HABER

"Din üzerinden siyaset, suikasttir"

SUN VALLEY (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Sun Valley Konferansı'nda "Demokrasi, İslam ve siyasal laiklik ekseni üzerinde Türkiye modeli" konulu bir konuşma yaptı. Konuşmasında laikliğin önemine değinen Erdoğan, "Türkiye, nüfusunun çoğunluğu İslam inancını benimsemiş bir toplumun, laiklik temelinde demokrasiyi yaşatabileceğinin ve ileri demokratik normları yerleştirebileceğinin en güzel örneğini vermektedir" dedi.

ABD'de bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünya ekonomisine yön veren patronların da yer alacağı Sun Valley Konferansı'na katıldı. Başbakan Erdoğan, konferansta, "Demokrasi, İslam ve siyasal laiklik ekseni üzerinde Türkiye modeli" konulu bir konuşma yaptı. Erdoğan, burada olmaktan büyük memnuniyet duyduğunu belirterek, bu buluşmayı planlayan ev sahibi 'Allen and Company'ye de özellikle teşekkür etti. Erdoğan, "Arkadaşlarım bana, 'Amerikan finans ve medya dünyasının kalbi burada atıyor' dedi. Sizleri ne kadar heyecanlandıracak bilemiyorum ama bu sabah benden nüfusunun çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin yaşadığı demokrasi tecrübesini dinlemek istediğinizi söylediler" şeklinde konuştu.

Günümüzde uluslararası toplumun mücadelesini verdiği en önemli uğraşlardan birinin, demokrasi anlayışının ve bunun getirdiği özgürlük ortamının dünya üzerinde en geniş şekilde yayılması olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, "İslam kültürü ile demokratik düzen arasındaki ilişkiler de bu çerçevede çok uzun bir süredir düşünce dünyasında tartışılmaktadır. Müslüman toplumların özgür, katılımcı ve açık topluma dayanan rejimler oluşturma hususundaki eksiklikleri, İslamiyet'in bu durum üzerindeki rolü hakkında geniş bir tartışma yaratmıştır. Yani benim, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra 'değerler arası soğuk savaş' diye adlandırdığım bir dönem ortaya çıkmıştır. Bilahare, 11 Eylül olaylarıyla zirveye çıkan terör dalgası konuyu geniş kitlelere mal etmiş ve İslamiyet'in çatışmaya meyilli, barışçıl olmayan bir din olduğu izlenimini yaratarak, İslam kültürü ile demokrasinin birbiriyle bağdaşıp bağdaşmadığı sorusunu gündeme taşımıştır. Tabii bu iddialar 'İslam' kelimesinin 'barış' anlamına geldiğini bilen Müslümanlar ve Müslüman olmayan sağduyulu insanlar arasında şok etkisi doğurmuştur" dedi.

Konuşmasında, evrensel düzenin dayandığı bazı temel ilke ve ölçütler bulunduğuna dikkat çeken Başbakan Erdoğan, "Demokratik bir ülkede Başbakanlık yapan Müslüman bir kişi olarak, bu konudaki görüş ve hissiyatımın belki birçok yabancı düşünürden daha gerçek tecrübe ve izlenimlere dayandığı inancıyla, fikirlerimi sizlerle samimi bir şekilde paylaşmak istiyorum. Her ülkenin ve toplumun kendine özgü şartları farklı demokratik kurumlar yaratabilecek olmakla birlikte, demokrasinin dayandığı evrensel bazı ilke ve ölçütler bulunmaktadır. Bunlar siyasi katılımcılık, hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik, çoğulculuk, eşitlik ve şeffaflık olarak belirmektedir. İslamiyet Allah'a inanç temelinde bireylerin kişisel ve toplumsal yaşamda uymaları gereken ahlak kurallarını içermekte, adalet, eşitlik ve kardeşlik gibi ulvi ilkelere dayanan bir hayat biçimini öngörmektedir. Bunlar da esasen tek Tanrılı dinlerin ortak temel değerlerini oluşturmaktadır. Bu itibarla, aynı yüce kaynaktan indiğine inandığımız bu dinlerin birbirlerinden farklı olarak şiddeti ve terörü teşvik ettiği veya insan gelişimine en uygun yönetim biçimi olarak ortaya çıkan demokrasiyi reddettiği nasıl düşünülebilir? Kaldı ki, diğer dinler gibi İslamiyet'in de özünde yatan ve bireyin mutluluğunu esas alan temel felsefe, katılımcı, özgürlükçü, çoğulcu bir hayat anlayışı ile demokratik kurumları destekleyen ve pekiştiren özellikler taşımaktadır.

Bu gerçekler ışığında, günümüzde Müslüman toplumların çoğunluğunun demokrasi sınavında nispeten başarısız olmalarını din olgusuyla açıklamaya çalışmak ve İslamiyet'le irtibatlandırmak temel bir yanlış olacaktır. Keza, daha 10-15 yıl öncesine kadar Avrupa'nın büyük bir bölümünün demokrasiden ve her türlü özgürlükten uzak bir ortamda yaşaması da, herhalde din kaynaklı engellerle izah edilmiyordu" ifadelerine yer verdi.

"DİN ÜZERİNDEN SİYASET YAPMAK, İNSANLIĞA KARŞI SUİKAST DÜZENLEMEKTEN FARKSIZDIR"

Din üzerinden siyaset yapmanın hem toplumsal barışa, hem de siyasi çoğulculuğa zarar vereceğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Bugün Müslüman toplumların büyük bir bölümünde karşılaştığımız durum da, İslamiyet'in özünde yatan yüksek-toplumsal değerlerin siyasi amaçlar doğrultusunda istismar edilmesi ve dogmatik bir sistem içinde yanlış uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Din üzerinden siyaset yapmak, dini ideolojik bir araç haline getirmek, dini düşünceyi dogmalaştırmak, ve din adına dışlayıcı siyaset yürütmek hem toplumsal barışa, hem de siyasi çoğulculuğa zarar vermektir. Belki de en kötüsü, dini yozlaştırmak ve amacından saptırmak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu tutum, bana göre dine, demokrasiye ve insanlığa karşı 'suikast' düzenlemekten farksızdır. Dini, bir ideoloji haline getirerek, devlet aygıtı marifetiyle toplumu zorla dönüştürmeye çalışmak, hem topluma hem dine yapılabilecek en büyük kötülüktür. Burada suçu dine atmak kolaycılıktır. Çünkü söz konusu olan din değil, totalitarizmdir. Bu sebeple, olsa olsa o dine mensup olanların özgürlükçü bir düzen için mücadele etmekteki eksikliklerinden bahsedilebilir. Bunun

önlenebilmesini teminen, devletin tüm dinler ve inançlar karşısında tarafsız kalması ve eşit mesafeyi koruması büyük önem taşımaktadır" dedi.

Konuşmasında laikliğin önemine de değinen Erdoğan, "İnanç farklılıklarının veya farklı mezhep ve anlayışların çatışmaya dönüşmeden bir arada yaşatılabilmesi, demokrasinin temel direklerinden siyasi çoğulculuğun esasıdır. Laiklik olarak tanımladığımız bu ilke, son derece mühim bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca laiklik, sadece bir devlet yönetim ilkesi olarak da ele alınmamalıdır. Laiklik aynı zamanda bir sosyal barış prensibidir" ifadelerini kullandı.

Nüfusunun çoğunluğu İslam inancını benimsemiş bir ülke olan Türkiye'nin, laiklik temelinde demokrasiyi yaşatabileceğinin güzel örneklerini verdiğini belirten Başbakan Erdoğan, "'İslam kültürü', 'demokratik düzen' ve 'laiklik prensibi' arasında tarif etmeye çalıştığım bu ilişkiyi Müslüman toplumlar içinde en başarılı şekilde uygulayan ülkelerin başında herhalde Türkiye gelmektedir. Bu özellikleriyle Türkiye, nüfusunun çoğunluğu İslam inancını benimsemiş bir toplumun, laiklik temelinde demokrasiyi yaşatabileceğinin ve ileri demokratik normları yerleştirebileceğinin en güzel örneğini vermektedir. Biz bu modelin evrensel bir hedef olduğunu, tek bir Tanrı'nın eşit haklara sahip olarak yarattığı insanoğlunun, ancak bu çerçevede hak ettiği barış, huzur ve refaha kavuşacağını düşünmekteyiz" dedi.

Konuşmasında, Türkiye'nin bölgesel ve küresel barışın kilit unsurlarından biri olduğunu belirten Erdoğan, "Türkiye bugün, içeride sosyal huzurunu ve bütünleşmesini sağlamış, dış dünyayla çok yönlü ilişkiler geliştirebilmiş ve bu özellikleriyle bölgesel ve küresel barışın kilit aktörlerinden biri haline gelmiştir. Bir yandan Batı ile yoğun bir etkileşim içine girerek, Batı kurum ve örgütlerine etkin bir üye olarak katılan Türkiye, diğer taraftan İslam ülkeleri içinde de saygın bir konumda bulunmaktadır. Böylece Türkiye, bu iki grubun birbiriyle bağdaşamayacak iki ayrı dünyayı oluşturdukları tezini sadece çürütmekle kalmayıp, aslında bunların birbirinden kesin çizgilerle ayrılamayacağını, hatta kaynaşabileceğini gösteren eşsiz bir örnektir. Bu bağlamda Türkiye'nin konumu, medeniyetler çatışmasının önlenmesinde bizlere kritik bir rol ve sorumluluk yüklemektedir. Daha önce çeşitli vesilelerle hep belirttiğim gibi Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci de bu çerçevede değerlendirilmelidir" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin AB üyeliğine de değinen Erdoğan, "En açık şekliyle söylemem gerekirse, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme arzu ve iradesinin sonuçsuz kalmaması büyük önem taşımaktadır. Zira, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin başarılı şekilde sonuçlanması, tüm dünyaya ve özellikle de Müslüman toplumlara Doğu ile Batı'nın, İslam ile diğer dinlerin bir arada yaşayabileceğini ve ortak değerler etrafında barış içinde varlığını sürdürebileceğini gösterecektir. Anti-Semitizm ve İslamofobia ile mücadele de ancak bu şekilde küresel bir uygulama alanı bulacaktır. Tabiatıyla, düşünmek bile istemesek de, bunun aksi yönde bir gelişme ise gerek Batı, gerek İslam dünyasındaki karşılıklı önyargıları körükleyecek, İslam ülkelerindeki dışlanmışlık duygularını pekiştirecek ve Müslüman toplumlarda güçlenmesini istediğimiz olumlu dönüşüm çabalarına zarar verebilecektir. Dini fanatizmin bu tutumdan beslenmek için fırsat kolladığını da unutmamak gerekir. Esasen bu gerçeği uzun süredir bütün berraklığıyla gören ve AB üyeliğimize stratejik bir açıdan yaklaşarak tam destek veren ABD'nin bu hususta iknaya ihtiyacı bulunmamaktadır, ancak konunun dünya barışı ve dinler, medeniyetler arası uyum bakımından sahip olduğu önemin altını bir kez daha çizmekte yarar görüyorum" ifadelerini kullandı.

"DÜNYA, GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE BİR KEZ DAHA YENİ BAŞTAN KURULUYOR"

Dünyada bir küreselleşme süreci yaşandığına ve bu sürece uyum sağlayamayan toplumların zarar gördüğüne dikkat çeken Erdoğan, "Dünya, gözlerimizin önünde bir kez daha yeni baştan kuruluyor. Bizler bunun sadece tanıkları değiliz, aynı zamanda bu gerçek tarafından kuşatılmış durumdayız. Yani bu değişimin hem aktörü hem de konusu olmak, bizim kaçarak kurtulamayacağımız bir gerçek. Bir defa bunu böyle bilelim. Bu değişimin adı, küreselleşme sürecidir. Ne yazık ki, sürece uyum sağlayamayan toplumlar, küreselleşmenin doğurduğu fırsatlardan faydalanmak yerine olumsuz yan etkileriyle karşılaşmakta, çevrelerine de istikrarsızlık ve sorunlar yaymaktadırlar. Avrupa Birliği'yle bütünleşme aşamasına gelmiş bir İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) üyesi olarak Türkiye, işte bu nedenle İslam dünyası içindeki reform ihtiyacına işaret etme ihtiyacı duymaktadır. Tabiatıyla burada ihtiyaç duyulan reform İslamiyet'e değil, yönetim biçimine ilişkindir. Çünkü İslam dini, akla ve bilimsel düşünceye önem veren yapısıyla, reform olarak nitelenen çabalardan çok daha fazla ve doyurucu bir biçimde geleceğe dönük bir yüze sahiptir. Bu anlayış çerçevesinde, İslam dünyasına, İslamiyet'in entellektüel ve manevi zenginliğinden ilham almaları ve toplumlarının siyasi, ekonomik ve sosyal eksikliklerine eğilmeleri çağrısında bulunmaktayız. Uluslararası toplumun bu bağlamda Müslüman ülkelere yapacağı yardımlar ve süreci kolaylaştırıcı nitelikteki faaliyetleri elbette önemlidir ve bunlar gerçek bir ortaklık ruhu içerisinde devam ettirilmelidir. Bu çabaların, demokratik değerler, özgürlük ve refahı yaymak istikametinde çalışırken, her ülkenin yerel koşullarını dikkate alması, ortaklık ruhunu oluşturmak ve demokrasiyi bir dayatma görüntüsünden kurtarmak bakımından çok önemlidir" dedi.

Türkiye'nin reform çalışmalarına destek vermeye devam edeceğini ifade eden Erdoğan, "Türkiye olarak, bölgedeki reform çabalarını kolaylaştırıcı nitelikteki tüm çabalara desteğimiz sürecek ve gerek bölge ülkeleriyle, gerek ABD'yle bu konudaki işbirliğimiz devam edecektir. Ancak, bu dönüşüm sürecinde Müslüman toplumların en fazla ihtiyaç duyduğu güç, asıl olarak halklarının düşünsel zenginliğinden kaynaklanmaktadır. Bu insan potansiyeli de, özgürlük, hoşgörü ve karşılıklı saygının hakim olduğu, temel hakların korunduğu, hukuk devleti ve iyi yönetişim ilkelerinin uygulandığı açık toplumlarda güçlenmektedir" şeklinde konuştu.

Türkiye'nin, 400 milyar doları aşkın ekonomik hacmiyle bugün dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer aldığına dikkat çeken Erdoğan, "Gerçekten de Türkiye örneği, demokratik düzenin insan potansiyelini nasıl ortaya çıkardığına, girişimci ruhu nasıl geliştirdiğine ve sonuçta nasıl güçlü bir sosyal ve ekonomik dinamizm oluşturduğuna güzel bir örnektir. Nitekim, 400 milyar doları aşkın ekonomik hacmiyle bugün dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alan Türkiye, arabadan bilgisayara kadar her türlü eşyayı kendisi üretmekte ve 140'ın üzerinde ülkeye ihracat yapmaktadır" dedi.

Türkiye'de son 2 yılda ekonomik anlamda da ciddi gelişmeler yaşandığına dikkat çeken Başbakan Erdoğan, "Gelinen aşama, Türkiye'nin rekabetçi bir ekonomi yaratma ve küresel trendlere uyum sağlama yeteneğinin açık bir göstergesidir. Geriye baktığımızda çıkardığımız en önemli ders, Türkiye'nin ekonomik gelişiminin demokratikleşme sürecinde aldığı mesafeyle doğru orantılı olmasıdır. Nitekim, 1923'te Atatürk'ün önderliğinde başlatılan demokrasi atılımının yarattığı ekonomik dinamizm, bu alanda kaydedilen her önemli gelişmeye fazlasıyla olumlu bir tepki vermiştir. Keza, hükümetimizin iş başına gelmesinden bu yana halkımızın beklentileri ve AB üyeliğinin objektif kriterleri çerçevesinde başlattığımız ve kimilerince 'sessiz devrim' olarak adlandırılan demokratik dönüşümün de ekonomi üzerindeki olumlu yansımalarını inkar etmek mümkün değildir. Son 2 yılda ekonomik alanda sağlanan başarılar, sanırım global ölçekte iş yapan sizler tarafından da takip edilmektedir. Bu bağlamda, sadece Avrupa ve ABD'yle değil Rusya, Asya ülkeleri ve Ortadoğu'yla da yoğun bir karşılıklı işbirliği ve etkileşim içine girmekte olduğumuzu gururla ifade etmek isterim. Ancak bunun yanı sıra, mali disiplinin tesis edilmesi, iç ve dış borçlanmada sağlanan istikrar, özelleştirme sürecine kazandırılan ivme ve dış yatırıma yönelik olarak ortaya konan liberal, özendirici ve kolaylaştırıcı tutum Türkiye'nin bugün geldiği noktada önemli yer tutmaktadır" ifadelerini kullandı.

Konuşmasının sonunda yabancı yatırımcıları Türkiye'ye davet eden Başbakan Erdoğan, "Konuşmamın başından beri açıkladığım sebeplerle, Türkiye'ye yatırım yapmak, hem her gün daha da gelişen bir ülkenin ürettiği kazançtan pay sahibi almak demektir, hem de küresel barış ve güvenliğe, yani benim tabirimle değerler arası soğuk savaşın engellenmesine katkıda bulunmak demektir. Bu noktada şunu da hatırlatmak isterim ki, Büyük Ortadoğu coğrafyasında görmek istediğimiz demokratik dönüşüm, ekonomik istikrar ve refahla desteklenmezse istediğimiz sonuçlar ortaya çıkmayacaktır. Bu itibarla, anılan ülkelerle bu yönde işbirliği yapılması da ortak amaçlarımız doğrultusunda bir zaruret arz etmektedir" dedi.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını, "Türkiye'nin bölgesindeki olumlu dönüşüme ilham, umut ve destek sağlayan çabalarının, bölge ülkeleri, ABD, AB ve tüm uluslararası toplumla işbirliği içinde devam edeceğini bir kez daha teyit ediyor, ilgi ve dikkatiniz için teşekkür ediyorum" sözleriyle noktaladı.

En Çok Aranan Haberler