Bebek doğduktan sonraki büyüyü bozan yegane konulardan biri. Ailelerin içini kemiren soru: “Kim bakacak?”
Anne çalışma hayatına dönmeden önce bu süreç başlıyor. Bazen büyükanneler devreye giriyor. Bazen ikisi birden olaya kanalize ediliyor. Bakıcı bakıyor, büyükanne gözetmenlik yapıyor. Hepsinin artısı eksisi konuşuluyor. Her anne bu konudaki sıkıntılardan, hayatına kaç tane dadı girip çıktığından yakınmaya devam ediyor.
Konuya önce anne babalara destek olmaya çalışan bir profesyonel gözüyle bakacağım. Tabii ki hiçbir konuda olmadığı gibi bu konuda da bir “reçete” yok. Yani “doğru dadı/bakıcı kimdir?” sorusunun net bir cevabı yok. Çünkü aileye, çocuğa ve birçok başka konuya göre değişecektir cevap.
Bu yüzden çıkış noktası yine aynayı önce kendimize döndürüp bakmak: Ben nasıl bir anneyim/babayım? Biz nasıl bir aileyiz? Çocuğum nasıl bir çocuk? Bütün bu sorulara verilen cevapların bizi getirdiği nokta “bakıcıdan ne bekliyorum?” İyi bir bakıcı bulmaya çalışırken temel çıkış noktası bu olmalı. Aileler çoğunlukla bu kriterleri net olarak belirlemeden işe başlıyor. Şöyle düşünelim; siz iş hayatında yeni bir işe girecek olsanız; iş tanımının ne olduğunu bilmek istemez misiniz? Benzer şekilde bir bakıcının da bir iş tanımı olmalı. Ondan ne bekleyeceğinizi öncelikle siz ve tabii ki o bilmeli. Yani çocuğuma baksın ama zaten zamanı da artıyor ütüyü de yapıversin, yemeği de sıkıştıralım araya çok mantıklı ve adilane gelmiyor bana. Eğer en değerli varlığınızı, canınızı teslim ediyorsanız, o zaman en öncelikle onun bakımıdır sorumluluk alanı. Bir de bakımıyla bağlantılı işler tabii… Beklenti net olursa değerlendirme de net oluyor. Neyi yapıp yapmayacağını o da biliyor siz de. İş tanımında olan bir şey yerine getirilmediyse, sebep ve sonucunu değerlendirmek de daha kolaylaşıyor.
Beklenti ile çok paralel bir diğer konu; sahip olacağı haklar, maddi, manevi imkanlar. Ne kadar para alacak, kaç saat/kaç gün çalışacak, ne zaman hangi şartlarda izin yapacak? Bunlar aslında dadının çocuğa bakma performasını ve motivasyonunu bazen doğrudan bazen de dolaylı etkiliyor. Ancak aileler tarafına baktığımda bu önemli konunun açıklıkla paylaşıldığını, empati ile karşının görüş ve isteklerinin değerlendirildiğini çok az görüyorum maalesef. Genel algı “ben işverenim, o çalışan” şeklinde. Her şeyi ben belirlerim. O yapmakla yükümlü. Yapmazsa da kızarım, surat asarım ama o böyle davranamaz!
Beklentiler netleştikten sonra devreye değerler giriyor. “Benim anne baba olarak değerlerim, çocuğa vermek istediklerim ne?” “Çocuğuma bakacak bu insanınkiler ile örtüşüyor mu?” Neden bahsediyoruz değer deyince: sevgi, şefkat, dürüstlük, çalışkanlık vs vs…Bunlar o kadar basit şeyler değil tabii. Karşınızdakini bu derece analiz edebilmeniz, anlayabilmeniz hiç kolay değil. Bazıları ilk görüşte anlaşılıyor, bazıları zamanla ortaya çıkıyor. Yine de anne babaların bu farkındalıkları yüksek olursa; buna en yakın profili bulma şansları artar diye düşünüyorum. Yine önemli başka bir konu; benim kültürümden mi olsun, benim dilimi mi konuşsun; başka bir kültürden olması ne kadar sorun yaratabilir? Benim şahsi fikrim hep şu oldu: Aynı dili konuşamazsam; kendimi, beklentilerimi yeterince iyi anlatamazsam bu iş nasıl olacak? Ben onunla anlaşamazsam, o çocuğumla nasıl anlaşacak? Çocuğumu ve ihtiyaçlarını nasıl anlayacak?
Sonuç olarak tüm bu hassas noktalar iyi irdelenmediğinde; dadı bir hizmetçi, az paraya çok iş yaptırılan biri haline dönüşebiliyor maalesef. Kaçınılmaz olarak da,takvim yaprağı değişir gibi değişiyor.
Şimdi diyebilirsiniz; iyi güzel söylüyorsun da işler gerçekte böyle olmuyor diye. Doğru tabii; başka birçok farktör de var mutlaka. Bazen şans, kısmet de diyoruz buna! Bu noktada; anne olarak kendi tecrübemi de aktarmak istiyorum. İş hayatına döndüğümde oğlum Yiğit 6 aylıktı. 6 aydan 7 yaşına kadar aynı bakıcı bizimle oldu! Biz ona hiçbir zaman bakıcı, dadı demedik zaten. O Yiğit’in teyzesiydi. Hep “siz” diye seslendik ona. Aileden biri oldu Nilgün teyzemiz. Artık büyüdüğü ve böyle bir desteğe ihtiyacımız kalmadığı için ayrıldık kendisinden. Ağlaşarak, kucaklaşarak. Başka bir şehire taşındı ama İstanbul’a her gelişinde; o sıkışık programında mutkala bize uğrar, özellikle Yiğit ile mutlaka hasret giderir. Biz de her zaman sevgiyle anıyoruz kendisini.
Şans faktörü vardır bunda eminim. Ancak biz de arama aşamasında eleme kriterlerini çok sıkı tuttuk biliyorum. Bir gün bile gözüm arkada kalmadan gittim işe; benim sağ kolum oldu yıllar içinde…Ayrıca inandığım başka bir şey daha var: Ne kadar verirsen, o kadar alırsın. Tabii samimiyetle ve karşılık beklemeden verirsen.