12 Mart'ın ve 12 Eylül'den nasibini almış, hapislerde yaşamış demokrat bir siyasi olduğum için "Evet" diyorum. Benim için 12 Eylül darbesinin yeniden tartışılmasına ve ayrıca piyasada, "12 Eylül Anayasası'nın artıkları temizleniyor" laflarının dolaşmasına vesile olduğu için evet diyorum! Bir yurtsever olduğum için evet diyorum. Ve bence CHP'li, MHP'li AKP'li her kim olursa olsun bütün aydın ve demokrat sağduyulu insanların da bu anayasa değişikliğine "Evet" demesi gerekiyor.
Ama sanki biz 12 Eylül'de Anayasa değişikliğini değil, AKP iktidarının gücünü oylayacağız gibi bir algı oluştu. Evet diyen AKP'lidir, hayır diyen değildir algısı...
Bu algı yaratılmaya çalışılıyor bilinçli olarak. Ama korkunç bir hata yapılıyor. Yanlış! Sizinle konuşmadan evvel bir kez daha gözden geçirdim değişiklikleri. Bu paket elbette benim ideal anayasa değişikliğimi karşılamıyor. Elbette eksikler var. Ama Genç Sivillerin dediği gibi; "Yetmez ama evet!" Ben de aynen öyle diyorum. Tabii ki sol olarak sosyal demokratlar biz çağdaş yepyeni bir anayasa yapmalıyız. Ama yapamıyorsak da birilerinin yaptığına destek vermeliyiz.
Yapılan değişiklikler yeterli mi sizce?
Bu eldekiler şu anda geriye götürmüyor bizi. Üstelik bir önemli şey var ki zaten gözardı ediliyor. CHP'nin 3 maddenin dışındakilere itirazı yoktu. 3 maddeden biri düştü Meclis'te. Diğer ikisine de zaten Anayasa Mahkemesi'nde kesik atıldı. Ama buna karşın darbelerin darbecilerin önü kesildi. Askeri yargı alanını daraltan bir madde var. Benim için başlı başına yeterlidir evet demek için bu madde. Deniliyor ki; "Savaş hali hariç hiç kimse askeri mahkemede yargılanamaz! Sivil mahkemede yargılanacak!" Bu önemli bir şey değil mi? Şöyle bakamayız. "Bunu mademki AKP hazırladı o zaman iyi değildir. Biz hayır diyelim!" Böyle bir şey yok! Bunun üzerinden siyaset yapıyor CHP ama bunun bir yararı olacağını sanmıyorum. Ee peki yarın diyelim ki sandıktan 51 hayır çıktı, 49 da evet! Sen sevindin, "51'le işi bitirdik" diye... İyi de o 51'in içinde kim var. CHP, MHP, BDP ve diğerleri var. AKP çıkıp, "Kardeşim sevinme boşuna. Ben tek başıma 49'u aldım. Ya sen?" derse ne diyeceksin? Madem bu AKP için referanduma dönüştürülüyor o zaman AKP yine tek başına üstelik yüzde 2 oyunu artırarak onay almış sayılmayacak mı? Olmaz böyle bir siyaset! Böyle bir kafa!
Bakın. Biz 20 yıl süreyle 12 Eylül Anayasası'nın değiştirilmesi gerektiğini ara rejim ürünü olduğunu bunun generaller tarafından hazırlandığını, bunun bu ülkeye dar geldiğini, bu anayasanın bir yasaklar manzumesi olduğunu söyledik durduk hep. Ama şimdi neredeyse 12 Eylül Anayasası'nı savunur hale geliyoruz. Burada bir garabet var. Bu garabetin ortadan kalkması lazım. İşte ben 35 yıllık bir CHP'li olarak bu garabeti ortadan kaldırıyorum. Ve darbenin gölgesinde hazırlanmış 12 Eylül Anayasası'nın değiştirilmesine açık açık evet diyorum!
Ne yapmalıydı CHP?
Bu anayasa değişikliği gündeme ilk geldiğinde CHP'nin yapması gereken tek şey vardı. O da bu değişikliği AKP'den daha çok istiyor olmaktı. Elini taşın altına koyacaktı. Ama daha en başında kendilerini geri çektiler. Muhalefet etmeye başladılar. Olmaz! Böyle şey olmaz! Hem yıllardır değişmesini söylediğin anayasa için önüne konulan fırsatı tepip katkı sunmuyor, öneri vermiyorsunuz hem de meydanlara çıkıp, "Hayır!" diyorsunuz! Böyle bir şeyi toplum kabul etmez. Yapacağınızı şey belliydi! AKP'yle işbirliği yapıp önerilerinizi sunacaktınız. Diyecektiniz; "Nerede kardeşim demokratik hakları ve özgürlükleri derinleştirecek maddeler? Nerede milletvekili dokunulmazlığı? Memurlara toplu sözleşme hakkı vermişsin ama grev yok? Niye YÖK yasasını değiştirmiyorsun arkadaş?" AKP'nin düşünemediği ya da düşünmek istemediği değişikliklerin üzerine gidilebilirdi.
Bütün bu söylediklerinizi Kılıçdaroğlu ile paylaşmadınız mı hiç? Sonuçta siz partinin eski yetkililerindensiniz...
Sormadı ki! Sormasını da beklemiyorum zaten. Kaldı ki bu bir anayasa değişikliği. Siyaseten genel seçim öncesi böyle bir riski yüklenmek büyük sorumluluk. Bana göre tabanı serbest bırakmalıydı Kemal Bey. Çok daha doğru bir yol olurdu. Sanırım çok düşünülmeden tartışılmadan alındı bu karar.
Nasıl buluyorsunuz Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığını?
Ben Kemal Bey'den umutluydum ilk başta. Çok dürüst, düzgün, halkta sempati uyandıran bir karakteri var. Mustafa Kemal'e bile nasip olmayan bir delege imzasıyla geldi oturdu o koltuğa. Ancak çok kısa zamanda boyun eğdi partideki statükocu zihniyete. Kendi başına düşünemez, söz söyleyemez oldu. "Değiştireceğim" dedi. Neyi değiştirdi CHP'de sorarım size? Sadece Deniz Baykal gitti, yerine Kemal Kılıçdaroğlu geldi. Hala partiyi sürekli sağa kaydıran, sağ politikalarla buluşturmak isteyen statükocu zihniyetin hükümdarlığı sürüyor partide. Yazık değil mi? Madem bu toplum Sayın Kılıçdaroğlu'nu Genel Başkanlığa yakıştırmış. O halde onun da Genel Başkan gibi davranması gerekir! Kendisinden beklenen budur!
CHP'li belediye başkanı evet dediği için disipline verildi. Siz çekinmiyor musunuz?
Ben onları aştım. Dileyen dilediğini yapsın. Ben herhangi bir mevki ya da koltuk derdinde değilim. Onun için böyle açık konuşuyorum size. Çünkü ben Türkiye'yi düşünüyorum. Çünkü ben Türkiye'nin gerçek demokrasiye bir an evvel geçiş yapmasını istiyorum...
Kimi iddialara göre 17 bin faili meçhul cinayet var. Bu kadar faili meçhul cinayetin yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz ve biz CHP'lilerin kılı kıpırdamıyor. Oysa bu bizi rahatsız etmelidir. Derinden yaralamalıdır. Lafa gelince Cumhuriyeti kuran parti, solcu ve sosyal demokrat partiyiz. O halde bunların karşısında ilk duracak parti de CHP olmalıdır. Bunları deşmemiz lazım. Ergenekoncuların avukatlığı ile CHP'nin bir yerlere varması mümkün değildir! Soruşturma ilk başladığında Sayın Deniz Baykal Başbakan'a demeliydi ki; "Madem ki bu ülke bu kadar karanlık bir dönemden geçti. Mademki bu ülkede birileri kafasına göre işler çevirip yargısız infazlar yaptı o halde bu işin üzerine sonuna kadar gideceksiniz! Ama hukukun üstünlüğü ilkesini bir kenara koymadan! Kurunun yanında yaşı yakmadan! Çünkü bunu yapmazsak Türkiye'yi demokrasi ile buluşturmamız mümkün değildir!"
CHP 27 Nisan Muhtırası'na bugün değil o gün karşı çıkmalıydı. Ben o dönem yani 2007'de Genel Başkan Yardımcısı idim. Merkez Yönetim Kurulu'nda 20 üyenin ve Genel Başkan Deniz Baykal'ın önünde: "Bu muhtıraya tepki göstermemiz lazım! Tavır koymamız lazım! Eğer, TSK'ya, 'Kıymetlisiniz bizim için ama lütfen siz işinize bakın. Varsa bir sorun biz siyasiler olarak bunu hukuk düzeni çerçevesinde çözeriz!" demezsek, kayıp veririz demiştim. Çok sert bir konuşma yapmıştım. O gün bu uyarılarım ciddiye alınmamıştı. Aksine sessiz sessiz alkış tutulmuştu muhtıraya. Dediğim de çıktı. AKP yüzde 47 alarak oturdu iktidara. Aradan 3 sene geçtikten sonra şimdi kalkıp, "Bunun hesabını soracağız" demenin hiçbir tutarlı yanı yok!
Toplum mühendisliğine soyunan bazıları bir CHP-MHP koalisyonunun hayalini kuruyor. Olması için zemin hazırlıyorlar. Hep dedim ve hâlâ diyorum; "Sağa kaymak bize hiçbirşey kazandırmaz. MHP ile koalisyon ya da işbirliği bize sadece tabanımızı kaybettirir. Çünkü bizim tabanımız sosyal demokrat. Solcu! yurtsever! ulusalcı ya da milliyetçi değil. Eğer bu gidişat böyle devam ederse, yani siz sol ritüellerle değil, sağ ritüellerle siyaset yapmaya çalışıp boşluk yaratırsanız yani partiyi ısrarla MHP'leşmeye devam ettirirseniz birileri gelir doldurur o boşluğu. Birileri çıkar meydana ve yepyeni bir sol parti için harekete geçerler.
Deniz Baykal'a 2 komplo düzenlenmiştir. Birisi kendisine dışarıdan olan, istihbarat servislerinin ya da siyasi rakiplerinin düzenlediği kasetli komplo, diğeri ise içeriden yapılan yani Kemal Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkanlığa getiriliş biçimi. İkincisini düzenleyenlerin başını çeken Genel Sekreter Önder Sav, Ege'deki bir yerel gazeteye de açık açık ifade etmiştir bunu zaten. "Genel Başkanımız bir komplonun kurbanıdır" diyenler, daha sonra onu devre dışı bırakarak korkunç bir tertiple Kemal Kılıçdaroğlu'nu Genel Başkanlığa taşımıştır. Belki bugün değil ama emin olun birgün bu tertiple o koltuklara oturanlar bunun hesabını verecektir!