Hemen hergün, heryerde karşınıza çıkan bu yapının aslında bir sanat şaheseri olduğunun farkında mısınız?
Eklembacaklılar sınıfının bir üyesi olan örümcekler, bu şaheserleri yapmayı öğrenmezler. Küçük bir örümcek daha önce hiç nasıl yapıldığını görmese bile, kendi ağını örebilir.
Bir kapan olarak örülen ağ, sanılanın aksine, bütün örümcek türlerince kullanılmaz.
Ağ kurmayan kimi avcı örümcekler, ağlarını rüzgardan korunmak için kullanırken, erkekler, dişileri bu ağlar sayesinde bulur.
Örümceklerin karınlarında üç ağ üretici organ bulunur. Örümceğin arka bacaklarıyla bu organlarına yaptığı baskıyla ağ salgılanır ve havayla temas edince sertleşir.
Örümcek ağını oluşturan her bir iplik, aynı kalınlıktaki çelik bir telden çok daha dayanıklıdır.
Sağlamlığı, örümceklerin avlarını kaçırmamasına yardımcı olsa da, ağları, örümcekler için bir ulaşım aracı olarak da kullanılır.
Ağlarını bir noktaya bağlayıp, kendilerini hava akımına bırakan örümcekler, bu sayede karada 5 km, denizde ise kilometrelerce sürüklenebilirler...
Kimsenin yaşamadığı ıssız adalarda bile örümceklerin varlığı bu sayede açıklanabiliyor.
Ağlarını genelde geceleri ören örümcekler, bu işi sadece 60 dakika içerisinde tamamlarlar.
Örümceğin ağı, ipekböceğinin ipeğinden de daha dayanıklı ve güzeldir.
Ancak ne yazık ki, örümceğin ipeğini üretmek oldukça pahalıya malolmaktadır.
İpekböceklerinin aksine, birarada çok sayıda örümcek bulundurmak mümkün değildir, zira örümcekler birbirlerini yerler.
İşte, çelikten bile dayanıklı o muhteşem maddeyle, usta örümceklerin doğaya işledikleri desenler...