YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Davutoğlu istifa mı eder, terfi mi?

Bugüne kadar sergilenen bunca yanlıştan sonra; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sizce istifa eder mi?

Hazretin Suriye politikası dibe vurmuştu.

Böyle bir şey olamaz, teslim olmuşluğun kabukları kırılamazdı ama olmuştu! İlginçtir ki, hem de ne ilginçtir; yandaş medyadan bile hazret hakkında eleştiri terâneleri yükselmeye başlamıştı...

Zira...

En başta yapılan hesap tutmamış, Hafız’ın oğlu pılını-pırtısını toplayıp kaçmamış ve tahmin edilenin çok çok ötesinde uzun bir süre direnmişti...

Şöhretli hariciye vekilimiz ve de istikbâldeki “Yeni Osmanlı İmparatorluğu’nun vezir-i azâmı” buna çok bozulmuştu...

Sabrı tükenince de pusulayı iyice şaşırdığından, gayri-ihtiyarî sarfettiği:“Rusya, Çin ve İran’nın izole edilmesi” isteği absürdün bile belini kırmış, alay konusu olmuştu...

Hâl böyle olunca da morali sıfıra inmiş, suratı asılmış, şevki kırılmıştı hariciye vekilimizin...

Fakat bütün bunlara rağmen, o kendinden emindi. Biliyordu ki: MİT, CIA, MOSSAD ve Suudi Amerikanistan gizli sevisi ve EL KAİDE ortaklığında yürütülen bu operasyon, mutlaka başarıya ulaşacak. Suriye yönetimindeki Nusayrî-Alevî iktidarı yıkılacak, yerine Sünnî EMEVÎLER oturtulacak, Şam’daki Emevî camii mimberlerinden yeniden mutadları üzre evlâdı peygambere, yani Ehl-i Beyt’e küfürler yağdırılacak... (Her nasıl oluyorsa, böyle bir kepazeleğin adı da İslâmiyet oluyor!..)

Fakir, şimdi bunları yazınca, “Esad adındaki despotun tarafını tutuyor, zulmü alkışlıyor” falan sanılmasın sakın. En başından itibaren Esad’ın (tıpkı babası gibi) bir diktatör olduğunu, sivil direncin artmasının karşısında duramayacağını, gitmesinin mukadder olduğunu yazdım...

Aslında...

Emevî devleti kurma hevesi yüzünden Suriye muhalefetine gizli-açık destek veren Davutoğlu, bu desteğiyle Suriye muhalefetini cesaretlendirerek silaha sarılmaya yöneltti. Böyle olunca da: Güç, mutlaka karşı güç doğurur mantığı çok iyi işledi ve Beşşar Esad da bu mantığı çok iyi kullanarak askerî güç tatbik etmeye koyuldu.

Hâlbuki...

Tahrir Meydanı örneğinde olduğu gibi; meydanlarda sadece sivil insanlar direnmiş olsaydılar, Esad despotu da şimdiye kadar çoktan gitmiş olacaktı...

Olmadı...

İşin içine yukarıda adlarını listelediğim konsorsiyum da karışınca, El Kaide ve CIA işbirliğiyle, dünya kamuoyunun defalarca şahit olduğu mâlum entrikalar yeniden işbaşı yapmış oldu...

Ve “alçaklık” filmi yeniden başa sarıldı. Afganistan, Irak derken sıra Suriye geldi ve Mezopotamya coğrafyası üzerinde yeniden oyunlar oynanmaya başlandı...

Esad da bu filmi götürüp Rusya ve Çin’in önüne koyunca, beklenen gidiş uzadıkça uzadı... Bol bol mâsum insan kanı döküldü...

Eh!

Bütün bu olanların karşısında çoktan istifa etmesi gereken derinlikli hariciye vekilimiz de, bir türlü istifa etmiyor, direniyordu. Direniyordu, zira başvekili de ikna etmiş, kayıtsız şartsız arkasına almıştı.

Her kürsüye çıktıklarında veya matbuata verdikleri demeçlerde de mutlaka insan haklarını öne çıkarıyorlar, demokratik haklardan dem vuruyorlar ve Esad’ın zulmüne karşı politika geliştirdiklerini söylüyorlardı...

Sudan’da, Yemen’de, Bahreyin’de, Suudi Amerikanistan’daki insan hakları ihlâlleri, dökülen binlerce mâsum insan kanı ve anti-demokratik baskılar da bunlar için fasulyeden şeylerdi... Suriye’de kurmak istedikleri Emevî zihniyeti zaten oralarda iktidardı. Neden ilgilensinlerdi ki?!

***

Son günlere geldiğimizde ise; mukadder netice, yani Esad’ın gitmeye mâhkûm olduğu kader yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladı...

Aman Allah’ım! Aylardır somurtmaya mâhkûm olmuş harciye vekilimizin yüzü, birden bire güneş gibi aydınlandı...

Hay maşallah, hay bârekallah...

Öyle haşmetli ve öyle azâmetli bir yüz çıktı ortaya ki, sanki Büyük İskender, zaptettiği onca kaleden sonra, Büyük Şark seferinden Makedonya’ya avdet ediyor!

Bir neşeli, bir mutlu, bir sevinçli ki sormayın gitsin. Bir yandan Esad’a gideceği bir yer bulmakla meşgul oluyor, diğer yandan da dört bir yana sevinç gülücükleri dağıtıyor mini mini, sevimli hariciye vekilimiz... (Fahrettin Kerim Gökay rahmet istedi zahar.)

***

Fakat o da ne öyle?

Suriye üçe mi bölünüyor ne?

Neo-Emevî devleti hayâli suya mı düşüyor yoksa?!

Fakat gelin görün ki, durup dururken bölünmenin emâreleri de ansızın ortaya çıkmasın mı?

Kürtler aniden Suriye topraklarında Türk sınırlarına karşı PKK bayrakları asmasınlar mı?

Aman Ya Rabb’im! İkinci bir Kürt devleti mi kuruluyor yoksa?

Üçüncüsü de yolda mı?

Yok canım...

Nereden çıkarıyorsunuz?!

Hem...

Bir üçüncü kurulacaksa eğer, Grönland’da kurulacak, bize ne be birader?!

***

Gazeteciler, Rusya Federasyonu hariciye vekili Sergey Lavrov’a soruyorlar:

“Sizce Türkiye neden Suriye sınırını kapattı?”

“Türkiye’nin artık El Kaide diye yeni bir komşusu var. Belki de o sebeple kapatmıştır!” diyor...

Pardon...

Siz bir ara “izole” mi demiştiniz?

Döner adamla böyle dalga geçerler...

Hem yüreğiniz yetiyorsa “Hayır, Türkiye’nin böyle bir komşusu yoktur!” deyiniz...

***

Pekâlâ...

Bunca yanlıştan sonra Ahmet Davutoğlu, sizce istifa eder mi?

Yoksa çoktan gitmesi gereken Esad’ın bunca kanı dökmesinde payı olan, ama başbakana karşı hatalarının üstünü örtmeyi çok iyi başaran bir bakan olarak, önümüzdeki muhtemel sıçramalarda başbakanlığa terfi mi eder?

***

ÇER ÇÖP!..

Edi ile Büdü hazretleri izinden döndüler...

Döner dönmez de ilk tetikçiliği Ahmet Altan’ın üstünde tatbik ettiler. Şimdilerde de sıra, El Kaide’nin komşumuz olmasını sağlayan(!) Kemal Kılıçdaroğlu’ndadır. Harıl harıl Kemal Bey’in üzerinde çalışıyorlar...

Başbakanımızın gözü aydın...

***

AZERBAYCAN DESPOTU!..

Müdavim okurum Hasan Tanrıkulu, bir önceki yazımın altına yorum olarak eklemiş... Bu konuyu yaz diyor...

Konu şudur:

İngiltere’deki “Tax Justice Network” adındaki kuruluş, eski Sovyetler Birliği ülkelerinden Batı bankalarına off shore sistemiyle kaçırılan paraların miktarlarını açıklamış...

Akla ziyan rakamlar var...

Azerbaycan despotu ve oligark namıyla mârûf memurları da, Azerbaycan halkının 48 (kırksekiz) milyar dolarını uçurmuşlar...

Değerli okuruma tavsiyem sabırlı olmasıdır. Zira, çok büyük benzerlikleri olduğunu daha önce yazdığım Hafız’ın oğlu gitti gidiyor. Yakında mutlaka sıra Heydar’ın oğluna da gelecektir.

Ne ağlayanın malı gülene kalır, ne de zulüm pâyidâr olur!..

__________________

cahitkilic54@mynet.com

@deli_esen_yel

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler