aytaç (Yalman) Paşa da aynı fikirde ve hep benim fikrimi öğrenmeye çalıştılar. (İbrahim) Fırtına Paşa’nın da aynı fikirde olduğunu söylediler. Genelkurmay Başkanı’na ne söylerlerse yaptıramadıklarını ve onu birazcık hükümet yanlısı olduğunu ifade ettiler. Sonunda Aytaç Paşa “Sen Ankara’ya gel de ondan sonra bir davranış tespit edeceğiz” dedi. Cumhurbaşkanı’nın da aynı fikirde olduğunu ve biz desteklersek sertleşeceğini söylediler. Bana açıkça söylemediler ama kendilerinin Genelkurmay Başkanı’nın bir şekilde hükümeti desteklediğinden ve bir dini tarikat ile ilişkili olduğundan şüphelendiklerini zannediyorum.

En Çok Aranan Haberler