LEFKOŞA (İHA) - Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinin simgelerinden, 81 yıllık ömrünün son 50 yılını dernek başkanlığından başlayarak Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak Kıbrıs Türk toplumunun lideri konumunda geçiren Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş, yarım asırlık görev süresinin ardından sivil hayata hazırlanıyor.
Bir hafta sonra görevini yeni cumhurbaşkanına devredecek Denktaş, dünyanın kendisini engel olarak gördüğünü ve Türkiye hükümetini ikna ettiğini öne sürerek, Annan Planı'nı "kesin yol ayrımı" olarak niteledi ve "Boynumu kesseler evet demezdim" diyerek, planla, referandumla ilgili tutumundan pişmanlık duymadığını belirtti.
Denktaş, Kıbrıs sorununun bitmeyeceğini, çünkü Rum'un istemeyeceğini ileri sürerek, "Devlete, egemenliğe sahip çıkmazsak, Türkiye Annan Planı'nın öngördüğü şekilde garantörlükten ve Türk-Yunan dengesinden vazgeçerse, kendisi üye olmadan bizim de üye olmamızı kabul ederse, o zaman sonumuz tükeniştir diye görüyorum ve çok üzülüyorum. O zaman Kıbrıs Girit olur. Türk'ün yarısı toprağın altına girer, yarısı da göçer" dedi.
Türkiye'deki AK Parti iktidarının söylediklerine üzüldüğünü ve mümkün olduğu kadar diplomatik şekilde atlatmaya çalıştığını vurgulayan Denktaş, "Ama AK Parti kabul etti diye Annan Planı'nı kabul ediyorum diyemezdim. Mümkün değil. Tuttukları yolda ben engel olmuyorum. Sadece tehlikelerini gösteriyorum. Engel olacak gücüm yok zaten" diye konuştu. Geçmişten günümüze Kıbrıs Türkü'nün kendi içinde birlik sağlayamamasından da yakınan Denktaş, "Bütünlüğü sağlasaydık, egemenlik derken herkes egemenlik deseydi, bağımsızlık derken herkes bağımsızlık deseydi, konfederasyon derken herkes konfederasyon deseydi, çok daha sağlam bir yerde olurduk. Annan Planı böyle çıkmazdı. Annan Planı çıktığında çok daha iyi tadilat yapardık" diye konuştu. "Kıbrıs meselesini hobi yapacağım" diyen Denktaş'ın en büyük hedefi ise partilerüstü bir "Kurumlar Federasyonu" veya "Milli Kongre". Denktaş, 50 yıla baktığında en büyük üzüntüsünün ailesine yeterince zaman ayırmamak olduğunu kaydederken, siyasi hayatıyla ilgili en büyük üzüntüsünün ise kurduğu partinin (UBP) 3 kez bölünmesi olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bugünlerde odasını, Cumhurbaşkanlığı'ndaki 30 yıllık birikimini, dokümanları, dosyaları, kitapları toparlamakla meşgul. AB Koordinasyon Merkezi karşısındaki Demokrat Parti'ye ait eski binaya yerleşmeye hazırlanan Denktaş, düzenlenmeye devam edilen bu binada tam mesai çalışmaya hazırlanıyor. Yılanadası'ndaki özel konutunda hayatını sürdürecek Denktaş, devletin tahsis edeceği makam arabası, korumalar ve birkaç kişilik ekiple çalışmalarını yeni binada sürdürecek.
'DÜNYA, TÜRKİYE'Yİ İKNA ETTİ' Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, cumhurbaşkanlığından ayrılma, aday olmama sürecine nasıl geldiğini İHA'ya anlatırken, öncelikle Annan Planı ile ilgili kaygılarını tekrarladı ve ayrılmasındaki esas unsurun Türkiye hükümetinin tutumu olduğunu belirtti. "Dünya beni engel gördü ve Türkiye hükümetini de ikna etti. Türkiye ne isterse o olur" diyen Denktaş, Annan Planı'nın kabul edilmesinin ardından bu yolu yürümesinin mümkün olmadığını anlattı.
Kıbrıs Türkü'nün cemaatten devlete ulaştığını ve bağımsızlığına kavuştuğunu ifade eden Denktaş, devlet ve bağımsızlıktan vazgeçilemeyeceğini vurguladı. Annan Planı'nın devleti ortadan kaldırmayı öngördüğünü savunan Denktaş, "Buna rağmen halk bu yolu yürüyecek ve toplu olarak intihar edecekse ben artık ne yapabilirim? Ben sorumluluğum gereği uyarımı yaptım, bundan sonra da yapmaya devam edeceğim, daha ne yapabilirim?" dedi.
"Bu durumda son süreç yaşanmamış olsaydı yeniden aday olacak mıydınız" sorusuna Denktaş, "Annan Planı kabul edilmemiş olsaydı ve pazarlık devam etmiş olsaydı görevimi tamamlayıncaya kadar devam edecektim" diye karşılık verdi.
İngiltere'nin eski Kıbrıs özel temsilcisi David Hannay'in kitabına atıf yaparak, "Beni istemediler, Amerika, İngiltere ve diğerleri beni engel olarak gördüler" diyen Denktaş, "Ancak esas konu, benim engel olduğum konusunda Türk hükümetini ikna etmeleridir. Türk hükümeti, engelin ben olduğum konusunda ikna oldu. Ama oldu artık, benim şikayetim yok, ben yürüyebildiğim kadar bu yolda yürüdüm" ifadelerini kullandı.
Türk hükümetinin, AB yolculuğu nedeniyle Annan Planı'nı kabul etmek mecburiyetinde kaldığını, ancak TBMM'nin KKTC'nin tanınması ile ilgili kararları sebebiyle bu politikanın Türkiye'nin milli siyaseti olamayacağını öne süren Denktaş, bu süreçte verilen sözlerin tutulmadığını ve Türkiye'nin AB sürecinin belirsiz olduğunu da bildirdi.
Başbakan Mehmet Ali Talat'ın "Türkiye satsa da ben satmam" sözlerini, "Edebiyat olarak olumlu olabilir ama Türk hükümetinin resmi kararı eğer hala Büyük Millet Meclisi'nin kararı ise çıkılan yolda satış yoktur, bilmeden kaybetme vardır" sözleriyle yorumlayan Denktaş, özetle şunları söyledi:
"Türkiye'nin sağlam bir politika izleyebilmesi için, Büyük Millet Meclisi kararlarının hayata geçirilebilmesi için Kıbrıs Türk halkının devletine ve bağımsızlığına sonuna kadar ve ölesiye sahip çıkacağını göstermesi gerekir. Bunu yaparsak Türkiye'nin pazarlık gücü artmış olacaktır".
'TALAT'A HAYRET EDİYORUM'
Rumlar'ın çözüm istemediklerini ve ihtiyaç duymadıklarını belirterek, EOKA'nın kuruluş yıldönümü dolayısıyla geçen günlerde yapılan kutlama ve açıklamalara dikkat çeken Denktaş, "Düşmanlığım yok ama ben Rum'u biliyorum, iyi tanıyorum. Anlaşma olabileceğine inanan insanları anlayamıyorum. Anlaşma yapabileceğine inanan Talat'a hayret ediyorum, çünkü zeki adam" diye konuştu.
"50 yıl buraya kadar getirdiniz ve son noktayı koyamadınız. Üzgün müsünüz" sorusuna ise Denktaş, "Son nokta yok. Son nokta sorunun bitmesiyse, bitmez. Kıbrıs sorunu bitmez ve bitmeyecek, çünkü Rum istemez" ifadelerini kullandı.
Tarihin bugüne kadar kendisini haklı çıkardığını vurgulayan Denktaş, "Umarım bundan sonra çıkartmaz. Çünkü devlete sahip çıkmazsak, egemenliğe sahip çıkmazsak, Türkiye, Annan Planı'nın öngördüğü şekilde garantörlükten vazgeçerse, Türk-Yunan dengesinden vazgeçerse, kendisi üye olmadan bizim de üye olmamızı kabul ederse, o zaman sonumuz tükeniştir diye görüyorum ve çok üzülüyorum. O zaman Kıbrıs Girit olur. Türk'ün yarısı toprağın altına girer, yarısı da göçer" uyarısında bulundu.
Denktaş, KKTC halkının Annan Planı'na evet demesi karşılığında birtakım vaatlerde bulunulduğunu öne sürerek, "Sayın Talat'ın beyanatını unutmayınız. 'Evet dediğimiz takdirde KKTC tanınacak ve yücelecektir' demiştir. Sayın Erdoğan, son gece dahi, 'Siz evet, Rumlar hayır derse ertesi gün tanıtma yoluna çıkacağız' demişti. Ben, 'egemenliğimizi içermez, devletimizi ortadan kaldıracak' derken, 'ne münasebet canım, Kıbrıs Türk Devleti var bunun içinde' diye halk kandırılmıştır. Gençler askerlik kalkacak diye evet demeye davet edilmiştir. Göçmenlere villalar teklif edilmiştir. Yani bu yüzde 65'ten kaçı evet demek suretiyle devletinden, egemenliğinden, Türkiye'nin garantörlüğünden vazgeçeceğini düşünerek evet demiştir" diye konuştu.
Referandum sürecini "tsunami" olarak niteleyen ve bu noktaya uzun bir süreçten büyük birikimlerle gelindiğini anlatan Denktaş, Kıbrıs Türkü'nün devletten vazgeçip vazgeçmediğinin ortaya çıkması için bu sorunun sorulacağı bir referanduma gidilmesi gerektiğini kaydetti.
Denktaş, bu süreçte Kıbrıs Türk halkıyla ters düştüğünü hissedip hissetmediğiyle ilgili soruyu da şöyle cevaplandırdı: "Bütün propagandaya ve paraya rağmen, Türkiye'ye rağmen, eğer bu memlekette yüzde 35 insan 'hayır' demişse, yüzde 65 evet diyenlerin içerisinden yüzde 30 TC kökenlinin temsilcileri bana 'Türkiye böyle istedi ne yapabiliriz?' diye mazaret beyan ederse, CTP'den dahi gençler vaadedilenlerin verilmemesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradıklarını gelip söylerlerse, o zaman halkla ters düştüm diye birşey düşünemem. Ama halkımıza, 'Türkiye bizi terketti, terkedecek, ne koparırsak kardır, gemisini kurtaran kaptan olalım' telkinleri yapılmıştır. 'Türkiye artık Avrupa Birliği için Kıbrıs'ı satacak' telkinleri yapılmıştır. Bu da birçok insanı bireysel düşünmeye sevketmiştir. Topluca değil, milli değil, 'biz' olarak değil 'ben' olarak düşünmeye sevketmiştir. Bunun zemini yıllardan beri hazırlandı. Ve yüzde 35 var, bu omurgadır".
'TÜRKİYE HÜKÜMETİ BOYUN EĞDİ' Denktaş, özellikle Kopenhag zirvesindeki tutumu sebebiyle suçlandığının hatırlatılması üzerine ise "En haklı olduğum nokta odur, onu da zamanla göreceksiniz. Biz Kopenhag'a davet edilmedik, 'Kıbrıs' davet edildi. Ve Kıbrıs davet edilirken de üye olacak kararı çıkmıştı" diye konuştu.
Annan Planı ile ilgili süreçte dıştan baskılara Türkiye hükümetinin boyun eğdiğini, KKTC muhalefetinin de destek verdiğini belirten Denktaş, "Muhalefetin görevi pazarlığı yapan iktidardan çok daha ileride olmaktır. Daha fazlasını istemesi gerekir ki pazarlık eden kişi inandırıcı olsun. Ama bizimkiler bizi suçladı, uzlaşmaz dedi. Rum'a bak bakalım, böyle midirler?" ifadelerini kullandı.
"Referanduma giderken Türkiye Rum'dan 'hayır' çıkacağını biliyordu, Kıbrıs Türkü'nü kandırdı, böylece 'evet'i kullandı" şeklindeki yorumların hatırlatılması üzerine Denktaş, "Öyle bir şey olsaydı, taktik yapılsaydı biz de bilirdik, bizi de yanlarına almaya çalışırlardı" diye konuştu.
Denktaş, 'Keşke şunu yapmasaydım, şunu söylemeseydim' diye hiç pişmanlık duyduğunun sorulması üzerine de şunları söyledi: "Hayır, ne yaptıysam Türkiye ile birlikte yaptım. Fikir ayrılığına düştüğümüzde Türkiye'nin istemediğini yapmadım. Bundan pişmanlık duyamazsın. Çünkü Türkiye o gün bu yükü kaldıramam dediğinde, orada Türkiye'yle birlikte yürümeye mecbursun. Örneğin ben 1975'te 'devlet ilan edelim' dedim, yapamadık. Çünkü Türkiye 'kaldıramam' dedi. Silah ambargosu vardı. Büyük baskı altındaydı. 75'ten 83'e aktardık o yükü. Yürüyebildiğin yolu Türkiye'yle beraber yürüyeceksin, Türkiye seni teslim edecekse Rum'a ve bunun adına zafer diyecekse gün gele, o zaferi de yaşayacaksa, zaferden sonraki günleri de yaşayacaksın yaşayabildiğin kadar. Türkiye hiçbir noktada 'ben bunu yapmanı istedim ve sen yapmadın' diyemez. Ama benim 'bunu yapmak istedim ve yapamadım, çünkü Türkiye istemedi' diyebileceğim çok şey var. Karşılıklı güven içerisinde fikir teatisi yaparsınız, kayıtlara geçer ama nazım rolü oynayan Türkiye'dir, anahtar orada. Sen bunu bilerek konuşacaksın, 'böyle yaparsak daha iyi olur' dersin ama Türkiye'nin dediği olur".
Denktaş, geçmişte Özal'la, Çiller'le de çatışmaları olduğunu ama her zaman dengeyi yakaladığı, bu sefer bu dengeyi yakalayamadığının hatırlatılması üzerine, "Çatışma değil, fikir ayrılığı. Ben bozmadım dengeyi. Burada karar vardı. Ben Annan Planı'nı iyi bilen bir insan olarak boynumu kesseler evet diyemezdim. Politikasını Büyük Millet Meclisi'ne götürecekti, değiştirecekti ve ona göre ben de kabul edeyim. Biz hükümetlerle çalışmadık hiç, devletle çalıştık, Türk milletiyle çalıştık. Bütün kurumlarıyla, Cumhurbaşkanı, Genelkurmayı, Büyük Millet Meclisi ve hükümeti. İlk defa olarak hükümet bütün bunlardan ayrı bir şekilde bir yol tuttu. Ve bu yol, Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarını ortadan kaldıran bir yoldur. Ben bu yolun yolcusu olamam. Ben bu yolu yürüyemem, çünkü kesin bir yol ayırımı var. Annan Planı kesin bir yol ayrımıdır. Annan Planı tamamlanmış bir plan değil. Pazarlık kaldıracak bir plandır. Türkiye ve muhalefet ikna oldu, ben olmadım. Benim de sorumluluğum bana aittir" dedi.
'AK PARTİ'NİN SÖYLEDİKLERİNE ÜZÜLDÜM' AK Parti ile bu süreçte karşı karşıya geldiğinin, zaman zaman karşılıklı yapılan sert açıklamaların hatırlatılması üzerine de Denktaş, özetle şunları söyledi: "Ben AK Parti'ye birşey söylemedim. AK Parti'nin söyledikleri oldu ve ona üzüldüm. Mümkün olduğu kadar diplomatik şekilde atlatmaya çalıştım. Ama AK Parti kabul etti diye Annan Planı'nı kabul ediyorum diyemezdim. Mümkün değil. Tuttukları yolda ben engel olmuyorum. Sadece tehlikelerini gösteriyorum. Engel olacak gücüm yok zaten".
Görevinden ayrılırken kırgın değil sadece üzgün olduğunu belirten Denktaş, "Türkiye çelik bir anahtardır, esas faktördür, bugüne kadar Türkiye'nin dediği oldu, bundan sonra da olacaktır. Hiçbirimizin Türkiye ile kavga etmeye, Türkiye'ye kırılmaya hakkı yoktur. Böyle bir lüksümüz de yoktur. Ben sayın Erdoğan'la kavgalı değilim. Sayın Gül'le hiç kavgalı değilim. Kırgın da değilim. Onların seçtiği yolun yolcusu değilim. Bu da benim hakkım. Yerden göğe kadar hakkım benim. Beni sürükleyemezler" dedi.
Devlete ve bağımsızlığa inancıyla bu politikayı izlediğini, takındığı tutum sebebiyle hiçbir pişmanlık duymadığını ve aynı şartlar olsa aynı politikayı izleyeceğini kaydeden Denktaş, "Bir millet intihara karar vermişse kimse onu durduramaz. Ne yapsak boş. Osmanlı intihara karar verdiydi, ondan sonra millet ayaklandı, kurtardı" ifadelerini kullandı.
1950'li yıllardan başlayarak tarihi süreç içinde birçok olaydan alıntı yaparak, geçmişten günümüze Kıbrıs Türkü'nün kendi içinde birlik sağlayamadığını söyleyen Denktaş, "Bütünlüğü sağlasaydık, egemenlik derken herkes egemenlik deseydi, bağımsızlık derken herkes bağımsızlık deseydi, konfederasyon derken herkes konfederasyon deseydi, çok daha sağlam bir yerde olurduk. Annan Planı böyle çıkmazdı. Annan Planı çıktığında çok daha iyi tadilat yapardık" dedi.
"Kıbrıs Türkü neden birlik değil" sorusuna da Denktaş, "Biz mi yanlış yoldaydık bu kadar sene. Yoksa 'Rumlar'la işbirliği yapılabilir, AKEL'le işbirliği yapılabilir' diyenler, AKEL'le konuşup da Türkiye aleyhine propaganda yapanlar, Türkiye aleyhine sövüp sayanlar mi yanlış yoldaydı? Onlar bize gelemedi, biz onlara gidemedik. Şimdi söylüyorum, iki tarafta da hata var" diye cevap verdi.
Kıbrıs sorunuyla ilgili belirsizliğin sürmesi sebebiyle görevinden gönül rahatlığı içinde ayrılmadığını vurgulayan Denktaş, "Gönlüm rahat değil, çok rahatsızım. Kıbrıs sorunu bitmez ve bitmeyecektir. Ta ki burada Türk vardır, Türk'ten arındırana kadar Rum mücadelesini sürdürecektir. Unutmayın, Girit de bir modeldir. Rum'un istediği tek model Girit modelidir. Benim bıraktığım nokta, devlet noktasıdır, bağımsızlık ve egemenlik noktasıdır. Israrla diyorum ki bu noktadan aşağıya inerek uzlaşma peşine düşmek teslimiyettir. Bunu koruyamayan bir halk, 800 bin Rum'un içerisinde 200 bin bireydir" diye konuştu.
'KOVBOYLARIN ORTASINDA GİBİYİM'
Bu konuda rahat olmadığını vurgulayan Denktaş, kendini, '20-22 yaşında bir evladın ortadan kaldırılması için kovboyların sağdan-soldan halat takıp çekmeleri' gibi hissettiğini belirterek şöyle dedi:
"Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği, Türkiye, Türk hükümeti sağa-sola çekmektedir ve içimizden de bu halatlara yardımcı olanlar vardır. Ama Allah'a çok şükür şimdilik olduğumuz yerde durabiliyoruz. Kimse bizi gelip süpüremez bunun içerisinden, eğer biz kendimiz teslim olmazsak. Hiç kimse".
Kıbrıs Türkü'nün ancak kendi direnciyle ayakta durabileceğini, yıkımın da kendi içinden teslimiyetle gelebileceğini ifade eden Denktaş, "Bu halk bunu yapar mı, teslim olacak parti veya lider var mı" sorusuna, "Annan Planı'na evet diyenler teslimiyet olduğunu bilerek evet demedi mi" diye soruyla karşılık verdi.
Denktaş, Annan Planı'na evet'in öncülerinden biri olan Başbakan Talat'ın, 'Devlete sahip çıkacağız, devlet vardır, egemenlikten vazgeçmeyiz' demediğini vurgulayarak, "İnşaallah onu da der. Hala Annan Planı'nı masaya getirme çabası içerisindedir" dedi.
Denktaş, bu şartlarda cumhurbaşkanlığını devrederken gözünün arkada kalıp kalmayacağı sorusunu ise şöyle cevaplandırdı:
"Ben babamın sandalyesini vermiyorum ki. Halk kimi getirirse o alacak burayı. Benim istediğim, buraya oturan insan bu mevkinin andına sadık kalsın, ihanet etmesin. Bağımsızlığı pazarlık masasına yatırmasın. Aksi takdirde tarih kendini affetmez. Bunun bilinci içinde olsun yeter".
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, "50 yıllık, özellikle son 30 yıllık sürece baktığınızda keşke şunu, şunları yapmasaydım dediğiniz olaylar var mı" sorusuna, "Şimdi söylersem kıyamet kopar, bırakın hatıratımda yazayım" karşılığını verdi.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, yıllarca aynı yolu yürüdüğü Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı Derviş Eroğlu ile aralarındaki sorunun esas sebeplerine dair sorulara, "Hayatımın en üzücü yanıdır. Kurduğum partinin bu noktaya getirilmesi, 3 kez doğum yapması olmaması gereken şeylerdi" karşılığını verdi.
Eroğlu'nun, aralarındaki sorunun "Cumhurbaşkanı'nın Serdar Denktaş'la ilgili taleplerinden" kaynaklandığına ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine ise Denktaş, "Sayın Eroğlu bir gün de oturup da bir konuda 'bende de suç vardır' dese birçok şey halledilmiş olacaktı" ifadelerini kullandı.
Denktaş, "Kırgınlık sürüyor mu" sorusuna ise "Hayır. Artık iyi olmaması için bir sebep yok" diye karşılık verdi.
CTP Genel Başkanı, Başbakan Mehmet Ali Talat'ın uyum içinde çalışılabilecek bir kişi olduğunu vurgulayan Denktaş, "Siyasetiyle bağdaşmasanız dahi medeni ilişkileri sürdürebilecek bir durumu var. Düşüncelerini cesaretle savunabiliyor. Bütün mesele Rum'la şimdiki şartlarda ve Annan Planı çerçevesinde uzlaşılabileceğine inanması beni şaşırtıyor. Çünkü akıllı birisi olarak değerlendiriyorum kendisini" dedi.
Denktaş, Talat'ın, "Türkiye bizi Avrupa Birliği için terkedecek, bu nedenle ne kurtarırsak kardır" yaklaşımında olduğunu da ekledi.
Başbakan Talat'ın, "Denktaş'ın davasını sürdürmek için zemini yok" sözlerinin hatırlatılması üzerine ise şunları söyledi: "Demek ki bağımsızlığı ve KKTC'yi zemin olarak görmüyor. Ben bu zemini sürdüreceğim diyorum. Yıkacak mı bu zemini, altımdan alacak mı? Bu halkın altından alma niyeti mi var ki, zeminim yoktur diyor. Zemin bağımsızlık. Bağımsızlığı ben müdafaa edeceğim diye buna kızacaklar mı? Çok tuhaf kaçacak".
Denktaş, emekliliğinin ardından herhangi bir partinin başına geçme gibi bir düşüncesi olmadığını da ekledi.
'MÜLKİYET REJİMİNİ DE TÜRKİYE GETİRDİ' Denktaş, en fazla tartışılan konu olan ve ülke içinde oluşturulan adaletsizlik yanında, Kıbrıs konusunun da esasını oluşturan mülkiyet rejimiyle ilgili olarak da şunları anlattı: "Mülkiyet rejimini Türkiye getirdi bize. Türkiye'den gelen ve bu konularda Türkiye'nin tecrübelerini bilen uzmanlar geldi ve mülkiyet rejimini bize kabul ettirdiler. Çok pratik bir yönden gitmek isterdim. Ve sanki falmış gibi ağzım, 'bunu uygulamaya kalkarsanız 30 yıl daha mülkiyet konuşacağız' dedim. Ve konuşuyoruz. Uyardım yani. Biz mülkiyet rejimini Fikirler Dizisi'nde gayet pratik şekilde ele aldık. Rum kabul etmedi. Ondan evvel her liderle ben konuştuğumda, 'gelin bu mal-mülk meselelerini bitirelim, nüfus mübadelesi yaptık, manası yok' dedim. Ama olmadı, Rum kabul etmedi".
Yaklaşık 5 yıl önceki bankalar krizinin ardından yaşanan tarihi mudi eylemiyle ilgili çeşitli yorumların ve "askerin darbe hazırlığını önlediğine" dair iddiaların hatırlatılması üzerine de Denktaş, "Tamamen hayal. Ben burada yoktum bile. Yorumları yorumlayacak olursak, hiçbir yere varamayız. Orada Meclis'e girme de çirkindi, mudi meselesini Türkiye halletmek için kolları sıvamışken bunu ayyuka çıkarmak da gereksizdi. Bana atıfla 'darbe yapılacaktı da komutan bana geldi' falan filan. Tamamen hayal mahsulü. Ve Kıbrıs'ta öyle hayalperestler var ki insan hakikaten şaşar kalır. Adada yaşamanın verdiği birşeydir galiba bize. Hayal ede ede yaşarız" dedi.
Zaman zaman basından şikayetçi olduğunun hatırlatılması üzerine de Denktaş, genellikle Türkiye basınından şikayet ettiğini söyledi:
"Şikayetim Kıbrıs meselesi nedeniyle. Sanki böyle bir mesele yokmuş, olmamış gibi hava meydana getirdikleri zaman şikayet ediyorum. Ama onlar da dostum, onlarla da yüzyüze geldiğimde yüzlerine söylerim" dedi.
Denktaş, ayrıldıktan sonra, Kurumlar Federasyonu gibi partilerüstü bir oluşum kurmak, bütün partileri, düşünen insanları toplamak niyetinde olduğunu vurgulayarak, "Milli davada heyecanı ayakta tutacak faaliyetlerde bulunmak, Türkiye'yle, Türk halkıyla, Türk milletiyle devamlı temaslar içinde olmak... Bazı arkadaşlar bunu "milli kongre", bir anlaşma oluncaya kadar kalıcı bir düzenleme yapalım diyorlar, bakalım. Ben geçmişte milli bir kongre gerekir dediğimde, bütün partiler karşı çıkmışlardı. O zaman bu mevkide olduğum için karşı çıktılar. Ama dışarıda benim bulabildiğim arkadaşlarla böyle bir faaliyeti başlatmam herhalde kimseye batmaz. Yahut batarsa bile onların itirazı bana batmaz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Demokrat Parti Genel Başkanı, oğlu Serdar Denktaş'la ilgili görüşlerini de sorular üzerine anlattı.
Serdar Denktaş'ın politikaya girmesini hiç arzu etmediğini, "Raif'in yolundan devam etmek duygusuyla politikaya girdiğini" söyleyen Denktaş, ancak gösterdiği gelişmeden memnun olduğunu belirtti. Denktaş, "Serdar iyi yetişiyor, büyük gelişme gösterdi. Dengelidir. Ne yaptığını bilen bir kişidir ve koalisyonda da denge olmuştur. İyi yüreklidir. En sevdiğim yanı ailesiyle ilişkileri. Ailesiyle, çocuklarıyla çok iyi ilgileniyor. Benim yapamadığım şeyleri o yapıyor, zannedersem onun eksikliğini hissederek. Bu yanı çok güzel, çok hoşuma gidiyor" dedi.
'AİLEME KARŞI GEREĞİNİ YAPAMADIM'
Cumhurbaşkanı Denktaş'ın en büyük pişmanlığı ise ailesine gerektiği gibi ilgi gösterememesi. "Aileme karşı gereğini yapmadım, yapamadım. Bakarım şimdi herkesin evladı Amerika'da, İngiltere'de okur, doktora yapar. Ben bu mevkideyim diye, gözlem altındayım, borçlu kalmayım diye bunlardan istifade yoluna hiç gitmedim, gidemedim. Ve onun sıkıntısı çekerim. Yanlış yaptım, haksızlık yaptım. Çok rahatsızım. Onlar yine affedeci şeyler söyler ama zordur. Eğer toplumda benim çocuklarımın ayrıcalıklı yaşadığına dair inanç varsa çok yanlıştır. Bunu söyleyen haksızlık yapar. Tam aksi oldu" diye konuştu.
Lider, cumhurbaşkanı olarak görevini yaptığını, ancak kişisel hayatında hayallerini gerçekleştiremediğini ve ailesi gibi kendisine de zaman ayıramadığını anlatan Denktaş, şunları söyledi: "Bütün şikayetlere, eksikliklere ve aksaklıklara rağmen bu devleti yaşatmış bir insan olarak ben görevimi yaptım. Eğer bunun kıymetini halk anlayamamışsa, bunda da benim suçum belki var anlatamadım diye ama bunları tarih yargılayacaktır. Fakat bu arada ailem gibi kendime de zaman ayıramadım. Hayatımı yaşamadım".
Sakin, mesleğini icra edeceği bir hayat yaşamayı çok arzu ettiğini, ancak bunlar için artık çok geç olduğunu kaydeden Denktaş, şu ifadeleri kullandı: "Karakterime uygun hayatımı kaybettim. Deniz sporlarını, yüzmeyi severdim, yapamıyorum. Araba sürmek zevkimdi, süremiyorum, bırakmıyorlar. İçki, sigarayı bıraktım. Sigarayı 1974'te en büyük torunum Rauf doğunca bıraktım, bir daha içmedim. Tatil yapmayı bilmiyorum. Okumaktan ve yazmaktan başka birşey bilmiyorum. Buradan ayrıldıktan sonra da bunları yapacağım. Gazetede birşey gördüm mü kızacağım, cevap vereceğim".
Tavla ve benzeri oyunları da öğrenmeye fırsatı olmadığını, bu aralar bilgisayarda satranç öğrenmeye çalıştığını anlatan Denktaş, yazı ve fotoğraf işlerini yapacak düzeyde bilgisayarı iyi kullandığını da ekledi.
Kendini "fazla duygusal" olarak niteleyen ama çoğu zaman gözyaşlarını bastırdığını anlatan Denktaş, hobileriyle ilgili soruya da, "Kıbrıs meselesi" karşılığını verdi. "Kıbrıs meselesi hobi olabilir mi" diye sorulunca da, "Başka bildiğim birşey yok, ben meseleyi hobi yapacağım" dedi.
Denktaş, fotoğraf çekmenin hobiden öte alışkanlık haline geldiğini belirterek, bu konuda çalışmalarını sürdüreceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Denktaş, mal varlığıyla ilgili soruları da içtenlikle cevapladı. Kıbrıs'ta 1940'lardan itibaren alabildiği ne varsa hepsini sattığını söyleyen Denktaş, "Benim üstümde hiçbirşey yok. Yılanadası'ndaki ev var sadece, o da bakalım ne olacak, Rum Loizudu benzeri dava açmaya uğraşır? Bellapais'teki evi Ender'e vermiştim. İstanbul'da Aydın'ın aldığı bir apartman dairesi var. Bankada param yok, arabam da yok. Bankada borcum var ama maaşım taksitleri ödemeye ya yeter, ya yetmez" diye konuştu.
RAUF DENKTAŞ KİMDİR? 27 Ocak 1924'te Baf'ta dönemin birkaç hakiminden biri olan Raif Bey'in 4'üncü ve en küçük çocuğu olarak dünyaya gelen Rauf Denktaş, 18 aylıkken annesini kaybetti. Denktaş, babası yanında büyükannesi, büyükbabası ve teyzesi tarafından büyütüldü.
Kendi ağzından anlattığı anılarında, babasının hayatındaki önemini vurgulayan ve annesini kaybetmesine rağmen mutlu bir çocukluk yaşadığını anlatan Denktaş, 2.5 yaşında babasının görevi gereği Baf'tan Lefkoşa'ya taşındı. 6 yaşında İstanbul'da yatılı okula verildi. Ancak bir yıl geçmeden paranın değerinin düşmesi ve yalnızlığın da etkisiyle babası tarafından tekrar Kıbrıs'a getirildi. Ayasofya İlkokulu'na kaydedildi ve ilkokuldan sonra da İngiliz Okulu'nda eğitime başladı.
Rauf Denktaş 1941 yılında daha 17 yaşındayken babasını zatürreeden kaybetti. Ondan sonra teyzesi tarafından büyütüldü. 1942 yılında liseyi bitirirek, iş hayatına atıldı. Daha sonra baba mesleği avukat olmaya karar vererek, 1943 yılında hukuk eğitimi için İngiltere'ye gitti.
İngiltere'deki hukuk eğitiminin ardından Kıbrıs'a dönen Denktaş, "beşik kertmesi" yeğeni Aydın Hanım'la evlendi. Kıbrıs'a dönüşüyle birlikte öğrencilik yıllarından yazıştığı Dr. Fazıl Küçük ile tanışarak, mücadele yılları başladı. Rauf Denktaş, 1947 yılında avukatlıkla başlayan meslek yaşamına daha sonra savcı olarak devam etti. 1957 yılında savcılıktan istifa ederek Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu'nun başına geçti. Aynı yıl Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kuruluşunda da etkin olarak görev aldı.
Federasyon Başkanı olarak Dr. Küçük'le birlikte görev yaptı. 1960 ortaklık cumhuriyetini oluşturan Londra ve Zürih anlaşmalarının hazırlık çalışmalarına katıldı. Bu arada Londra konferansının ardından New-York'ta Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşma nedeniyle Kıbrıs'a girişi yasaklandı. "Hayatımın en acı günleri" dediği sürgün günleri başladı. 1964'den itibaren 4.5 yıla yakın Türkiye'de sürgün yaşadı. Bu arada Türkiye'de çıkardığı "12'ye 5 kala" kitabı nedeniyle Türkiye hükümetiyle sorunlar yaşadı. 1967 sonunda gizlice sandalla Kıbrıs'a çıkmaya çalışırken yakalanarak, yaklaşık 15 gün hapis yattı. Ardından Tükiye'ye gönderildi ve yaklaşık 5 ay sonra 1968 Mayısı'nda adaya döndü.
Denktaş, 1973 seçimlerinde cumhurbaşkanlığı muavinliğine aday oldu ve kazandı. 1974 Barış Harekatı'nın ardından da bugüne kadar yapılan 6 cumhurbaşkanlığı seçiminin tümünü kazandı. 1976 ve 1981 seçimlerine kendi kurduğu parti olan UBP adına katıldı, 1985'te ise bağımsız aday oldu. Muhalafet ile iktidarın blok halinde bölündüğü 1990 seçiminin ardından, Denktaş ve UBP Genel Başkanı Eroğlu'nun yolları ayrıldı. Ve 1995 ile 2000 yıllarında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Eroğlu, Denktaş'ın karşısına aday olarak çıktı. Eroğlu'nun adaylığıyla bu iki seçim 2 turlu yapıldı ve Denktaş her iki seçimi de 2. turda kazandı. Ancak 2000 seçimlerinde Eroğlu'nun birinci turun ardından çekilmesi nedeniyle Denktaş 2. turu seçimsiz kazandı.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, baba olarak da birçok acı yaşadı. Altı çocuğundan üçünü kaybetti. Önce 2.5 yaşında Dilek isimli kızı hastalıktan öldü ve tedavi gördüğü İngiltere'ye gömüldü. Ardından mücadele yıllarında 7 yaşındaki Münir bademcik ameliyatı sırasında hayatını kaybetti ve son olarak da 1985 yılında Raif trafik kazasında öldü. Denktaş, oğlu Serdar, kızları Ender ile Değer yanında toplam 11 toruna sahip.
Okumaya ve yazmaya ilgisiyle bilinen, son günlerde Halkın Sesi gazetesinde köşe yazarlığına başlayan Denktaş'ın, geçenlerde yayımlanan "Yeniden 12'ye 5 Kala" kitabıyla birlikte 19'u İngilizce toplam 46 yayımlanmış kitabı bulunuyor.