1)ASKERLERİN TAŞINDIĞI MİDİBÜS İLE POLİS ARACI ÇARPIŞTI: 33 ASKER VE 2 POLİS YARALI
KARS'ta, Başbakan Binali Yıldırım'ın güvenliği için görevli polislerin ekip otosuna çarpan, askerlerin taşındığı midibüs devrildi. Kazada, 33 asker ile 2 polis yaralandı.Kaza, saat 10.30 sıralarında, Kars Karayolları 18'inci Bölge Müdürlüğü kavşağında meydana geldi. Hastaneye askerlerin taşındığı belirtilen midibüs, mitinge katılmak üzere Kars'a gelecek Başbakan Yıldırım'ın güvenliği için görevli polislerin aracına arkadan çarpıp, devrildi. Kazada 33 asker ile 2 polis, çeşitli yerlerinden hafif yaralandı. Kaza nedeniyle yol trafiğe kapatıldı. İhbar üzerine olay yerine kısa sürede sağlık, AFAD ve UMKE ekipleri sevk edildi. Yaralı asker ve polisler, sağlık görevlilerince ambulanslarla Kars Harakani Devlet Hastanesi ve Kafkas Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne kaldırılıp, tedaviye alındı. Asker ve polislerin hastaneye kaldırılmasının ardından midibüs, çekiciyle yoldan kaldırılınca yol, trafiğe açıldı. Yaralı asker ve polislerin sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenildi.
Görüntü Dökümü
---------------------
Olay yeri
Ambulanslar
Devrilen midibüs
Midibüsün kaldırılması
Önlem alan polis
Ambulansların gidişi
(Haber-Kamera: KARS, (DHA)
======================================================
(ÖZEL)
2)TÜRKİYE'NİN BİTMEYEN 'KENE' KÂBUSU
TÜRKİYE gündemine ilk olarak 2002 yılındaki ölümler ile giren ve genellikle kene ısırması sonucu bulaştığı bilinen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı, yeni ölümlerle bir kez daha gündeme geldi. Birkaç merkezde sürdürülen aşı çalışmalarında başarı kaydedilmesine karşın, henüz kullanım aşamasına gelinmedi. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mehmet Bakır, hastalıkta halen destek tedavisinin uygulanmaya devam ettiğini, ölüm oranın yüzde 5 civarında olduğunu söyledi. Türkiye'de ilk kez 2002 yılında ölümlere neden olan KKKA hastalığı, 2003 yılı Mayıs ayında kayıtlara geçti. Tokat'ta o dönemki SSK hastanesinde hemşire olarak çalışan Esra Demir (27), aniden rahatsızlanarak önce Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, ardından Ankara Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırıldı ve 1 hafta sonra hayatını kaybetti. Esra hemşirenin ölümünden sonra, kısa aralıklarla Tokat'ta 6 kişi daha hayatını kaybedince, olay medyaya 'Tokat'ta nedeni bilinmeyen ölümler' olarak yansıdı. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı harekete geçti. Bakanlık hastalığı ilk olarak 'Q ateşi' olarak açıkladı. Ancak hastalığın 'Q ateşi' olmadığı yeni vakalardaki verilerden anlaşılınca, Bakanlık bu kez kan örneklerini Fransa'daki Pasteur Enstitüsü Laboratuvarı'na gönderdi. Burada hastalığın 'Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi' olduğu belirlendi. Bakanlık hastalığın adını, hemşire Esra Demir'in ölümünden yaklaşık 19 ay sonra 30 Aralık 2003 tarihinde 20409 sayılı tebliğ ile valiliklere duyurdu.
Hastalığın belirlenmesiyle birlikte kırsalda kene ısırması riski taşıyanlara yönelik bilgilendirme çalışmalarına ağırlık verildi. Ayrıca risk altında bulunan yerlerde hayvan ve ahır ilaçlama çalışmaları hızlandırıldı. Sağlık Bakanlığı hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla hizmetiçi eğitim seminerleriyle personelini bilgilendirirken, risk bölgesindeki vatandaşlar için broşürler hazırlandı. Broşürlerde, "Hayvan barınaklarına girdikten veya hayvanlarla temas ettikten sonra insanlar vücutlarını kene yönünden muayene etmeli, kene varsa uzaklaştırılmalıdır. Çalı çırpı veya gür otların bulunduğu alanlara piknik veya başka bir amaçlı gitme durumunda pantolon paçaları çorap içine alınmalı mümkünse çizme giyilmelidir" uyarıları yer aldı.
Hastalık ağırlıklı olarak Tokat'ta görülmekle birlikte Amasya, Artvin, Bayburt, Bartın, Bolu, Çankırı, Çorum, Erzincan, Erzurum, Giresun, Gümüşhane, Karabük, Kastamonu, Ordu, Rize, Sivas, Samsun, Sinop, Trabzon, Tokat, Yozgat ve Zonguldak illerinde yaşayanların da risk altında bulunduğu belirlendi. İlerleyen yıllarda Tokat, Sivas ve Yozgat ağırlıklı olmak üzere her yıl yaz aylarında hastalığa bağlı onlarca ölüm gerçekleşti. Hastalık dünyada ise sıklıkla Afrika, Asya, Orta Doğu ve Doğu Avrupa'da görülüyor. Son yıllarda Kosova, Arnavutluk, İran, Pakistan ve Güney Afrika'da da benzer vakalar tespit edildi.
EN ÇOK 'HYALOMMA' SOYU KENELERDE VAR
KKKA'nın bulaşmasında Hyalomma soyuna ait keneler daha büyük bir yere sahip olmakla birlikte, 30 kene türünün bu hastalığı bulaştırabileceği biliniyor. Virüs kenelerde de bulaşıcı olarak yayılıyor. Henüz ergin olmamış Hyalomma soyuna ait keneler, küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alarak, gelişme evrelerinde muhafaza ediyor. Keneler, insan veya hayvanlardan kan emerken virüsleri de bulaştırıyor. Küçük omurgalılar ve özellikle yerde beslenen kuşlar, keneleri enfekte eden en önemli konak grubunu oluşturuyor. Hyalomma soyuna ait keneler Türkiye'nin de içinde bulunduğu çok geniş bir coğrafik alanda bulunuyor. Türkiye kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahip bulunuyor. Türlere göre değişmekle beraber keneler, küçük kemirgen, yaban hayvanları, evcil memeli hayvanlara ve kuşlar üzerinde barınıyor. Hastalık daha çok hayvancılıkla uğraşanlarda, mezbaha çalışanlarında ve kırsal alanda yaşayanlarda görülebiliyor. Virüslü hayvanların kan ve dokuları ile temas sonucu da geçiş olabiliyor. KKKA hastalığına yakalanıp erken tedavi ile hastalığı geçirenlerde ise hastalığa karşı bağışıklık ömür boyu sürebiliyor.
ÖLÜM ORANI YÜZDE 5
Türkiye'de KKKA hastalığı nedeni ile 16 yıldan bugüne kadar 490 kişinin yaşamını yitirdiği kaydedildi. KKKA hastalığı, yeni ölümlerle bir kez daha gündeme geldi. Bu yıl hastalık şüphesi ile ilk ölümler Sivas'ta yaşandı. Mayıs ayı içerisinde Sivas'ta Mustafa Ruşen Karakaş (6), Ahmet Yamaç (61), Cemal Kaya (59), Kayseri'de ise Nurettin Alakuş (36) yaşamını yitirdi. Bölgedeki hastanelerde bazı KKKA hastalarının tedavileri de sürüyor. Hastalığın Türkiye genelinde bugüne kadarki verilere göre ölüm oranı yüzde 5 olarak biliniyor. Tedavi açısından geç kalınmış hastaların yaşamını yitirdiği belirlendi.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ
Genellikle kene ısırmasıyla buluşan KKKA hastalığı; ateş, kırıklık, baş ağrısı, halsizlik, aşırı duyarlılık, kollarda, bacaklarda ve sırtta şiddetli ağrı ve belirgin bir iştahsızlıkla başlıyor. Bazen kusma, karın ağrısı veya ishal görülüyor. İlk günlerde yüz ve göğüste kızarıklıklar, vajinal kanamalar görülüyor. Hastalarda hepatit gözleniyor. Ağır olgularda hastalığın 5'inci gününden itibaren vücutta kanamalar yaşanıyor. Ölüm olayları daha çok hastalığın ikinci haftalarında yaşanırken, iyileşme ise hastalığın dokuzuncu veya onuncu günlerinde sağlanıyor.
NİSAN-EKİM AYLARINDA RASTLANIYOR
Coğrafik bölgelere ve türlere göre değişmekle beraber, KKKA'yı bulaştıran Hyalomma soyuna ait keneler genel olarak havaların sıcak seyrettiği nisan ve ekim aylarında aktif hale geliyor. Uzmanlar bu dönemlerde mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınılmasını öneriyor. Önleyici tedbir olarak ise hayvan barınakları veya kenelerin yaşayabileceği alanlarda bulunulması durumunda, vücudun belirli aralıklarla kene yönünden muayene edilmesi, vücuda yapışmamış olanlar dikkatlice toplanıp öldürülmesi, yapışan kenelerin ise kesinlikle ezilmeden ve kenenin ağız kısmı koparılmadan, bir pensle sağa sola oynatarak, çivi çıkarır gibi alınması tavsiye ediliyor. Piknik amaçlı su kenarları ve otlak yerlerde bulunanların evlerine döndüklerinde, mutlaka üzerlerinde kene kontrolü yapmaları tavsiye ediliyor. Çalı çırpı ve gür ot bulunan yerlerden uzak durulması, bu gibi yerlere çıplak ayakla veya kısa giysilerle girilmemesi isteniyor. Ormanlarda, arazilerde çalışan işçilerin ve ava çıkanların lastik çizme giymeleri veya pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları da bir önlem olarak değerlendiriliyor. Hayvancılık ile uğraşanların da barınaklarda ilaçlama yapmaları, binalardaki çatlak ve yarıkların tamir edilerek badana yapılması öneriliyor. Ayrıca kişisel olarak da vücuda zararı bulunmayan, kenelere karşı da etkili olan sprey, losyon, krem türü bakım ürünlerinin kullanılması tavsiye ediliyor.
AŞI BULUNDU AMA HENÜZ KULLANIMDA DEĞİL
Sağlık Bakanlığı'nın desteğiyle Kayseri Erciyes Üniversitesi'nde (ERÜ) yürütülen çalışmalar kapsamında geliştirilen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı aşısının insanlara yönelik denemelerinde başarı sağlandı. ERÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykut Özdarendeli'nin liderliğinde 2010'dan beri yürütülen TÜBİTAK projesi kapsamında, KKKA hastalığına çare bulunması için aşı çalışmaları sürüyor. Bu kapsamda Türk bilim insanları tarafından geliştirilen aşının, deney hayvanları üzerindeki denemelerin tamamlanmasından sonra insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda da başarıya ulaşıldı. Aşının Faz-1 aşaması geçen yıl Nisan ayında tamamlanırken, 52 gönüllünün katıldığı bir çalışma yapıldı. Bu çalışmalarda aşının insanlar üzerinde hiçbir yan etkisinin olmadığının ispatlandı. Faz-2 ve Faz-3 aşamalarında ise en az 3-5 bin kişi üzerinde deneme gerçekleştirilecek. Prof. Dr. Aykut Özdarendeli, "Aşının genel olarak kullanılması için daha büyük ölçekte laboratuvar ve birtakım ekipmanlara ihtiyaç var" ifadelerini kullandı. Projenin tamamlanıp bir şekilde endüstriyel boyutta üretilmesi için Faz-2 ve Faz-3 çalışmalarının bitirilmesi gerektiği öğrenilirken, bunun da bir kaç yıl daha sürebileceği öngörülüyor. Aşı çalışmaları için daha büyük ölçekli bir merkez oluşturulması gerekiyor. Erciyes Üniversitesi'nin yanı sıra,hastaların yoğun gönderildiği ve tedavi merkezi konumundaki Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde de Prof. Dr. Nazif Elaldı önderliğinde aşıyla ilgili başlatılan çalışma bulunuyor. İlerleme kaydedilen çalışmaların bu yıl Kasım ayı içerisinde kamuoyuna duyurulması planlanıyor.
'VİRÜSÜ ALIP HASTA OLMAYAN DA VAR'
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Bakır, şu ana kadar tedavi sürecinde yeni bir gelişme olmadığını belirterek, şunları söyledi: "Mevcut, bugüne kadar uyguladığımız destek tedavisi uygulanıyor. Tabii sadece Sivas değil, birçok merkez bu hastalıkla ilgileniyor ve tedavisini yapıyor. Bugün Türkiye'de birçok ilimizde vaka görülüyor. Buralarda da hasta yatırılarak takip ve tedavi ediliyor. Klasik, bizim bugüne kadar uyguladığımız tedavi yöntemleri uygulanıyor. Gerektiğinde yoğun bakım destek tedavisi yapılıyor ve hastalar yaşatılmaya çalışılıyor. Ama sanki her kene ısıran bu hastalığı geçirecek, her geçiren de ölecek diye bir imaj olmamalı. Bu doğru değil. Çünkü kene ısırığı çok yüksek oranda. Bunların birçoğu da hekime başvurmuyor. Bir defa kenenin virüsü taşıyor olması lazım. Her kenede virüs yoktur. Her kene ısırığı eşittir Kırım Kongo virüsünü alacak anlamına gelmiyor. Kene virüsü taşıyor olsa bile, her kene ısırığından sonra kişi hastalanacak diye bir şey yoktur. Virüsü aldıktan sonra hastalanmayabilir. Virüsü alanların birçoğu zaten hastalık belirtisi olmadan geçiriyor. Geçirenlerin bir kısmı ancak bize geliyor. Bunların küçük bir kısmı da maalesef kaybediliyor. Yani 100 vakada bizim ülkemizde 5 civarında ölüm yaşanıyor. Bu virüsü alanların hemen hepsi hastalanmıyor. Çok küçük bir kısmı hastalanıyor. Bu hastalanan grubun içinde ölüm oranı da yüzde 5 civarındadır."
Hastalardaki ölüm nedenlerinin tek bir faktör ile açıklanamayacağını ifade eden Prof. Dr. Bakır, "Bu virüsün kendi özelliğinden tutunda, kişinin o anki savunma durumuna kadar değişen faktör rol oynayabilir. Tabii ki geç kalma da rol oynuyor olabilir. Ama hepsinde geç kalma demek doğru değil. Kişinin bağışıklık sistemi, virüsün yapısı ve birçok faktör rol oynuyor" dedi.
Aşı geliştirme çalışmalarının yapıldığını, ancak bunun uzun bir süreç olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Bakır, "Aşıların süreci uzundur. Aşı geliştirmek sırf söylemle olmuyor. Aşıyı önce hayvanlarda deneyip, arkasından insanlarda denemek lazım. Daha sonra çeşitli çalışmalardan geçmesi lazım. Bu çalışmalardan sonra patent alıp bu patente göre de bunun üretiminin yapılması lazım. Şu anda bu aşı bizde yok ama çalışmalar 'var' diyebiliriz. Sadece bu değil, bütün enfeksiyon hastalıkları ile ilgili aşı ve tedavi alanında tüm dünyada birtakım çalışmalar var. Sadece bunda değil, birçok mikroorganizma ile ilgili sorun yaşıyoruz" diye konuştu.
Tedavi olup sağlığına kavuşan hastaların bağışıklık kazandığını anlatan Prof. Dr. Mehmet Bakır, "Hastalar yeniden hastalanmıyor, bağışıklık kazanıyorlar. Onlara yeniden gelmiyor. Bağışıklık kazanan hastalardan hazırlanan serumlar tedavide kullanılabilir, kullanılıyor da zaten. Bununla ilgili de çalışmalar var. Ama kitlesel tedaviler için kullanılan kanıtlanmış bir şey yok elimizde. Ama tabii ki böyle çalışmalar var" dedi.
Görüntü Dökümü:
--------------------------
-Tarım alanlarından görüntüler
-Arazide çalışanların keneye karşı aldığı önlemler
-Pantolon paçalarını çorap içine sokmaları
-Konuşmalar
-Piknikçilerden görüntüler
-Röportajlar
-Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi görüntüleri
-Prof.Dr. Mehmet Bakır'ın açıklamaları
3)BU MAHALLENİN SEÇMEN SAYISI 4 YILDA 8 KAT ARTTI
DİYARBAKIR merkez Kayapınar ilçesine bağlı köy iken Büyükşehir yasasıyla mahalle olan Talaytepe'de seçmen sayısı, son 4 yılda yaklaşık 8 kat arttı. 2014 yerel seçimlerinde 844 kişinin oy kullandığı mahallede, 24 Haziran'daki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde 6 bin 474 seçmen, sandık başına gidecek. Merkez Kayapınar ilçesine bağlı köy iken Büyükşehir yasası ile birlikte mahalle statüsü alan Talaytepe, son yıllarda kentin tercih edilen yerleşim alanı oldu. Evler, modern ve yüksek binaların arasında kaldı. Mahallede en son UEFA standartlarında 33 bin kişilik modern stadyum inşa edildi. Mahalle sakinlerinden Yasin Bakır, 53 yıldır Talaytepe'de yaşadığını, köyün 30- 35 hane olduğu günleri hatırladığını söyledi. Yapılan sitelerle birlikte mahallenin nüfusunun arttığını belirten Bakır, "Altyapı sorunlarımız var. Elektrik sorunlarımız var. Su sorununu halen de yaşıyoruz. Mahalle demeye alışamadık, halen köy diyoruz" dedi. Taleptepe Mahalle Muhtarı Fatih Kavut ise, 2014'te mahalle nüfuslarının bin 710, seçmen sayılarının ise 844 olduğunu ifade ederek, "Şu anda nüfusumuz, 12 bin 110'dur. Seçmen sayımız ise 6 bin 474'tür. Yeni stadyum bize doğru geldiği için ve yeni yerleşim alanı bizim mahalle sınırlarımız içinde olduğu için nüfusumuz genişledi. Evler lüks binalar içinde şıkışıp kaldı. Köydeki tek katlı evler de 4-5 sene içerisinde bence site olacak. Öyle görünüyor. Hepsi bina olacak" diye konuştu.
MAHKUMLAR SAYESİNDE MUHTAR OLDU
Talaptepe Mahallesi'nde 2014 yılında yapılan muhtarlık seçimlerinde iki aday yarıştı. Mahalle sınırları içerisinde kalan D Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki 400 hükümlü ve tutuklu da oy kullandı. Seçimde adaylardan Fatih Kavut, 844 oyun 562'sini aldı. Diğer aday ise 282 oy aldı. Kavut'un cezaevindeki 400 oyun tamamını aldığı belirtildi.
Görüntü Dökümü:
--------------------------
-Mahalledeki modern sitelerden görüntüler
-Mahalledeki köy evlerinden görüntüler
-Bir mahalle sakininin konuşması
-Köy muhtarının konuşması
-Muhabir anonsları
-Genel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Ferit ASLAN-Serdar SUNAR/DİYARBAKIR,(DHA)-
====================================================
4)HIRSIZI YAKALATMAK İÇİN PANKART ASTI
DÜZCE'de, Hacer Kuşçuoğlu oğlunun düğün masrafları için biriktirdiği parayı komşusunun çelik kasasına koydu. Kasadan 80 bin lirası çalınınca şikayetçi olan Hacer Kuşçuoğlu, evinin önüne pankart asarak hırsızı ihbar edene 10 bin TL, yakalatana 20 bin TL vereceğini bildirdi. Düzce'nin Arapçiftliği Mahallesi'nde oturan Hacer Kuşçuoğlu, oğlunun düğün masrafları için biriktirdiği paraları komşusu olan Gülten Ş.'nin evinde bulunan çelik kasaya koydu. Hacer Kuşçuoğlu zaman zaman eline geçen parayı da bu kasaya koyarak biriktirmeye başladı. Hacer Kuşçuoğlu'nun 4 yılda 80 bin lira parası birikti. Hacer Kuşçuoğlu, 5 ay önce parayı almak için komşusuna gittiğinde paraların çalındığı haberini aldı. Bunun üzerine Düzce Adliyesi’ne giderek suç duyurusunda bulunan Hacer Kuşçuoğlu, bu arada oğlunun da düğünü yaparak borca girdi. Hacer Kuşçuoğlu aradan geçen 5 aylık süreçte herhangi bir sonuç alamayınca evinin önüne üzerinde 'Bu mahallede yapılan hırsızlığı yapanı yada yapanları ihbar edene 10 bin TL, yakalatana 20 bin TL ödül verilecektir. İhbar edenin adı gizli tutulacaktır' yazılı pankart astı.
Hacer Kuşçuoğlu şikayetçi olduğunu, ancak bir sonuç alamadığını belirterek, "80 bin civarı kaybım var. Üzüntüden 5 aydır ne yaptığımızı bilmiyoruz. Belki insafa gelirler, belki getirirler diye bekliyoruz. Bu kazanç benim 25 senelik emeğim, çoluk çocuğumdan arttırdığım evimden arttırdığım emeğim. Kardeşim komşum diye güvendim. Komşumuzun kasası vardı. Arkadaşlar oraya paralarını koyunca bizde çok güvendik. Evimizden biriydi. Biz gidiyorduk o geliyordu. Önce kardeşim koydu, 2 komşum vardı onlarda koydu. Bende koydum. Kapılarını biz açıp kapatmıyorduk. Kendisi kilitliyordu kendisi saklıyordu. Kasanın anahtarını bilmiyorduk. Çocuğumuzun düğünü vardı paralarımı geri alacaktım. Paraların olmadığını öğrendik. Neden 4 sene önce değil, neden düğüne 3 ay kala yapıldı? Hırsızlık olayı gibi değil. Evin kapısını açıyor. Kendi parası alıyor, eltisinin doları içeride bizimkiler gidiyor." dedi.
Borç alarak oğlunun düğününü yaptığını belirten Kuşçuoğlu, "Ben etraftan para toplayarak düğün yaptım. Çalışacak durumum yok. Bu benim alın terim. Ben hukuki olarak gideceğim kadar gideceğim. Hırsızlıktan da geçtim. Ben ev sahibinden paramı talep ediyorum. Silah zoru ile koymadık ama ben kasama güvenmiyorum alın poşetlerinizi diyebilirdi. Bu kadar mağdur edilmez ki, aldın onu korumak sana düşmez mi? Kendimden fazla güvenmesem bunu koyar mıydım? Keşke evimden çalınsaydı derdim. Şikayetçi olduk. Ev halkından biri olmadan bu paranın alınması zor. Bir insaf eden olur, belki savcı birini bulur. Ama 5 aydır bir şey olmadı. Benim varım, yokum oydu. Biz çok mağduruz. Bilen varsa duyan varsa Allah rızası için insafa gelsinler. Onu istiyorum. Ne onlar yıpransınlar ne biz yıpranalım. Ben hakkımı geri istiyorum. İnşallah duyan olur söyleyen olur" diye konuştu.
Görüntü Dökümü
--------------------
-Pankartın görüntüsü
-Hacer Kuşçuoğlu'nun açıklamaları
DÜZCE/DHA
=================================================