Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

Diyanet Vakfı’nda Kurban Skandalı: Diyan Et - Ziyan Et

Kurban bayramını nakite çevirmek bayram harçlığı alan çocukların yaptığı bir şey değil miydi?

Diyanet Vakfı’nda Kurban Skandalı: Diyan Et - Ziyan Et

Kanın gövdeyi götürdüğü kesimhanelerle uğraşmak istemeyen (e haklılar), kestirdiği kurbanı gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştıramayacak olan vatandaşlar çeşitli kurumlara para yatırarak “vekalet” kurbanlık satın alıyor, kurumlar da bunları ihtiyaç sahiplerine ulaştıracağını vaat ediyor. Görünen o ki bu vakada “ihtiyaç sahipleri” tanımı biraz değişik. Diyanet Vakfı’nın küçük bir tatile, mesela bir umre ziyaretine ihtiyacı da olabilir tabi.

Vatandaşların ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere Türkiye Diyanet Vakfı’na parasını yatırdığı vekalet kurbanlıklar kaçmış! Ama kasabın elinden değil, Diyanet’in elinden.

Diyanet Vakfı ile Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü arasında 7 Kasım 2007’de imzalanan protokol 8 yıl sonra dün ortaya çıktı. Neden Kurban Bayramı’ndan bir gün önce ortaya çıkmış olduğu sorgulanası ancak şimdilik konumuz bu değil. Vakıf, topladığı kurban bedelleri ile Et ve Süt Kurumu’ndan kurban alıyor, ESK tarafından belirlenen kesimhanelerde kesiyor ve yine ESK’ya karkas (gövde et) olarak geri satıyor. E tabi bunlar da EBK’nın satış merkezlerinde yurttaşlara satılıyor. Bu yurttaşlar ihtiyaç sahibi mi bilmiyoruz ama kilosu 40 TL olan eti satın alabildiklerine göre ihtiyaçları olan şey paradan çok protein olsa gerek. Şimdi arife günü ne ESK’nın hakkını yiyelim ne de Diyanet Vakfı’nın… Türkiye Diyanet Vakfı’ndan kurban eti bekleyen yurttaşlar ve ihtiyaç sahipleri mağdur olmasın diye, kesilen kurbanların %2’si dağıtılmış. O %2’den geri kalan kısım da gelir olarak vakıf kasasına girmiş.

Bu arada konu biraz karışık biliyoruz, kafada soru işaretleri yaratıyor. Vekaleten kurban kesmek isteyen müslümanların parası nereye gitmiş peki diye soruyorsanız o sorunun cevabı bizde de yok ama kurbanın ne kadarının ihtiyaç sahiplerine, ne kadarının akrabalara, ne kadarının kasaya girmesi gerektiğinin cevabını verebiliriz:

“Hz. Peygamber, kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, bir bölümünün de eve ayrılmasını tavsiye etmiştir (Ebû Dâvûd, “Dahâyâ”, 10). Ailenin ihtiyaç durumuna göre etin tamamı evde bırakılabileceği gibi, toplumda muhtaçların arttığı dönemde kurban etinin çoğunun hatta tamamının dağıtılması uygun olur.”

Vakıfların sahtekarlığıyla ilgili bu kaçıncı haber?

Deniz Feneri hadisesi hafızalardaki tazeliğini koruyordu diyemeyeceğiz, koruyor olsaydı kimse kurbanını vakıflar aracılığıyla kestirmez, Türkiye’de herhangi bir vakfa güvenmezdi. Sonuç olarak Diyanet Vakfı skandalı da Türkiye’deki her skandal gibi kurbandı, bayram gezmesiydi derken üç güne kalmaz unutulup gidecek skandallardan biridir. Hatta şundan eminiz ki Diyanet Vakfı’na

bağış yapanların % 40'ı "kardeşim çalsalar da razıyız, çırpsalar da razıyız"

bağış yapanların % 50'si "kardeşim ben paramı ödedim, sevabı kaptım, gerisi beni ırgalamaz günahları boynuna"

bağış yapanların % 10'u da "nerde bu devlet, nerde bu hukuk, bla bla bla" der, unutur gider.
Sonuç olarak ne çalınırsa çalınsın, çalanın yanına kar kaldığı ülkedir bu ülke.

#54999120 22.09.2015 23:41 kartalkondu

Yo yo sakın yanlış anlamayın, bu yolsuzluğu müslümanlığa mal ediyor değiliz, şaşırdığımız şey sadece bu insanların “müslüman” olması.

Müslümanlık’ta çalmak günah değil mi? Ya da lüks? "Diyanetin lüks araç kullanması cumhurbaşkanı için neden bu kadar önemli?" sorusunu da sormuştuk mesela kendi kendimize çünkü bu da bizim bildiğimiz müslümanlığa biraz ters gelmişti. Belki de yanlış düşünüyoruz, belki bunların hepsi bir komplo, ama hangi lobinin komplosu? Ya da belki müslümanların paraları gerçekten de amacına uygun bir şekilde kullanılacak, "ihtiyaç" sahiplerine Mercedes ve İmam Hatip olarak geri dönecek. Ulaşım ve eğitim de bir insan ihtiyacı değil mi sonuçta?

Müslümanlığa mal etmiyoruz dedik ancak Kaliforniya Üniversitesi nörologlarından Jonathan Schooler’ın konuyla ilgili yaptığı deney, dini inançların, paralelinde kaderciliğin yükseldiği ortamlarda ahlakın düştüğünü gösteriyor. Özetle; kendilerine, girecekleri testin hemen öncesinde özgür irade propagandası yapılan bir grup ile dindar insanların bolca uğradığı, kadercilik propagandası yapılan diğer bir grup deneğin testin ardından nasıl davrandığı gözleniyor. Deneklerin testte verdikleri doğru cevap sayısı kadar kavanozdan 1 dolar almalarına izin veriliyor. Testin sonlarına doğru gözetmen, cevap kağıdını deneklere veriyor ve "işim çıktı, kendi doğru cevaplarını kontrol et. Doğru cevabın sayısı kadar doları kavanozdan al" diyerek ayrılıyor. Deney sonunda, test öncesi kadercilik propagandası yapılan denekler adeta kavanozu soyup soğana çeviriyorlar, tanıdık geldi mi? Özgür iradeyi vurgulayan metinleri okuyanlar ise kaderci gruba göre çok daha ahlaklı davranarak hakettikleri parayı almaya eğilimli oluyor. Özgür iradelerinin olmadığı, biyolojilerinin ve kaderlerinin mahkumları oldukları hissettirilen bireyler kozmik satranç tahtasında birer piyon olduklarını düşünerek ahlaksızlıklarının sorumluluğundan kurtulmayı başarıyor gibi görünüyor. Böylece vicdanları devre dışı kalarak her tür kötülüğü yapma potansiyeline sahip oluyorlar ve bazen bu birbirlerinin kafalarını acımasızca kesmeye kadar varan sonuçlara yol açıyor.

#54997954 22.09.2015 22:59 earthworker

Peki bu durumda Diyanet Vakfı çalışanları kozmik satranç tahtasında birer piyon olarak, diğer bir deyişle Allah’ın onlar için kurduğu büyük planın bir parçası olarak, bu büyük plana ayak mı uyduruyorlar? Yoksa “kader” diye adlandırılan bu planı kendi lehlerine çevirerek kendi ceplerini mi doldurmaya çalışıyorlar?

En Çok Aranan Haberler