HABER

Demirtaş: 'Takke düştü, kel göründü'

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye'nin dış politikasının Reyhanlı'da iflas ettiğini belirterek, "Takke düştü, kel göründü" dedi.

ANKARA - Partisinin grup toplantısında konuşan Demirtaş, geçtiğimiz günlerde tahliye olan ve Türkiye'nin en uzun süre cezaevinde kalan kişisi Tahir Canan'ın da aralarında bulunduğunu belirterek, bu haftanın tarihi anlamlarla yüklü olduğuna ifade etti.

"Reyhanlı katliamını" kınayan Demirtaş, Türkiye'de böylesine bir dönemde sivil halkı açıkça hedef alan bir katliamın yapıldığının söyleyerek "Türkiye'deki her yurttaşın kendisine sorması gereken en önemli soru şudur; Biz Türkiye toplumu olarak bu katliamları kanıksıyor muyuz? Siyasetten önce vicdanlar harekete geçiyor mu geçmiyor mu? Herkesin bu soruyu kendisine sorması lazım. Çünkü böylesi katliamlar yaşandığında hep siyaset öne çıkıyor. Ve bu da ne yazık ki insanlığın öldüğünü ortaya koyuyor" dedi. Demirtaş şöyle devam etti:

"Hükümete Suriye politikasının sonuçlarını anlatmaya çalıştık. Toplum olarak bu savaşa karşı çıkmazsak gün gelecek Şam'da Halep'te patlayan bombalar Türkiye'nin göbeğinde patlayacak dedik. İşte o görüntüler malesef ortaya çıktı. Biz BDP olarak bu eleştiri ve uyarılarımızı dile getirdik. Ancak AKP hükümeti ısrarla Esad'ın yaptıklarına göz mü yumalım dedi. Esad zulmünü durdurabilmenin tek yolunun oradaki radikal örgütlere destek vermek olduğunu iddia etti. Bunun dışında hiçbir seçenek yokmuş gibi yaklaştı. Sessiz mi kalalım dedi. Türkiye gerçekten destek vermek istiyorsa ne Esat'a ne de Özgür Suriye ordusuna destek versin. Türkiye Suriye halkına destek versin."

-"SANSÜRÜN NEDENİ NEDİR?"-

Hatay sınırının 'eleğe' çevrildiğini ifade eden Demirtaş, kimin gidip geldiğinin belli olmadığını kaydetti. Milletvekilleri olarak Ceylanpınar ve Suruç'a girmekte zorlandıklarını belirten Demirtaş, hükümetin Hatay'daki sınırları tamamen 'çetelere' teslim ettiğini ifade etti. Hükümetin Esad'a karşı çeteleri destekleyerek aldığı bu riskin Türkiye'ye bir maliyeti olacağını düşünmediğini ifade eden Demirtaş, sınır hattında yaşayan yurttaşların güvenliği diye bir şeyin kalmadığını ve Reyhanlı halkının bu politikaların kurbanı olduğunu kaydetti. Getirilen yayın yasağına değinen Demirtaş, "Bir anda katliamın hükümete çıkaracağı siyasi faturanın hesaplarını yaptı. Derhal bundan geri dönmelidir. Çünkü orada olanlarla ilgili ciddi bilgi kirliliği vardır. Bunların hepsinin önünün alınması medyanın orada özgür hareket etmesi ile bağlantılıdır" dedi.

Hükümetin yayın yasağı kararından derhal geri dönmesi gerektiğini ifade eden Demirtaş, "Gizlenmek istenen nedir? Bu medyaya sansür ile gizlenemez. İletişim çağında yaşıyoruz. Hükümetin yasakçı zihniyetten vazgeçmesi lazım. Ve Suriye politikasından vazgeçsin. Bu Esad'a destek anlamına geliyor. Biz Suriye halkının desteklenmesinden bahsediyoruz. Suriye çok zengin bir topluma sahip. Ve sen bu toplumun içinde tek bir grubu destekleyerek sonuç alacağını sanıyorsan politikan boğulur" diyerek şöyle devam etti:

-"SÜNNİ-ALEVİ GERİLİMİ YARATILMAK İSTENİYOR"-

"Ana muhalefet bir kanatta. İktidar bir kanatta. Ve AKP-CHP gerilimi üzerinden Sunni-Alevi gerilimi çıkarılmaya çalışılıyor. Bizim ilk andan itibaren yaptığımız birlik ve sağduyu çağrısının bu şekilde anlaşılmasını istiyoruz. Mezhep çatışmalarından, gerilimden medet umanlar, bunun cevabının verilmesi gerektiğini söyleyenler mezhep savaşının nasıl bir sonuç verdiğini bilmiyorlar mı? Nasıl bir çıkar çatışmasıdır ki Türk Kürdü ve Kürt Türkü katletecek. Suriye'deki mezhep çatışmalarından kimin faydalandığını iyi görmek lazım. Öyle intikamımızı alırız naralarıyla bu sorun çözülmez. Birlikte kardeşlik hukuku temelinde yaşamaktan başka çaremiz yoktur.

Reyhanlı'yı yaratanlar bu katliamla yetinmeyecekler. Başka hesaplar içine de gireceklerdir. Hükümetin bu konuda sorumluluğu alma görevi vardır. Kimse hükümetin bu politikası nedeniyle kendini güvende hissetmiyor. Türkiye kendi içinde hak ve özgürlüklerden yeni bir anayasadan bahsedecekse aynı şeyi komşuları için de istemesi gerekir. Bu hükümetin iç politikadaki tutarlılığının ve dış politikadaki istikrarının teminatı olacaktır. Hükümet bunda ısrar ederse korkumuz odur ki Suriye'deki savaş yavaş yavaş Türkiye'ye gelecek. Burada gerçek failin kim olduğunun önemi yok. O ikinci derecede bir husustur. Kim bu katliam üzerinden kendisine siyasi rant elde etmeye çalışıyor? sorusu daha önde gidiyor. Bize yıllardır kan üzerinden siyaset yapıyor diyenler daha cenazeler yerdeyken fırsat kolladılar. Reyhanlı'da takke düştü kel göründü. Biz bölgesel istikrar açısından hükümetin dış politika vizyonunu revize etmesi gerektiğini düşünüyoruz."

Demirtaş, "Türkiye'de Aleviler, Kürtler, emekçiler huzursuzdur. Bütün bunlar üzerine bir de yanlı bir politika izlenmesi bu gerilimin yükselmesine malzeme oluyor. İnşallah hükümet ve anamuhalefet bundan dersler çıkarır. Bölge dengelerini doğru okuyan bir yerden bakmak yerine dış politikada Suriye ile defacto bir savaş yaşayan bir ülkenin yurttaşlarının Türkiye'ye güvenmesi mümkün değildir. Bu güveni oluşturmasının ve arttırmasının tek yolu kendi ülkesinde barışı sağlamaktır" dedi.

-"SÜRECE DESTEK HEPİMİZİN BOYUN BORCUDUR"-

Türkiye'nin çözüm ve barış arayışlarının devam ettiği süreçte geri çekilmenin devam ettiğine dikkat çeken Demirtaş sözlerine şöyle devam etti:

"İlk gruplar medya savunma alanlarına ulaşmış bulunuyor. Şu aşamaya kadar bunun gerçekleşmiş olması bizim için bir şanstır. Yıllardan bu yana silahlar sussun sınır dışına çekilsin diyenlerin sesinin en gür çıkması gereken döneme giriyoruz. Sadece bizim derdimiz olan bir sorunu konuşmuyoruz. Bütün Türkiye toplumu fazlasıyla bunun bedelini faturasını ödedi. Bunun için hepsinin destek sunması boyun borcudur. Hepimizin boyun borcudur. Bu saatten sonra hakkını hukukunu anayasal yasal güvenceye alma konusunda sesini yükseltmesidir. Artık silahların sustuğu sözün diyaloğun öne çıktığı bir döneme girmişsek Türkiye toplumu bunların hepsini yapıp iktidarın önüne koyarsa barışı tesisi edecektir.

Hükümetin önce dilini ve üslubunu değiştirmesi ve ciddiyetle yaklaşması gerekiyor. Hükümet sözcülüğünün yaptığı tahripkar açıklamalar neredeyse 'çekilmeyi durdurun niye çekiliyorsunuz' şeklindeydi. Bu açıklamalar neden yapılıyor biz de anlamıyoruz. Bu sürecin muhatabı olan hükümetin sözcüsü, 'Cehennemin dibine kadar gitsinler' diyor. Bu dil olur mu? En çok bu konuda uyarı yapan kişi bunu söylüyor. Sık sık kendisi ağlayan kişi bunu söylüyor. Cennete gidişin şartlarını da kendisi de belirliyor. Bakanlar Kurulu kararı almış gibi. Cennete kimin gideceğini Bakanlar Kurulu mu belirliyor?

Bu çekilme sürecinin kalıcı bir barışa dönüşmesinin yapılacak toplantı ve konferanslarla sağlanacak. HDK'nin Ankara'da 25-26 Mayıs'ta yapacağı konferansın bu anlamda oldukça önemli. Çözüm ve barış konferansı işte tam da bu dönemin beklentilerine uygun bir ruh ortaya çıkacaktır. Bu konferansa öncülük yapan değerli aydınlara teşekkürlerimizi sunuyorum. Demokrasi olmadan barış olmaz diyenler ile biz de aynı düşüncedeyiz. El birliğiyle bu konferanslarda güçlü bir sonuç ortaya çıkarsa biz barış gibi önemli bir süreci kimsenin eline bırakmayız. Ankara ve DTK'nin Diyarbakır da yapacağı konferanslar barış sürecinin en büyük güvencesi olacaktır. Güvence halkın kendisidir. Bu süreci doğru örgütleme ve yaptığı halk toplantıları da göstermiştir ki halkımız her zaman barışa hazırdır."

CHP'nin Meclis'te kurulan Çözüm Komisyonu'nu reddeden bir tutum içinde olduğunu dile getiren Demirtaş, "Neresi sosyal demokrat bilemiyoruz, ama düşünceleri bu. Böylesi bir anlayış Türkiye'ye öncülük edebilir mi? Çözüm sürecinin neresinde olduğu belli değil. CHP'nin içindeki bazı kesimlerde bundan rahatsızlarki il başkanları açıkca barış diyor. Taban istiyor. Parti direniyor. Bunu gözden geçirmeleri gerekiyor" dedi. Yapılan eleştirilere de değinen Demirtaş, "Biz sürecin öncüsüyüz. Bırakın AKP'nin yanında olmayı biz AKP'nin önündeyiz. İki yüzyıllık bir geçmişi olan bu soruna samimi yaklaşılırsa kısa zamanda sonuç alınacağına inanıyoruz" dedi.

Demirtaş bu konuda herkesin sağlıklı yaklaşmasının önemine işaret etti. Komisyonda hangi partinin kaç üyesinin olduğunun önemsiz olduğunu dile getiren Demirtaş, şunları söyledi:

"Çözüm komisyonu Hakikatleri Araştırma Komisyonu gibi Roboski'den başlayarak önüne ciddi bir çalışma koyması gerekiyor. Suçlu zihniyeti ortaya çıkarmak için bunu yapması gerekiyor. Bu zihniyeti ortaya çıkarmak için Roboski üzerinden 500'ü aşkın süre geçti. Hala bir sonuç yok. Bakın şimdi Türkiye'de ilk defa mı savaş uçakları sivilleri vuruyor. Hayır. 1994 yılında Şırnak'ın Koçoğlu ve Kuşkonak köyleri TSK uçakları tarafından bombalandı. Ve orada 41 köylü yaşamını yitirdi. O zaman bunlar PKK'nin helikopterleri de yapmış olabilir denildi. Herkes ayağa kalkınca uçakların bomba kayışının kaymış olabileceği açıklamasını yaptı. Türkiye hiçbir zaman bu katliamları kabul etmedi. Ta ki Ulaştırma Bakanlığı'nın resmi evraka verdiği cevapta iki savaş uçağının o zaman olduğunu itiraf etti. Roboski ile benzerliği görebiliyor musunuz? Yargılanan tek bir fail yok. İşte çözüm komisyonunun bunları gündemine alması lazım. Yoksa işlevini yerine getiremez. Meselelere nasıl bir ahlak ile yaklaşacağı işte hükümetin nasıl yaklaştığını gösterecek.

Tutuklu milletvekilleri, belediye başkanları, gazeteciler, avukatlar ile ilgili ne yapılacak? İçerde yapılan zulmü ele alması gerekiyor komisyonun. Tekirdağ cezaevi Türkiye'de özel statülü esir kampı gibi. Orada Adalet Bakanlığı'na bağlı bir cezaevi değil orada nazi kampı var. Tekirdağ cezaevini o kadar uyarmamıza rağmen Adalet Bakanı'nın hala bir girişimi yok. Toplumsal barıştan bahsediyorsak içerde insanlara işkence yapmayı bırakacaksınız. Kandıra, Şakran, Van cezaevlerinde bunları çözüm komisyonunun ele alması gerekiyor.

Ankara'da Alevilerin demokrasi ve barış konferansı bu sürecin en değerli çalışmalardan biriydi. Barışa ve demokrasiye bu sürecin doğrudan öncüsü olmak istediklerini belirttiler. Kendi taleplerini net bir şekilde ortaya koydular. Bu bizi sevindirmiştir. Özgürlük cephesinde olan toplumun yanındayız demeleri önemlidir. Yine kaygıları, eleştiri ve önerileri bize ulaşmıştır. Teşekkür ederiz."

-"İMF'YE ENTEGRE OLMA GÜNÜ"-

Başbakan'ın grup konuşmasında IMF ile ilgili değerlendirmesine de değinen Demirtaş, "Başbakan'ın İMF'den kurtulduğumuz günü ilan etmesi ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Eğer siz IMF'yi sadece borç mekanizması olarak görürseniz evet öyledir. IMF dediğiniz tefeci değil ki. Kendi kuruluş yasalarında da vardır. Ülkelerin sosyal ve ekonomik durumlarını şekillendirirler. 1961 yılından bu yana IMF bunu yapmıştır. Borç alıp verme işi bitmiş, çünkü Türkiye IMF'nin istediği bir yere gelmiştir. Sömürge IMF'ye entegre olma günüdür" diyerek bu politikaları asla kabul etmeyeceklerini ve emekten yana muhalefete devam edeceklerini ifade etti.

En Çok Aranan Haberler