LEFKOŞA (İHA) - c
Barışa, barış istemekle değil, aynı zamanda barışın ne maksatla istendiğini bilerek gidilebileceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Denktaş, "Maksat devletimizin zemininde, bayrağımızın gölgesinde müşterek bir kuruluş kurmaktır. Bundan öteye bir şey düşünmeyiniz" şeklinde konuştu.
"Egemenliği devamlı surette dilinize tespih ediniz" diyen Denktaş, egemenlikten vazgeçilemeyeceğinin duyurulmasını istedi. Atatürk'ün vecizesine işaret ederek, egemenliğe dayanmayan hakların hak olmadığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Denktaş, Bayrak Radyosu'ndan saat 12:00'de yaptığı 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı'nı açış konuşmasında, ekonomik mücadelenin önemine dikkat çekti. Denktaş, ancak ekonomik mücadeleden de önemli hak ve hürriyet, devleti koruma mücadelesi bulunduğunu söyledi.
Gençlere de seslenen Cumhurbaşkanı Denktaş, "Devlete sahip çıkmanın gururuyla yaşayınız. Çünkü devletsiz insan başı yerde gezmeye, el açmaya mahkumdur" dedi.
74'TE DOĞANLAR 28 YAŞINDA Cumhurbaşkanı Denktaş, Barış Harekatı'nın yapıldığı yıl doğan çocukların bugün 28 yaşına geldiğine işaret ederek; 28, 30, 35 yaşlarındaki insanların Barış Harekatı öncesindeki günleri hatırlamayabileceğini belirterek şöyle devam etti: "Ama biz, direnişimiz sayesinde, ortaklaşa kurulan bir Kıbrıs'ta egemenliğe, bağımsızlığa, toprak bütünlüğüne ortak olduk, eşit şartlarda bir cumhuriyete kavuştuk. Anavatanımızın garantilediği bir cumhuriyeti kurduk diye sevincimizi yaşamadan ikinci EOKA'nın kuruluşuna ve Rumların silahlanmasına, ortaklık cumhuriyetini yıkıp onun yerine bir Rum cumhuriyeti kurma sevdasıyla yola çıkmasına şahit olduk.
TÜRKİYE'NİN DESTEĞİ 1960 anlaşmalarıyla bize verilmiş olan hakların kullanılmasına müsade etmediler. Bizi bir Rum cumhuriyetinde ikinci sınıf vatandaş yapmak için haklarımızı gaspederek bizi azınlık durumuna düşürmek için ellerinden geleni yapmaya başladılar. Gizlice silahlandılar ve 'vur' emri verildiğinde 21 Aralık 1963'te kan dökmeye başladılar. Toplu mezarlar kaderimiz olacaktı, eğer direnmeseydik..Toplu mezarlar hepimizin kaderi olacaktı, eğer garantör Türkiye o günlerde -derhal aramıza gelememesine rağmen- 'Ben varım, garantörüm, Kıbrıs Türkleri'ni ve haklarını korumaya and içtim' demeseydi. Zaman zaman havadan uçuşlarıyla, radyodan televizyondan beyanatlarıyla, diplomatik girişimleriyle Makarios'un kanlı elini durdurmasaydı.
11 yıl, Türk bölgesi denilen küçük bölgelere hapsedilmiş şekilde ama boyun eğmeden haklarımızı savunarak, Türkiye garantörümüz, Anavatanımız elbette gelip bizi kurtaracak inancıyla hiçbir millete nasip olmamış bir hürriyet mukavemeti gösterdik.
20 TEMMUZ'DA YENİDEN DOĞUŞ Yunanlıların Kıbrıs'a darbe yaparak sahip çıkma eylemleri karşısında artık Türkiye bekleyemezdi. Dualarımız yerine gelmişti. 11 yıl Anadolu dağlarına bakarak 'Neredesiniz, ne zaman geleceksiniz' diyen halkımız 20 Temmuz sabahı, ülkenin kahraman sesleriyle uyanacaktı. O gün Kıbrıs Türkü yeniden doğmuş olacaktı ve o gün Kıbrıs Türkü yeniden doğdu. Bugün 28 yaşını kutlayanlar sadece o günlerde doğmuş olan gençler değildir. Bütün Kıbrıs Türk Halkı o gün yeniden doğdu. Çünkü Türkiye gelmemiş olsaydı bizim de kaderimiz Muratağa'da, Sandallar'da, Atlılar'da, Taşkent'te insanlarımızın başına gelen olacaktı.
Bunu bilmenizde yarar vardır, nereden nereye geldik derken hikaye söylemiyoruz. Yaşanmış bir facia, yaşanmış bir kahramanlık destanı vardır ve bu destanı yazanlar bugün 28- 30 yaşını kutlayan gençlerin babalarıdır, analarıdır ağabeyleridir.
GENÇLERE SESLENİŞ Sevgili gençler, bir devletin sahibisiniz. Bu devlete sahip çıkmak sizin boynunuzun borcudur. Size bu devleti veren anne ve babalarınıza, ağabeylerinize bütün büyüklerinize ve Anavatana şükran borcunuz vardır. Şehitlerimize, gazilerimize, malül gazilerimize şükran borcunuz vardır. Bunu bilerek çalışınız ve yaşayınız. Devlete sahip çıkmanın gururuyla yaşayınız. Çünkü devletsiz insan, başı yerde gezmeye, el açmaya mahkumdur. Ne kadar zengin olsa, devleti yoksa, bayrağı yoksa, başkasının kuludur, kölesidir demektir. Ona el açmaya mahkumdur. Bu nedenle bugün verilmekte olan mücadeleyi muhakkak iyi değerlendiriniz.
VERİLEN MÜCADELE Verilen mücadele nedir? Ekonomik mücadele tabii ki devam edecektir ve etmelidir. Ekonomik mücadele çok önemlidir ama ondan önemli bir hak ve hürriyet mücadelesi vardır. Devleti korumak mücadelesi vardır. Size derler ki; 'Bunca zamandır görüşenler ne kazandılar ki hala bunlara güvenelim? Bunlar bu işi beceremez Dolayısıyla biz süratle bir anlaşma yapalım, bu ezgiden kurtulalım.' Devletsiz kalmanın ezgisini yaşamamış olanların bu sözlerine sakın kulak vereyim demeyiniz. 20 Temmuz'un hak ve hürriyet için olduğunu unutmayınız. 20 Temmuz olmasaydı toplu mezarlarda olacağımızın bilinci içerisinde yaşayınız.
KAZANILANLARDAN YARARLANMA Şunu düşününüz; mücadele acaba ne içindir?Kazandıklarımızı kaybetmemek içindir. Bunu unutmayınız. Ama kazandıklarımızdan iyi yararlanamadık, kazandıklarımızla daha iyi yerde olmalıydık, olamadık. Bunları geliniz hep birlikte ölesiye konuşalım. Sonuna kadar konuşalım. Çareler düşünelim. Ama devletten vazgeçerseniz daha iyi bir ekonomik durum bulacaksınız diye devleti satışa çıkarırsanız, emin olunuz ki eliniz boş döneceksiniz ve artık Kıbrıs'ta tutunmak imkanınız kalmayacak. Azınlık olmanın ötesinde bir şeye varamayacaksınız. Azınlık olmanın acısını 1963-74 yıllarında size yaşatanların eline avcuna bakacaksınız.
YILLARIN HEBA OLMASI O halde bir kez daha soralım. Verilen mücadele nedir? Verilen mücadele 1963'ten 1974'e kadar şehitler vererek, gaziler tarafından yapılan bir müdafaa neticesinde, milli bir direniş neticesinde 20 Temmuz'a geldiğimiz mücadeledir. Boyun eğmediğimiz mücadeledir. 'Varız ve var olacağız' dediğimiz mücadeledir ve 20 Temmuz'da Anadolu'dan gelen kardeşlerimizin şehit olmalarıyla, onun gazileri tarafından onların bize verdiği yardımlarla kurtuluşa geldiğimiz mücadeledir. Kurtuluş mücadelesi verdik, kurtuluş mücadelesini kazandık ve barış istedik. Elimizi uzattık tutan olmadı. 'Biz Kıbrısız, meşru Kıbrıs hükümetiyiz bunu elimizden kimse alamaz' diye sağlam oturdular, yüzümüze bakmadılar, yıllarımızı heba ettiler görüşme masalarında.' Ne almak istiyorlardı? Vermek için oturmuyorlardı. Almak için oturuyorlardı. Vatanımızı, devletimizi, bayrağımızı hürriyetimizi almak istiyorlardı. Biz bu mücadeleyi veriyoruz. İstediklerini vermiyoruz ama barış, dostluk istiyoruz. Devletimizden, egemenliğimizden, Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarından vazgeçemeyiz, vazgeçmeyeceğiz."
NİYE ANLAŞILAMIYOR? Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, iki eşit ortak olarak Kıbrıs'ta müşterek bir idare kurulabileceğini ifade ederek mesajını şöyle tamamladı: "Kendi cumhuriyetimizde, kendi devletimizde, kendi işlerimizi biz yapacağız; ama birlikte AB ise AB, BM ise BM gibi yerlerde bir tim olarak bulunacağız. Niye anlaşamıyoruz? Çünkü devletimizi kabul etmiyorlar. Devlet vardır. Egemenliğimizi kabul etmiyorlar. 'Egemen biziz' diyorlar. Bu şartlar altında bu zorlukları yenmeye çalışıyoruz. Zorlukları masada yenebilmemiz için verilen mücadelenin ne olduğunu hepinizin bilmesi, hepinizin aynı şeyi söylemesi lazım.
AB HAVUCU AB havucu ile gözleriniz bulanmasın. Sizi kimse bununla kandırmasın. Evvela hürriyet, evvela demokrasimizin daha güzel olması, evvela devletin korunması, bayrağın yere düşmemesi, Türkiye ile aramızda kurulmuş olan tüm köprülerin daha da güçlenmesi, yıkılmaması. El ve gönül birliği içerisinde Anavatan ile birlikte daha güzellere, daha iyilere ve barışa. Barışa ancak barış istemekle değil, aynı zamanda barışın ne maksatla istendiği bilinerek gidilebilir. Maksat devletimizin zemininde, bayrağımızın gölgesinde müşterek bir kuruluş kurmaktır.
EGEMENLİKTEN VAZGEÇMEYİZ Bundan öteye bir şey düşünmeyiniz. Egemenliği devamlı surette dilinize tespih ediniz. Egemenlikten vazgeçemeyeceğinizi duyurunuz. Çünkü egemenliğe dayanmayan haklar hak değildir. Bu Atatürk'ün sözüdür. Egemenliğe dayanmayan süslü püslü haklarla sizi kimse kandırmasın. Kağıt üzerinde yazılı anlaşmalarla kimse sizden devletinizi, bayrağınızı, hürriyetinizi almasın. Kimse sizden kağıt üzerinde vereceği vaatlerle Anavatan Türkiye ile aranızdaki köprüleri kaldırmasın."