Özgür bir kadın olma mücadelesi verdi küçük yaşlarından itibaren. Yine de Vedat Türkali'nin kızı, Atıf Yılmaz'ın eşi olarak da tanındı. 1977'de, tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde ismini vermediği, dönemin bir bakanının cinsel tacizine uğradı. Babasından fiziksel ve psikolojik şiddet gördü.
Bütün bunları yakın zamanda yayımlanan, Murat Çelikkan'ın röportajlarından oluşan 'Daha Dans Edicem' kitabında anlattı.
'#SenDeAnlat' dosyası kapsamında BBC Türkçe'ye konuşan Türkali, kadınların yaşadıkları taciz ve şiddeti anlatmalarındansa, erkeklerin kendilerini ifşa etmesinin daha anlamlı olacağını söylüyor.
Hollywood'da kadınların taciz ve cinsiyet ayrımcılığına karşı başlattığı #metoo (#SenDeAnlat) kampanyası hakkında ne düşünüyorsunuz?
'Ben tacize uğradım' demenin neden kadınlara düştüğünü anlamış değilim. Aslına bakarsan açılması gereken kampanya şu: Her tacizci erkeğin, geçmişte kendisini tacizci olarak görmeyen, normal karşılayan her erkeğin kendi yaptığı tacizleri anlatmasıyla bir açılım olabilir ancak. Yoksa herhangi bir yaptırımı olmadıkça kadınların tutup da "Ahmet beni taciz etti", "Mehmet bana şunu yaptı" demesini çok anlamlı bulmuyorum.
Erkekler bunun için nasıl teşvik edilebilir?
Valla buna zorlamak lazım. Kadın hareketini destekleyen erkeklerin geçmişlerinde çoğunun, gayet iyi biliyorum ki taciz de var, şiddet de var. Önce onlar bir başlasın dökülmeye…
Türkiye'de sinema, tiyatro ya da televizyon dünyasından kadınlar neden Hollywood'daki gibi bir hareket başlatmadı?
Kadın oyuncunun, erkek oyuncunun kendisini taciz ettiğini açıkladığı noktada, nasıl bir savaş açtı karşıdaki erkek oyuncu yaşadık, gördük. Kadınların bunu ifade etmesi kendi aleyhlerine oluyor. Siz "Sette bana şu insan şöyle tacizde bulundu" dediğiniz anda, sizin önünüz kesiliyor, onun önü kesilmiyor.
Bir yaptırımı olmadığı zaman kadının açıklamasının bir anlamı yok. Bir magazin haberi oluyor sadece, o kadar.
Bu camialarda tacizin dışında ne gibi sorunlarla karşılaşıyor kadınlar?
Bütün dünya sinemasında olduğu gibi, her zaman hikayeler daha çok erkekler üzerinden anlatılıyor. Hâlâ. 80'den sonra yapılan bir takım kadın filmleri var, değişimler zaman zaman oluyor. Hollywood'daki kadınlar da aynı şeyden şikayetçi. Bir kere alınan paralar farklı. Aynı sorunlar Türkiye'de de var. Tiyatro daha farklı tabii. Tiyatroda kadın hikayeleri hep var.
Biraz da oyuncuların karşılaştıkları diğer zorlukları sormak istiyorum...
Erkek yönetmenlerin ve erkek yönetmen gibi davranan kadınların sette terör estirmesi beni çok rahatsız ediyor, ama bu dünyanın her yerinde var. 'Amanın hoca gelince sus. O çok sinirlidir." Sinema, tiyatro, sanat... Bunlar çok neşeli ve eğlenceli işler. Mutluluk vermek için ve mutlu olmak için yapılan işler. Burada terör estirmek hangi aptallığa girer?
Bütün mesele iktidar anlıyor musun? İktidar olduğunu hissettiğinde o zavallılık. O 'erk'in elinde olması. Kadın ya da erkek. O iktidarı ele geçirdiğin zamanki, o kendini bir halt zannetme hali. Bana çok zavallı geliyor.
Sinema-tiyatro sektöründeki kadınlar bunları kendi aralarında konuşuyorlar mı?
Oyuncular sendikası diye bir sendikamız var. Üst üste iki başkanı da kadındı. Daha önce Meltem Cumbul'du, şimdi Demet Akbağ. Bu önemli. Sendikada kadınların varlığı çok önemli. Gayet tabii çok konuşuluyor, çok tartışılıyor, bu konu hep gündemde olan bir konu.
Siz sinemada meslektaşlarınızdan ne gibi taciz, şiddet, ayrımcılık gördünüz?
Valla ben görmedim desem yeridir. Sinemada hep (Atıf) Yılmaz'la çalıştım. Çalışmadığım zaman da hem Vedat Türkali'nin kızı olmak hem Atıf Yılmaz'ın karısı olmak gibi bir korunağım vardı.
Ya hayatınıza giren diğer erkeklerden?
Tanıdığım bir sürü erkeğin içinde tacizci oldu. Ben babamdan şiddet gördüm. 'Daha Dans Edicem'de anlattım bunları ben. Evet şiddet gördüm. Babam çok değerli bir insandı bir yandan. Türkiye'nin en önemli hem edebiyaçı, hem entelektüel, hem solcu... Yıllarca hapiste yatmış. Ben de çok özlüyorum, sevdim. Ama bunları da söylemek zorundayım. Evet, gördüm.
Bir de psikolojik şiddet var...
İki tokat meselesi değil. Ki ben çok dayak yedim, ama mesele daha çok sözle aşağılamak, ağır konuşmak ki bunlara çok fazla maruz kaldım.
Devlet insanları konuşmaya başladığı zaman çok ağrıma gidiyor. "Üç çocuk doğursun kadınlar" dediğin noktada sen bana psikolojik şiddet uyguluyorsun. Ve bunun farkında bile değilsin. Bir kadına "Üç çocuk doğur" demek nasıl bir akıldır? Nasıl bir sınırsızlıktır? Nasıl bir had bilmezliktir? Bu korkunç bir şey.
Peki kadınlar bu psikolojik şiddetle nasıl mücadele edebilir?
Herkesin kendi mücadele tarzı var. Bir birey olarak ve hep birlikte... Açıklayarak, sokağa çıkarak, çeşitli yöntemler var.
Türkiye'deki ortamda kadınlar kendilerini daha baskılanmış mı hissediyorlar, tam tersi birbirlerine daha da mı kenetleniyorlar? Kadın mücadelesi nasıl yürüyor şu an?
Şu an en canlı hareket kadın hareketi. Kadınlar sokağa çıkıyorlar, itiraz ediyorlar, örgütleniyorlar. Hem mücadele ediyorlar, hem var olma savaşı veriyorlar. Sıkıştırılmış hissetmemenin imkanı yok, kadın ya da erkek böyle bir sistemde. Ama mücadelenin temel gücü kadınlarda.
Türkiye'de özellikle erkekleri eğitmektense kızlara ve kadınlara kendini koruma sorumluluğu yükleniyor. "Çocuğum bak kız arkadaşlarına, sevgililerine böyle davran" demektense, sürekli kadınları yönlendirme çabası var. "Kızım onu giyme", "Kızım geç kalma", "Kızım erkeklerle görünme laf olur"...
Tam da bunu söylüyorum, çok haklısın. Batı'da daha az muhtemelen ama bizim coğrafyamızda hep kadına düşüyor: Kapan, görüşme, sokağa çıkma. "Gece saat 01:00'de gezersen elbette tacize uğrarsın." Ne demek bu ya? Ne demek? Sokaklar erkeklere ait değil, sokaklar insanlara ait. Sen bana "Gece saat 01:00'de gezme" diyeceğine sokakları aydınlat önce. Ben niye çıkarım sokağa? Yürüyüşe çıkarım, koşmaya çıkarım, canım keyfim öyle istiyordur, o yüzden çıkarım. Bunu bana nasıl engellersiniz?
Peki kadın hareketi erkeklerin cinsiyet ayrımcılığı konusunda farkındalığını artırmak için ne yapabilir?
Yani sonuç beklemek çok zor. 'Yaptık, yaptık olmuyor' diye düşünmek çok yanlış. Yapacağız, olmayacak. Yine yapacağız, daha çok yapacağız, yine olmayacak. Farklı şeyler yapacağız ve hayat böyle bir şey. Feminizmin başarısı şu olabilir: Erkekleri hakikaten kendi erkekliklerinden uzaklaştıkça insan olmaya yaklaştıklarını görmelerini sağlamaya çalışmak. O örgütle (kadın hareketi) falan çok değil. Yazarak, çizerek, kendi içimizde tartışarak, onlarla tartışarak.
Erkeklere bir çağrınız var mı?
Lütfen şunu öğrensinler. 'Erkeklik'lerinden ne kadar çok vazgeçerlerse, o kadar insan olacaklar. Bunu bir düşünsünler bence.
Paylaşmak istediğiniz ve yayınlanması gerektiğini düşündüğünüz bir hikâyeniz varsa, siz de BBC Türkçe'nin #SenDeAnlat haber dizisi kapsamında hikâyenizi bizimle paylaşabilirsiniz.
(Berza Şimşek /BBC Türkçe)