Cumhurbaşkanlığı makamı bizleri ‘’Üstün Fedakarlık Madalyası’’ ile ödüllendirdi ama bilmiyorlar ki bizim teşekküre ya da madalyaya ihtiyacımız yok. Bizim kırıcı delici, yılan kamera, hidrolik kesici ve akustik dinleme aletlerine ihtiyacımız var.
Daha derneğimizin kirasını, elektriğini ödeyemezken nasıl ekipman satın alalım?
Bu yüzden kendimi gündüz yanan muma benzetiyorum.
Gündüz aydınlıkta kimse değerimizi bilmiyor; eriyip gidiyoruz göz göre göre…
Ama hava kararınca herkes etrafımızda dönüp dolaşıyor. Kimi ışığımızdan, kimi ısımızdan yararlanmaya çalışıyor. Sömürülüyoruz yani iliklerimize kadar.
Bir yardımsever kişi de çıkıp desin ki; “Ekibinizin neye ihtiyacı var? Bizlere de eğitim verin ya da ekibinize bizleri de alın” desin.
Yok !!! Deprem bitince anında unutuluyoruz.
Belediye mi? İçinde yaşadığımız belediyeden destek almayı bırak kapılarını dahi çalamıyoruz.
Uluslararası sertifikalara sahip (IRATA L3) ve Türkiye’deki tek yüksekten kurtarma operasyonu yapan dernek olmamıza rağmen bölgedeki siyasi otorite yüzünden yok sayılıyoruz.
Siyasi savaşlar yardımlaşmanın, bütünleşmenin önüne geçmiş. Elimiz kolumuz bağlı, görmezden geliniyoruz.
Gün olur; o makamlarda vicdanlı, aklıselim insanların oturacağı zamanları hayal ederek çalışmalarımıza hız veriyoruz.
Dernek olmamıza rağmen ücretsiz eğitimler düzenliyoruz ancak etkinlik için belediyeden araç desteği alamıyoruz. Araç desteğini geçtim su alamıyoruz, su !!! Bu zihniyet mi STK’lara destek verecek?
Düşünsenize; enkaz altından çocuk sesleri geliyor ‘’Abi ne olur çıkarın beni buradan’’ diye. Ama ekipman kısıtlı, elimiz kolumuz bağlı ve bir şey yapamıyoruz.
İnsanlar kendi ailelerinden birinin başına gelene kadar depremin, afetin onları etkilemeyeceğini sanıyorlar.
Oysa daha geçen sene Dış İşleri Bakanı yeğeninin cansız bedenini kanyondan çıkarmamız için ricacı olmuştu.
Felaketin ne zamanı, ne de sırası belli değil.
Yeniden ölmemek için ne yapabiliriz? Bizim bunları konuşup çözüm üretmemiz gerekiyor.
Akıl adale gibidir, gerçekten güçlü olmasını istiyorsanız çalıştırmanız gerekir. Öğrendiğimiz her yeni fikir yeni adale yaratır. Bizi gerçekten güçlü yapacak şey bu adalelerdir. Enkazda çalışırken bedensel güçten çok zihinsel güce ihtiyacınız olacak.
Artık deprem ülkesi olduğumuzu asla unutmayın! Buna göre düşünün, buna göre hareket edin ve buna göre yaşayın. Evinizde deprem avı yapın, devrilecek her şeyi sabitleyin.
Yollar kapanacak, binalar yola devrilecek ve hiç bir STK ekibine bir şey olmazsa İstanbul’da yüz binaya bir arama kurtarmacı düşecek.
Peki sen! Sana yardım geleceğini mi sanıyorsun?
Bunun için ya ekibe dahil ol ya da kendin için, ailen için gelip eğitim al.
Çok yardım yapmak önemli değil. Doğru yardım yapmak önemli. Yanlış bilgiler ile bir kazazedeyi ölümden beter hale getirebilirsin.
Enkaz altında 4.günden sonra sesler azalmaya başladı ve insanlar soğuktan donarak öldüler.
Hiç birinin bedeninde tek çizik yoktu.
Çaresizlikten bağırdılar ama seslerini duyan olmadı. Çünkü yeterli ekip yoktu.
Eğer depremi ilk hissettiğiniz anda hemen güvenli yaşam üçgenine uzanarak cenin pozisyonuna geçerseniz,
hayatta kalma ihtimaliniz çok yüksek olur. Dikkat etmeniz gereken tek şey tozdan dolayı yavaş nefes almaya çalışmak olacaktır.
Asla evin anahtarı kapı üzerinde olmamalı ve kapı arkasında eşya olmamalı. Kapının açılmasını engelleyecek her şey boşaltılmalı.
Yatağınızın her iki başında ve odalarda ulaşılabilir olan yerlerde 2 adet 1,5 litre su, mineral takviye edici sıvı, enerji vermesi için hurma ya da üzüm kurusu olmalı. Açlıktan ölmezsiniz ama susuzluktan böbrekleriniz iflas eder.
Bu depremde küçük dertlerimizi ne kadar büyük sorunlar haline getirdiğimizi gördük. Ayağınızdaki çorap ya da bir bardak sıcak çay, bir kap yemek ne kadar değerliymiş; çaresizlik içinde anlayınca öğreniyorsunuz. Paranın adaleti ve makamları satın alabildiği düzende bile paranın hiç geçmediği tek yerdir deprem bölgesi.
Her an olabilecek bir depreme karşı hiçbir önlem almadan ve deprem olmayacakmış gibi davranırsan tabii ki buna asrın felaketi diyebilirsin.
Hangi şiddette olduğunun hiçbir önemi yok; beş yıl içinde de olabilir, sekiz şiddetinde de. Çünkü senin hiçbir önemin ve acil eylem planın yok.
Asıl felaket olan düşünce biçimidir. Bakıp da görmeyen gözler, görüp de anlamayan beyinlerdir felaket.
Doğanın döngüsü felaket değildir. O zaten bir doğa olayıdır. Sen eğer doğa şartlarına göre hareket etmiyorsan ve depreme yokmuş gibi davranıyorsan bu o zaman asrın felaketi olur.
Son olarak şunu söylemek istiyorum:
Alkol olmadan eğlenmeyi
Telefon olmadan konuşmayı
Fotoğraf çekimi olmadan gülümsemeyi
İlaç kullanmadan hayal etmeyi
Mecbur olmadan hatırlamayı
Güvenerek dertleşmeyi
Şart olmadan sevmeyi
Kaygı olmadan eleştirmeyi
Açgözlü olmadan hırslı olmayı becerebilirsek
Tüm dertlerin içinden geçeriz…
KADAK
Kanyoning Türkiye
Kanyon ve Doğa Sporları
Arama Kurtarma Derneği Başkanı
Haydar DAŞTAN