MHP Lideri Devlet Bahçeli, "Bölücü terörü bırakarak İçişleri Bakanıyla uğraşmak PKK’nın değirmenine su taşımaktan farksızdır. Söz konusu bakanın çıkışları yüreklere su serpmiş ve takdir toplamıştır" diye konuştu.
Bahçeli’nin konuşmasından satır başları şöyle:
"Bölücü terör örgütü mensuplarının, Irak’ın Kuzeyinden sınırlarımıza geçerek yakın askeri birlik ve üs noktalarına eylem yapacağına dönük bilgi ve istihbaratlar sonucunda, 28 Aralık 2011 günü Irak sınırları içinden hudutlarımıza doğru bir gurubun hareketliliğine müdahale edilmiş ve hiçbir şey tesadüfe bırakılmamıştır. Üstelik sınır bölgemizdeki yük hayvanlı kalabalık, insansız hava araçları tarafından da tespit edilmiştir.
Söz konusu gurubun bulunduğu ve geçtiği bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve daha önceki acı tecrübelerin bilinciyle hareket edilmesi neticesinde bölge Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ateş altına alınmıştır.
Bunun sonucunda ise 34 kişi ölmüş ve son tahlilde de ülkemiz hala tazeliğini muhafaza eden bir dizi sorunla yüz yüze kalmıştır. Daha sonra yapılan açıklamalardan da, bu 34 kişinin kaçakçılıkla meşgul olan bölge insanı olduğu ifade edilmiştir.
Bunun ne kadar doğru olduğu, gerçekten ölenlerin kaçakçı olup olmadığı hususu daha sonraki günlerde bir türlü sübut bulmamış, bulamamıştır.
Her şeye rağmen, 3 Ocak 2012 tarihli Meclis Grup konuşmamda, konunun hükümet tarafından çok yönlü araştırılarak gerçeklerin bir an önce ortaya çıkarılmasını istemiş ve bunu beklediğimizi muhataplarına duyurmuştum.
Halen aynı noktada ve aynı görüşte olup, Uludere üzerindeki sis perdesinin kaldırılmasını önemle beklediğimizi belirtmek istiyorum.
Ancak o günden bugüne kadar, Uludere vakası siyasetin ve bölünmeyi planlayanların geçim ve ekmek kapısı olmuş ve bu uğurda onursuzca bir rekabete girilmiştir.
Bu aşamada bir an için düşünmenizi ve şu sorular çerçevesinde etraflıca yorum yapmanızı istiyorum:
Şayet sınırda görülen kalabalık kaçakçı diyerek görmezden gelinseydi ve sonrasında da herhangi bir karakol ya da askeri varlığımıza saldırı düzenlenip analar ağlasaydı; şehitler bayrağa sarılı şekilde baba ocaklarına ateş gibi düşseydi bunun hesabını kim ya da kimler nasıl verebilecekti?
Daha önceki karakol baskınlarında gerekli tedbir alınmadığı gerekçesiyle bugünün Uludere havarileri, insan hakları azmanları Türk askerini yine hedef tahtası yapmayacaklar mıydı?
“Türkiye bağırsaklarını temizliyor, Patagonya ordusunun zavallı generalleri, Yunan ordusu gibi, Sırp katillerinden farksız, Allah’ın evini bombalayacaklar, millete ateş açacaklar, lağvedilsin, muz cumhuriyetinin paşaları” sözleriyle Türk ordusuna kin kusan bereketsiz ve hamiyetsiz simalar yine ayağa kalkmayacaklar mıydı?
Samimiyet fukaraları, insaf yoksunları, ahlak kaçkınları, şeref mahrumları ve millet hasımları bu sorularımıza acaba ne diyecekler ve ne cevap vereceklerdir?
Görüyoruz ki; Uludere’yi diline dolayanlar, timsah gözyaşı döküp kan tacirliği yapanlar millet ve vatan yolunda kaybolan canları ağızlarına dahi almaktan imtina etmektedir.
Neredeyse şehit ve şühedayı anmamak amacıyla; akılları durmakta, gözleri kapanmakta, vicdanları tatile çıkmaktadır.
Sormak isterim ki, Uludere’nin yasını tutanlar, ölenlere methiye düzenler acaba geçtiğimiz yılın 19 Ekim’inde Yüksekova ve Çukurca’da şehit edilen 24 kahraman Mehmetçiği nasıl izah edecekler bu fedakârlık timsali yürekleri nereye koyacaklardır?
Uludere’de ölenlerin ailelerine 123 bin lira tazminatı hemen yetiştirenler, şehidin, gazinin hakkını neyle ödeyecekler, yetim yavruların, dul kalan gelinlerin ve gözyaşlarına boğulan elleri öpülesi anaların, babaların yüzüne nasıl bakacaklardır?
Gerçi nasıl olsa bu kafa yapısına göre şehit kelle, Uluderedekiler mağdur ve hatta şehit, teröristler gerilla, terörist başı ise sayın diyerek taltif görmektedir.
Bu haksızlıktır, zülümdür, cinayettir ve olduğu gibi ihanet emareleridir.
Bakınız bize göre açılım ve yıkım bakanından son derece başarılı performans gösteren mevcut İçişleri Bakanı, Uludere’de ölenler için PKK’nın figüranları diyerek özre gerek olmadığını açıklıkla söylemiştir.
AKP’nin içinden bu düşünceyi insani bulmayan zavallılar ise öncelikle kuruyan ve kararan kendi insaniyetlerine baksalar iyi edeceklerdir.
Bu şahsiyetlerin, PKK’ya duydukları saygının ve gösterdikleri toleransın bir benzerini kendi bakanlarından sakınmaları çirkefliğin ve çifte standartlı bölücü bakışın ta kendisidir.
Bölücü terörü bırakarak İçişleri Bakanıyla uğraşmak PKK’nın değirmenine su taşımaktan farksızdır.
Uludere’ye giden AKP’li milletvekillerinin PKK’yla aynı üslubu takınmalarından rahatsız olmayan güruhun, İçişleri Bakanı’nın çıkışından gocunması neye ve kime hizmet ettiklerini açıkça kanıtlamıştır.
Samimiyetle söylemek isterim ki söz konusu bakanın çıkışları yüreklere su serpmiş ve takdir toplamıştır.
Bizim açımızdan zaman zaman üslup hataları görülse bile, Sayın İçişleri Bakanı görevini beklenen kadar olmasa da iyi niyetle yerine getirmektedir.
Kaldı ki, Başbakan Erdoğan’ın dil sürçmeleri, üslup konusunda defalarca pot kıran sicili kimsenin baş edemeyeceği kadar fazladır.
Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Uludere’de ölenler için özrün de ötesi bir durum var diyerek kendi üzüntüsünü dile getirmiştir. Unutulmasın ki, özrün ötesi olduğu gibi, ihanetin de ötesi bulunmaktadır.
İçişleri Bakanı’nın açıklamalarından sonra, AKP’nin bu sınırı geçtiği ve aldığı millet emanetine leke sürdürdüğü ayan beyan netlik kazanmıştır. AKP, Uludere’de PKK’nın tuzağına düşmüş ve burada kapana sıkışmıştır.
Bunun için Başbakan’ın, sözde uluslararası karalama kampanyalarını gerekçe göstererek işin içinden sıyrılmaya çalışması ve bugün dile getireceği bahanelerle avunacak olması ileri düzeyde abesle iştigaldir. Baştan beri Uludere konusuna nasıl yaklaşacağını bilmeyen iktidarın, değerlendirme ve beyanları da bulanık ve bunalımlıdır.