Dilipak'ın "Farklı bir 15 Temmuz senaryosu" başlığıyla (30 Ocak 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
15 Temmuz’a bir de şu açıdan bakın. O gün yaşananlarla ilgili gerçek bildiğimiz birçok şey gerçek değil.
Kesin olan bir şey var: Evdeki hesap çarşıya uymadı.
Darbe planlandığı gibi olsaydı, bombalama olmayacaktı. Darbenin başarılamaması diye bir ihtimal sözkonusu değildi. Erdoğan yakalanmış ve sabaha kadar birçok kişi gözaltına alınmış olacaktı.
Gün doğduktan sonra darbeye karşı ikinci bir kanat çıkacak ve darbecilerin görevi sivillere devretmesini isteyeceklerdi. Darbeciler zaten “Yurtta sulh” için yola çıkmışlardı. Görüşmeler başlayacak ve sonunda darbeci subaylar, darbecilerin yargılanmaması şartı ile görevi bir milli mutabakat hükümetine devretmeyi kabul edeceklerdi.
Bir diğer şart, Erdoğan ve işbirlikçileri, darbeye sebeb olanlar yargılanacak, bazı siyasiler hakkında oluşturulacak dosyalar ise Uluslararası Ceza Mahkemesine intikal ettirilecekti.
Bu arada Fetullah Gülen büyük bir törenle İstanbul’a gelecek “Yurtta sulh, cihanda sulh” çağrısı yaparak, özür dileyen, itirafta bulunanlar için af çıkarılmasını isteyecekti.
Senaryo hazırdı. BOP Adana’daki İncirlik üssü üzerinden 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarını değiştirmek için harekete geçecekti. TSK ABD’nin emrinde, bugünkü PYD’nin yerini alacaktı.. Kürtlere özerklik verileceği için onlar Güneydoğuda, Kuzey Irak ve Suriye’de yeni bir devletin inşası için yola çıkacaklardı..
Kıbrıs sorunu diye bir sorun kalmayacaktı. Ermenilere tazminat ödemeyi kabul ettiğimiz için o iş de sorun olmaktan çıkacaktı.
Aslında Ankara’da kurulacak “Milli mutabakat hükümeti”ne düşen fazla bir iş kalmayacaktı.. İstanbul, yeni hilafet merkezi, dinlerarası diyalog merkezi olarak yeniden dizayn edilecekti.
Şu anda iktidar çevresinde dolaşan ya da yedek olarak bekleyen birileri, “nasıl olsa gerçekleşecek” böyle bir darbe sonrası, hem kendilerini kurtarmak, hem de iktidarda yer alarak eski dostların daha fazla zarar görmesini engellemek için devreye gireceklerdi.
Sahi, o gün, o önde gelen siyasetçiler, üst düzey bürokratlar neredeydiler, kimlerle beraberdiler, ne düşünüyorlardı..
Bir başka senaryoya göre, darbeden hemen sonra iki ayrı muhalefet örgütlenecekti. Bir kısmı demokrasi isteyen liberaller, daha sonra onlarla masaya oturup uzlaşma sağlanacaktı. Bir kısmı ise radikal, şiddet yanlısı muhalifler.. Böyle bir senaryo gerekti ki, birileri bu bahanenin arkasına saklanarak infaz edilebilsinler. Ya da böyle bir şeyle ilişkilendirilerek uzun süre hapishanede tutulabilsinler..
3 şeyi ön görmediler:
1-Halkın sokağa çıkması
2-Halisdemir’in darbeyi yönetecek haini alnının çatından vurması
3-Erdoğan’ın sağ salim havaalanına inmesi
Bu arada 3 şey oldu:
1-Halk sokağa çıkınca harekat erkene alındı.
2-Harekat erkene alınınca oryantasyon sağlanamadı ve kontrolü kaybettiler.
3-Kaybetme ve cezalandırılma korkusu ile şiddete başvurdular, TBMM, Beştepe, Emniyet, Türksat’ı bombaladılar.
ABD de, FETÖ de bu işin şokunu hâlâ atlatamadılar. Her şey altüst oldu.
Şimdi üç şeyden korkuyorlar:
1-Çeyrek asırlık bir senaryoda gelinen noktada, taraf ülkelerin iç politikalarında krize sebeb olabilir.
2-Bu senaryonun devamı olan BOP çerçevesindeki 22 ülkede meydana gelen siyasi boşluk uluslararası dengeleri altüst edebilir.
3-Bu kadar büyük ülke ve kişiyi ilgilendiren, bu kadar büyük bir ekonomiyi içinde barındıran bu projeyi nasıl tasfiye edecekler. Kontrol dışı kalan unsurları nasıl kontrol altına alacaklar. Deşifre olan FETÖ, DAEŞ, PYD-PKK ilişkilerini nasıl gizleyecekler.
Bu iş sadece ABD, İngiltere, İsrail, Almanya ve Vatikan’ı vurmayacak, NATO’yu da vuracak, AB ülkelerini de vuracak. Doğrudan ve dolaylı olarak, Avrupa dışında da, daha birçok ülkenin başını ağrıtacak bu olay..
İçerideki tatlı su AKP’lileri darbeyi erken öğrendiler. Onlara göre yapacak bir şey yoktu. ABD ve NATO işin içindeyse, İngiltere işin içindeyse böyle bir darbenin başarılmama ihtimali yoktu. Karşı çıkmak kan dökülmesine ve krizin derinleşmesine, hatta ucu iç savaşa kadar gidecek bir çatışmaya sebeb olabilirdi. Onun için susmak gerekli idi. Bu şekilde darbecilerle diyalog kurarak bazı kazanımlar elde edilebilirdi. Hatta Erdoğan kurtarılabilirdi. AK Parti’nin açık kalması sağlanabilirdi. Eğer açık kalamayacaksa, yeni bir oluşum için birilerinin sessiz kalması gerekiyordu.
Sonuçta o ılımlı AKP’liler, Gülen döndükten sonra kendisi ziyaret edip, sulh etmek için masaya oturmak için açık kapı bırakmalıydılar. Bu senaryonun adı “Fabrika ayarlarına geri dönmek” olacaktı. ABD, AB, NATO ve İsrail’le uyumlu, Vatikan’la birlikte, NATO ve AB çizgisinde, demokrasi yolunda uygun adım politikası izlenecekti.
Bu çevrelere göre direnmek, ülkeye de, AK Parti’ye de zarar verebilirdi. Hatta Erdoğan da bu işten büyük zarar görürdü.
Bu senaryo doğru ise, kimdi o ılımlı AKP’liler! O gün neredeydiler ve kimlerle beraberdiler.
Eğer bu iddia doğru ise, AK Parti önce yeni yol haritasında bunlardan kurtulması gerek.
Bu senaryoda politikacılar, üst düzey bürokratlar, akademisyenler, STK temsilcileri ve gazetecilerin de adı geçiyor. İşadamlarının da adı geçiyor.
Bana biraz abartılı bir senaryo gibi geldi ama bu senaryo gerçekle bire bir örtüşmese bile, içinde önemli gerçeklerin ipuçlarını taşıdığını düşünüyorum.
En azından bize anlatılan diğer 15 senaryodan gerçeğe uymayan puzzle parçalarının yerine bu senaryodan parçalar bulup ekleyebilirsiniz. Belki o zaman gerçeğe biraz daha yaklaşmış oluruz.
15 Temmuz’un dış bağlantıları gündeme gelmedi daha. Tamam da içerideki uzantıları tam aydınlatıldı mı ki! Selâm ve dua ile..