Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, KARAR TV'de Elif Çakır ve Taha Akyol'un sorularını yanıtladı.
İşte Davutoğlu'nun açıklamalarından satır başları:
Devlet yönetiminde bugün iki büyük skandal yaşandı. Birisi çek-senet meselesi diğeri de aşı.
(Çek -senet ödemeleri) Burada süreç yönetimi diye bir şey yok, noktasal bir karar var. Desteksiz bir kapanma kararı alındığı için telafi etmek istediler. Esnaf mağdur edildiği için de çeklerin ertelenmesi istendi. Fakat sistemi tıkayacak bir konu çıktı.
Eski bir futbolcuya, saldırgan birisine Ticaret Kanunu'nu hazırlatıyorlar. Aynen eski bir güreşçiye VakıfBank'ı teslim ettikleri gibi. Spora saygımız büyük de herkes kendi işini yapsın.
Herkes, her şeyi bilmek durumunda değil. Bir lider yanlış bir talimat verebilir. Onu düzeltecek olan Bakan'dır. Hadi Bakan da yanıldı, düzeltecek olan müsteşardır.
Şimdi Bakan yardımcıları var; Cumhurbaşkanı adına Bakan'ı denetlemek ve mümkünse Bakan olabilmek için her türlü ayak oyunu oynuyorlar. Adeta komiser gibiler. Bugün Bakan'lar kendi yardımcılarından tedirgin.
Şimdi böyle bir tablo kim gidecek de kurumsal aklı, Bakan'ın önüne koyacak. Hangi Bakan, bu kurumsal aklın gereğini Cumhurbaşkanı'nın önüne koyacak?
Çok açık, herkesin bildiği bir gerçek var, Sinovac da Sputnik de etkin aşılar değil. Dünyanın birçok yerinde, Brezilya'da Sputnik testleri geçemedi. Çin de Sinovac aşısını yeterli görmediği için Almanya'dan BionTech aşısını siparişi verdi.
Hani, Türkiye seri kararlarla daha iyi yönetilecekti? Seri kararlar şimdi 'seri katil' gibi çalışıyor. Bu kararlar, birer birer insanları vuruyor. Bugün çek-senet kullanacak tüccarı, akşam da aşı vurulacak vatandaşı vuruyor.
Bugün Tayyip Erdoğan, ben merkezci bir yanılsama içinde. Kendi yaşadığı hayatın herkes tarafından yaşandığını sanıyor. Kendi aldığı kararların en dopru kararlar olduğunu ve zaten varoluşumuzun ancak o kararlara bağlı olduğunu kendisini öylesine inandırmış ki... Bu kararları alabiliyor. Normalde bu halkı memnun edecek ki iktidarda kalabilsin ama o öyle düşünmüyor. Zaten kendisi halk için çok büyük bir lütuf. Birçok lider bir süre sonra buna kapılır. Otoriter dönemlerde böyle olur.
Erdoğan'dan duyduğum en vahim cümle buydu: Onların doları varsa bizim Allah'ımız var. Dolarla Allah'ı bile karşı karşıya koyacak bir psikoloji. O doları kontrol edemiyorsa, inanç ve his dünyasına giriyor ve inancı olan insanları sarsan açıklamalar yapıyor. Ve o his dünyasına girmeyenleri de her türlü şeyle suçlamaya başlıyor. His siyasette gereklidir. İnsanları motive etmek için. Ama aklın denetiminde bir his gerekiyor. Bugün Türkiye'de aklın denetiminden çıkmış bir hamasi dil, her türlü kontrol mekanizmasını kaybetmiş siyasi bir iklim var.
Yaptığı hatalarla insanları dinden, maneviyattan soğutan Erdoğan'dır.
(Biden'ın 24 Nisan kararı) ABD Başkanı'nın yaptığı açıklama, dünyada bir işaret fişeği gibi algılanır. Domino etkisi gibi, artık meşrulaşmış olur. Hele de tepki verilmemişse, ki vermediler. Nota bile verilmedi, büyükelçi çekilmedi.
Sayın Erdoğan Biden ile şahsi ilişkisini bozmak istemiyor.
Erdoğan için tek bir şey var, tekrar oturup Biden ile bir çay içmek. Bu görüntüyü vermek için uğraşıyor. Benim içime sinmeyen şey bu. Bu görüntüyü vermek için Türkiye'nin 60 yıllık mücadelesi yok edildi.
128 milyar dolar onların şahsi parası değil ki, milletin parası bu. Bunun hesabını verecekler. Bu unutacağımız bir konu değil.
Türkiye'de en kolay kaybolan şey var; biri Merkez Bankası rezervleri, iki istifa eden Bakan'lar. Bir daha kimse yüzlerini görmüyor.