Elazığ'da 24 Ocak Cuma akşamı meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki depremin ardından kamuoyunda en çok tartışılan konulardan biri deprem vergileri oldu.
41 kişinin hayatını kaybettiği depremin ilk saatlerinde Kızılay Başkanı Kerem Kınık'ın attığı Twitter mesajında Kızılay'a bağış yapılması çağrısında bulunması, vatandaşların "Deprem vergileri nereye gitti?" sorusunu sormasına yol açtı.
Ancak bu soru ilk defa gündeme gelmiyor.
17 Ağustos 1999'da Kocaeli, Gölcük, Yalova hattında 7,4 büyüklüğünde meydana gelen ve 20 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği depremin ardından alınmaya başlandığı için "deprem vergisi" olarak bilinen vergiler, genelde meydana gelen her depremin ardından kamuoyu gündemine geliyor.
Marmara Depremi'nden sonra hangi vergilerin alınmaya başladığını, bu vergilerin nerelere harcanması gerektiğinin belirlenip belirlenmediğini derledik. Konuyla ilgili olarak vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl'e sorduk.
17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999'da meydana gelen depremlerin ardından ek vergilerin yanı sıra özel iletişim vergisi ve özel işlem vergisi adında yeni vergiler alınmaya başladı.
Kamuoyunun "deprem dayanışma vergileri" olarak adlandırdığı vergiler, 26 Kasım 1999 tarihinde, "17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde Marmara Bölgesi ve civarında meydana gelen depremin yol açtığı ekonomik kayıpları gidermek amacıyla bazı mükellefiyetler ihdası ve bazı vergi kanunlarında değişiklik yapılması hakkında kanun" ismiyle Resmi Gazete'de yayımlanan kararla uygulamaya kondu.
Bu kararda vergilerin sadece bir yıllığına alınacağı belirtildi.
Özel iletişim vergisinin cep telefonu işletmecileri tarafından verilen her hizmetin yüzde 25'inden alınacağı açıklandı.
Özel işlem vergisi ise 8 yıllık zorunlu temel eğitime katkı payı kesilen bazı işlem ve kâğıtlardan katkı payı kadar alınacaktı.
Aynı zamanda ek emlak vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, ek gelir ve ek kurumlar vergisi de aynı kanunla uygulamaya kondu.
Devreye sokulan başka birtakım düzenlemelerle devlet iç borçlanma senetlerinden alınan vergi oranının ve çeklerden alınan kağıt bedellerinin artırılması gibi farklı uygulamalara da gidildi.
Hürriyet gazetesinin 27 Ağustos 1999 tarihli haberine göre dönemin başbakanı Bülent Ecevit'e yeni deprem vergilerinin Meclis'te tartışıldığı sırada bir gazeteci "deprem vergisi adı altında sağlanacak kaynağın yaraların sarılması yerine başka alanlarda kullanılabileceğine ilişkin endişeler" olduğunu dile getirdi.
Ecevit ise şu yanıtı verdi:
"Sorunun bir sosyal boyutu, bir de ekonomik boyutu var. Sosyal boyutu, depremden zarara uğrayan, evlerini, işlerini yitirenlerin yeniden sağlıklı bir yaşam düzeyine kavuşabilmeleri için gerekli sosyal yardımlar son derece önemli. Ayrıca geçici ve kalıcı iskan alanlarının imarı, yeniden yapılması, büyük önem taşıyor. Bunun yanı sıra ekonomiyi canlandırmak, büyük bir zorunluluk. Ekonomi, zaten dar geçitten geçmekteydi. Hükümet olarak ekonomiyi yeniden canlandırmanın gereği olan tedbirleri süratle uygulamaya başlamıştık.
"Vergi düzenlemesinde yapılan değişiklikler dolayısıyla sağlayacağımız kaynaklar, hem ekonomiyi canlandırma, o yoldan da depremzedelere katkıda bulunma, hem de doğrudan doğruya depreme uğrayanların ivedi ihtiyaçlarını, insani ihtiyaçlarını karşılamak için tam bir saydamlık içinde kullanılacaktır. Bundan kuşku duymaya kimsenin hakkı yoktur.''
O dönem konuyla ilgili Mevzuat Dergisi'nde bir yazı kaleme alan maliye uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yüce, Türkiye ekonomisinin girdiği dar boğaza işaret ederek ek vergilerin bir çare olmayacağını, bunun yerine alternatif kaynaklara yönelmek gerektiğini belirtiyordu.
Yüce, "illa vergiler üzerinden bir düzenleme yapılması gerekiyorsa ek vergiler yerine ekonomik konjonktür ve yükümlü psikolojisi dikkate alınıp vergi kanunlarında birtakım değişiklikler yapılarak, kayıt dışı ekonomi ve rantları da vergileme kapsamına alacak şekilde vergi tabanını genişletmenin, gerekirse var olan vergi oranlarını biraz artırmanın" daha iyi olacağını belirtmişti.
Özel işlem vergisi ve özel iletişim vergisi, 2003 yılına kadar sürekli uzatıldı; 2003'te ise kalıcı hale getirildi.
Konuyla ilgili "Deprem Vergisi yapıştı kaldı" başlığıyla 17 Ekim 2003 tarihinde bir haber yapan Hürriyet gazetesi, dönemin maliye bakanı Kemal Unakıtan'ın "Bu vergiler zaten deprem nedeniyle getirilmemişti. Öyle olsaydı depremzedeye verilirdi" sözlerine yer vermişti.
Aynı haberde Hürriyet muhabirinin, ''Deprem için konulan bu vergilerin beş yıldır birer yıl uzatılması, toplumda bir inandırıcılık sorununa yol açmıyor mu? Bunları kalıcı hale getirmeyi düşünüyor musunuz?'' sorusuna Unakıtan şu yanıtı vermişti:
''Evet biz de aynısını düşünüyoruz. Gerekli düzenlemeleri yaparak milletin karşısına da, (evet bunlar budur) diye net çıkmak istiyoruz. Kimse kimseyi kandırmasın."
NTV televizyonu ise aynı dönemde yaptığı haberinde bu vergilerin kalıcı olmasını şu şekilde aktarıyordu:
"1999'da hükümet, deprem vergisi adıyla bilinen ek vergiler koymuştu. Cep telefonundan vergi beyannamelerine, Spor Toto kuponlarından Milli Piyango biletlerine, uçak biletlerinden gümrük ve pasaport işlemlerine kadar özel işlem ve özel iletişim adında yeni vergiler ödenmeye başlanmıştı. Ancak bu vergiler depremden sonra da ekonomik kriz gerekçesiyle sürdürüldü."
2003 yılından sonra özel işlem vergisi kaldırıldı; deprem vergisi olarak bilinen vergilerden özel iletişim vergisi ise kalıcı hale getirildi.
Vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl, bu verginin kalıcı hale getirilmesiyle ilgili olarak, "İktidarlar, vergi idareleri, tahsili kolay ve verimli vergi türlerini kolay kolay bırakmazlar" diyor.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Bingöl, "Özel iletişim vergisi verimli ve toplaması kolay bir vergidir. Nitekim birkaç operatör ve internet servis sağlayıcısı aracılığı ile fazla bir maliyete katlanmadan toplanabiliyor" diye konuştu.
Deprem vergilerinin nereye kullanıldığı, 23 Ekim 2011'de gerçekleşen, 6,7 büyüklüğündeki, 604 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan Van depreminden sonra da gündeme geldi.
Hürriyet gazetesinin 27.10.2011 tarihli haberinde, "Van Depremi'nden sonra yeniden kamuoyunun gündemine gelen deprem vergileri ne oldu?" sorusuna dönemin maliye bakanı Mehmet Şimşek'in şu şekilde yanıt verdiğini aktarmıştı:
"Maliye Bakanı, bu vergilerin kendilerinden önceki hükümet döneminde 'geçici' olarak çıkarıldığını; ancak daha sonra yine kendilerinden önceki hükümet tarafından 'kalıcı' hale getirildiğini anlattı. Dolayısıyla kendi hükümetleri döneminde 'deprem' adı altında bir vergi uygulamaya koymadıklarını, mevcut şekliyle vergi alımına devam ettiklerini söyledi."
2017 yılına kadar farklı oranlarda uygulanan özel iletişim vergisi, 2017'de yüzde 7,5 olarak tek oranda birleştirildi.
Cep telefonu görüşmelerinden %25, sabit telefon görüşmelerinden %15, veri ve internet hizmetlerinden %5 oranında alınan özel iletişim vergisi, %7,5 olarak tek oranda yeniden düzenlendi.
Özel iletişim vergisi kapsamında son 10 yılda toplanan verginin miktarı ise 67 milyar TL'ye ulaşmış vaziyette.
Bu vergiden toplanan gelir ise merkezi yönetim bütçesine aktarılıyor.
Bu yüzden "Deprem vergileri nereye gidiyor?" eleştirilerine AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı, şu yanıtı verdi:
"Bütçe Kanunu'nu bilenler, herhangi bir isim altında vergi topluyoruz diye bir düzenlemenin olamayacağını bilir. Kanunun ilgili maddesi hususi bir biçimde bu tür vergilerin toplanamayacağını ifade ediyor. Bütçede paralar toplanır, ihtiyaca göre harcanır. Dolayısıyla deprem vergileri adı altında bunlar toplanacak ve depreme gönderilecek gibi bir düzenleme söz konusu değildir. Zaten bu bütçenin mantığına aykırıdır."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise konuyla ilgili olarak iktidara, 2004-2019 yılları arasında 65 milyar lira toplandığını belirterek bu vergilerin nereye harcandığının hesap verilmesi gerektiğine yönelik bir eleştiri getirdi.
https://twitter.com/kilicdarogluk/status/1222597374566158336?s=20
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Kılıçdaroğlu'na şu cevabı verdi:
"Bunlar yatıyor kalkıyor 'O parayı nereye, bu parayı nereye harcadınız?'. Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal'e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok. Bütün bu harcamalar nasıl yapılıyor, bunlara bakmıyor ki. Bütün bu konutlar nereye yapılacak?"
Konuyla ilgili görüşlerini sorduğumuz vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl de bu vergilerin alınma amacının deprem olarak belirlenmesine rağmen diğer bütçe vergi gelirleri kapsamında olduğunu vurguluyor.
Bu vergilerin Gider Vergileri Kanunu içinde düzenlendiğini belirten Bingöl, "Gerek Türkiye'de gerekse modern dünyada vergiler belli giderlere özgülenmezler. Kamu giderlerini karşılamak üzere bütçede toplanır ve kamusal ihtiyaçlar için harcanır" diyor ve ekliyor:
"Özel iletişim vergisi, bir tür dolaylı vergidir. Kullanılan iletişim hizmeti üzerinden alınmaktadır. Toplanan vergilen genel bütçe gelirlerine eklenmekte ve genel bütçe giderleri için kullanılmaktadır. Bu kullanımın içine deprem için yapılan harcamalar girdiği gibi, yol, köprü, hastane yapımı, çalışanların ücretlerinin ödemesi de girer."
Bingöl ancak bir fon kapsamında toplanan paraların amacına uygun ve fon mevzuatında öngörülen kapsamda kullanılması gerektiğini vurguluyor.
Gider Vergileri Kanunu çerçevesinde bakıldığı zaman özel iletişim vergisinin kentsel dönüşüm ya da başka herhangi bir ihtiyaç için kullanıldığını söylemek de doğru olmuyor.
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör bu vergiler ile TOKİ'nin (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı) depremzedelere maliyeti 110 milyar TL'yi bulan 80 bin kalıcı konut ürettiğini ve kentsel dönüşüme 35 milyar TL harcandığını kaleme almıştı.
İktidar kanadından gelen açıklamalara rağmen vatandaşların deprem vergilerinin nereye harcandığına dair gösterdiği tepki ise devam ediyor.
Vergi ve bütçe mevzularında şeffaflığın hangi düzeyde olduğunu sorduğumuz vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl, "Türkiye'de 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu aslında vergi dahil diğer kaynaklardan toplanan gelirlerin harcanmasında şeffaflık, hesap verebilirlik, sorumluluk gibi ilkeleri daha kurumsal şekilde mevzuatımıza dahil etti" açıklamasında bulunuyor.
Şeffaflığın sağlanması için kamu ihale mevzuatına da dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Bingöl'e göre vatandaşların toplanan vergilerin nerelere harcandığı konusunda hesap sorabilmesi, demokrasinin temel unsuru:
"Demokratik toplumun en önemli unsurlarından birisi vergisine sahip çıkmasıdır. Neye ne kadar vergi ödediğinin yanında, kimin neye ne kadar ödemediği ve toplanan vergilerin nerelere harcandığı konusunda hesap sorabilmektir olgun demokrasi."