BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Taksim'de gelinen durum aslında, hükümetin yıllardır biriktirdiği olumsuz politikalara, baskıcı politikalara karşı, halkın dışa vurmuş isyanından başka bir şey değil" dedi.
Diyarbakır’da Cegerxwin Kültür Merkezi'nde basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Demirtaş, Taksim Gezi Parkı'ndaki protestolara değinerek, “Bugünkü gelinen durum aslında, hükümetin yıllardır biriktirdiği olumsuz politikalara, baskıcı politikalara karşın halkın artık dışa vurmuş isyanından başka bir şey değil. BDP olarak, orada saldırıya uğrayan bütün dostlarımızın, arkadaşlarımızın yanındayız. Her bir gaz, her bir cop için, hükümeti bin defa kınıyorum. Milletvekillerimize, oradaki kadınlara, gençlerimize, insanlara yönelik bütün saldırıları açıkça kınıyorum. Biz o gazın tadını çok iyi biliriz. İstanbul’da birçok insan belki ilk defa gazın ne demek olduğunu görüyor ama, neredeyse her gün bölgede günlerce gaz kullanıldı, cop kullanıldı. Yüksekova, Cizre, Nusaybin, Diyarbakır sokakları geçen yıl kullanılan gazdan dolayı halen kokuyor. Bunu bir müzakere karşıtlığına, Kürt sorununun çözümü karşıtlığına evriltmek isteyenler vardır; bunu kullanmak isteyeceklerdir. Biz onlarla aynı kefede, onlarla aynı çizgide bu protestoların içinde değiliz” dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm süreciyle ilgili de konuşan Demirtaş, sürecin ilk aşamasının şu anda ilerlediğini ifade etti. Sürecin önünde ciddi bir engelin olmadığını dile getiren Demirtaş, “Gözlemlediğimiz kadarıyla süreci zorlayacak, sıkıntıya sokacak bir müdahale de söz konusu değil; iki taraf da dikkatli davranıyor bu konuda. Hükümet bu fırsatı kaçırırsa, şu anda içinde bulunan durumu kendisi için bir fırsat olarak değerlendirip, iktidarını güçlendirme, sokakta her yerde muhalefeti ezme, halkı baskı altına alma gibi bir politikaya yönelirse, bugün taksimde Gezi Parkı’na yaptığı gibi bir politikayı sürdürürse, bu barış süreci Türkiye’de kalıcı demokrasiye evrilmez. Sokak direnişleri, meydan-alan direnişleri, her yerde güçlenerek devam eder. Kürtler de sokaklara yabancı değil. Hükümet de bunu biliyor. Eski dönemden tek farkı silahların susmuş olmasıdır. Bu bizler açısından memnuniyet vericidir, arzuladığımız bir durumdur. Ama mücadelenin bittiği biteceği anlamına da gelmiyor” diye konuştu
"BAŞBAKAN'IN OLGUN BİR ŞEKİLDE HALKIN KARŞISINA ÇIKIP ÖZÜR DİLEMESİ LAZIM"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yüklenen Demirtaş, “Başbakan'ın olgun bir şekilde halkın karşısına çıkıp özür dilmesi lazım. Özeleştiri vermesi lazım. Çıkıp bir kez daha halka karşı meydan okumak yerine, 'biz bildiğimizi okuruz' demek yerine, açık açık çıkıp 'biz bu konuda hata yaptık. Polisimiz de hata yapmıştır. Biz özür diliyoruz halkımızdan' deyip, hukuken de aşırı güç kullanan güvenlik güçleriyle ilgili derhal soruşturma başlatması lazım. Taksim'de, Ankara'da direnen insanlar da son derece haklıdır. Son derece duruşları meşrudur” şeklinde konuştu.
Taksim'deki olaylarda milletvekillerinin öldürülmeye çalışıldığını iddia eden Demirtaş, bundan İçişleri Bakanlığı'ndan valiliğe, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne kadar herkesin sorumlu olacağını savunarak, şunları söyledi:
"Özellikle milletvekillerimizin hedef alındığı, açıkça öldürülmeye çalışıldığı durumda herkes şunu bilmeli ki; vekiller sahipsiz değildir. Bunu defalarca ispatlamış olan bir halk var. Seçtiği vekile sahip çıkmasını da bilir. İstanbul Valisi bu konuda bir kez daha iyi düşünmeli, dikkatli düşünmeli."
ANAYASA ÇALIŞMALARI
Bazı yasal düzenlemelerin acil olarak yapılması gerektiğini kaydeden Demirtaş, şöyle devam etti:
"Gösteri hakkı, ifade özgürlüğü, miting yapma hakkı, yürüyüş yapma hakkı. Yani barışçıl yürüyüş ve gösterilerin kesinlikle özgür olması lazım. İnsanlar eğer sokakta konuşarak seslerini duyuramıyorlarsa, televizyonlarda konuşarak seslerini duyuramıyorlarsa, mitinglerde, basın açıklamalarında konuşamıyorlarsa, ya dağa çıkarlar ya da şehirde şiddet yoluna başvururlar. İnsanları dağa çıkaran politikalar tam da bu yasakçı politikalardı işte. İnanın ki İstanbul'da dağlar olsa şimdiye kadar birkaç genç daha çıkmıştı. Oradaki zulümden, birkaç günlük faşizmden biri yola çıkarak baksanız, gençler dağa çıkmıştı şimdiye kadar. İnsanlara itirazlarını, muhalefetlerini dile getirebilecekleri alan bırakmazsanız, orada demokratik siyaset olmaz. Seçim barajı, siyasi partiler kanunu, terörle mücadele kanunu, basın kanunu bütün bunların demokratik bir reformdan geçmesi lazım. Adalet Bakanı bir takım hazırlıklarının olduğunu belirtiyorlar ama, hangi başlıklarla içerikte olduğunu bilmiyoruz.”
Demirtaş, gelecek hafta içinde yol temizliği dedikleri, yapılması gereken reformları kamuoyuyla paylaşacaklarını dile getirerek, “Bu yasal reformlar kısa sürede yapılırsa yeni anayasayı yapmak daha kolay olur. Yeni anayasada nelerin yapılması gerekiyor o ayrı bir konu. Onu belki daha sonraki günlerde, önümdeki ayda uzlaşama komisyonunun alacağı son karara göre yeniden biz açıklayacağız. Anayasada neler acil olması gerekir, bir kez daha kamuoyuna deklare edeceğiz” dedi.
“HALK BELKİ YAVUZ SULTAN SELİM YERİNE, PİR SULTAN ABDAL İSMİNİ BENİMSEYECEK”
İstanbul boğazına yeni yapılacak köprüye, 'Yavuz Sultan Selim' isminin verilmesini eleştiren Demirtaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yeni yapılacak 3. boğaz köprüsünün tartışmalarına bakın; kafa yapıları aşağı yukarı ortaya çıkıyor. 'Ben yaptım, ismini koydum oldu bitti.' Sanırsınız ki yeni torunu olmuş, çocuğuna isim koyma hakkı kendisine ait; 'ismi Yavuz Sultan Selim olsun' diyebiliyor. Olabilir mi böyle bir şey? Bütün Türkiye'yi ilgilendiren bir meseledir. Gerçekten de bu konuda demokratik bir yaklaşım sergiliyorsanız, 'üçüncü köprü yapılsın mı yapılmasın mı' bununla ilgili İstanbul'da bir referandum yapın. Hadi referandumdan evet çıktı. İlla bir isim koyacaksanız kendi aranızda aile içi bir isim bulmak yerine, onu da halka bir sorun bakalım. Halk belki Yavuz Sultan Selim yerine, Pir Sultan Abdal ismini benimseyecek. Halk ne istiyorsa bir zahmet ona dikkat edin.”
PKK’lıların geri çekilmesinin Haziran sonu, en geç Temmuz'un ortasında sonlanacağını dile getiren Demirtaş, "Artık ikinci aşama dediğimiz demokratik reformlar, anayasal süreç olacak. Türkiye’de barış mimarlarından birisinin bir adada bir hücrede tutulması, herhalde sürece katkı sunmaz. İkinci aşamada bu konular ile ilgili somut gelişmeler olabilir, olmalıdır da. Biliyorsunuz hala avukatları tutuklu. Avukatlarıyla, ailesiyle görüşemiyor. Sadece arada bir adaya giden BDP ve devlet heyetiyle görüşüyor. Bütün bunların değişmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı. (İHA)