Türkçe’nin en güzel yanlarından biri olan deyim ve atasözleri çoğu durumda kurtarıcı olur. Paragraflarca anlatılması gereken olaylar atasözleri ve deyimler ile kısaca özetlenebilir. Hepimizin anlamını bildiği bu sözlerin ortaya çıkış hikayesi ise bir hayli ilginçtir. Sizler için ‘ağzınla kuş tutmak’ deyiminin hikayesini mercek altına aldık. Akdeniz ülkesine mensup bir millet olarak duyguları had safhada yaşıyoruz. Sevdiğimizde çok seviyor adeta kaburga kemiklerini kırmak istercesine bağrımıza basmak istiyoruz. Sinirimizde bir o kadar coşkun...
Günlük hayatta sıkça kullandığımız bu deyimin kökeni Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. Fransa'yla iyi ilişkilerin kurulduğu bir dönemde İstanbul'a gelen Fransa elçisi, Topkapı Sarayı'nda padişahın huzuruna kabul edilmeyi beklediği sırada işinin acele olduğunu, bir an önce padişahla görüştürülmesi gerektiğini söyleyince şu cevabı alır: “Şevketli padişahımız bugün çok hiddetli. Biraz önce külahından tavşanlar çıkaran, alev alev yanan çubukları ağzında söndüren, havaya uçurduğu kuşu birkaç sözüyle geri döndürüp ağzıyla ayaklarından yakalayan hünerli bir hokkabazı dahi huzurundan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile, ama yine de büyük bir hünerin varsa söyle, zat-ı şahaneye arz edeyim.”