İSTANBUL (AA) - Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları sorunu, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi (FSM UHAM) tarafından düzenlenen konferansta ele alındı.
Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes, üniversitenin Haliç Yerleşkesi konferans salonunda gerçekleştirilen "Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Sorunu ve Tek Taraflı Faaliyetler: Arka Plan, Uluslararası Hukuk, Türkiye'nin Tezleri" konulu konferansta, Türkiye ve KKTC'nin Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanları sorununa yaklaşımını ve hukuki argümanlarını anlattı.
Erciyes, Türkiye'nin, Yunanistan'ın iddia ettiği kıta sahanlığı haritasını kabul etmediğini, kendine ait kıta sahanlığı talebinin olduğunu belirtti.
Türkiye ile Yunanistan arasında 1970'lere kadar kıta sahanlığı sorunu olmadığını aktaran Erciyes, her iki ülkenin petrol arama çalışmalarına başlamasıyla sorunun da gün yüzüne çıktığını söyledi.
ABD'nin basın aracılığı ile bölgedeki doğal gaz rezervlerini ifşa etmesiyle beraber Ege'dekine benzer bir sorunun ortaya çıktığını aktaran Erciyes, "ABD Doğu Akdeniz'de büyük doğal gaz rezervleri olduğunu ifşa ettikten sonra kıyı devletleri bu sınırlandırma meselesini gündemlerine almaya başladılar. Kıbrıs Rum Kesiminin (GKRY) deniz sınırını belirleme çabaları ve Doğu Akdeniz'de arama çalışmalarına başlamasıyla sorun derinleşti. Ama GKRY bir devlet değil. Buna rağmen Mısır gibi devletlerle anlaşmaya vardı. Türkiye ve KKTC bu anlaşmayı kabul etmiyor. Anlaşmaya karşı çıkmamızın önemli nedenlerinden biri de Kıbrıs'ın tanınmaması meselesinin henüz netlik kazanmamış olması. Diğeri ise Türkiye'nin deniz hukuku ile ilgili itirazı."
- "Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen GKRY anlaştığı ülkeler sismik çalışmalarını sonlandırmadı"
Doğu Akdeniz'de Türkiye dışlanarak yapılan tüm çalışmaların kıta sahanlığının ihlali anlamına geldiğini belirten Erciyes, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Tabii Kıbrıslı Rumlar bunu dinlemiyor ve komşu ülkelerle anlaşmalara devam ediyor. Mısır, İsrail, Lübnan ile yaptığı anlaşmalara olan itirazlarımızı Birleşmiş Milletler'de kayda geçirdik. Uluslararası deniz hukukunun en önemli maddelerinden bir denizlere ilgili bir sınır anlaşması yapıyorsanız, buradaki sınır çizgisi 3. bir devletin hak ve çıkarlarını ihlal etmemeli. Bu aynı zamanda uluslararası mahkemelerin hukuk içtihadında da yer alıyor. 3. ülkelerin potansiyel hak ve taleplerinin zarar görmemesi, tehlikeye atılmaması anlaşma da yer alıyor. Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen GKRY ve anlaştığı ülkeler sismik çalışmalarını sonlandırmadı. Bunun üzerine Türkiye ve KKTC'de Akdeniz'de hakları doğrultusunda sismik çalışmalarına başladı.Çünkü bu tek taraflı faaliyete bundan başka reaksiyon gösterme şansımız kalmadı."
Erciyes, Türkiye ile Libya arasındaki sınırlandırma anlaşmasına da değinerek, bu anlaşmanın son derece standart bir anlaşma olduğunu vurguladı.
Libya ile yapılan anlaşmanın TBMM'den geçtiğini, anlaşma muhtevasının halka açıklandığını dile getiren Erciyes, aynı şekilde Libya'nın da benzer bir prosedür takip ettiğini söyledi.
Erciyes, basına yansımasına rağmen Yunanistan'ın anlaşma metninin kendilerine iletilmediği gerekçesi ile Libya büyükelçisini sınır dışı etmesinin son derece absürt olduğunu dile getirdi.
Libya ile yapılan anlaşmanın hem Türkiye'nin hem Libya'nin kıta sahanlığı haklarını koruduğunun altını çizen Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Erciyes, şunları kaydetti:
"Yunanistan'nın Doğu Akdeniz'de verdiği petrol lisanları konusunda Libya'nın da kaygıları vardı. Türkiye'nin Libya ile yaptığı anlaşma hukuki akitlerin yanı sıra siyasi bir mesaj da içeriyor. Çünkü Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de tecrit etme girişimleri karşısında siyasi bir mesaj ve bu siyasi mesajı da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kısa bir süre önce verdi. Türkiye bu mesajla aslında Doğu Akdeniz'de biz de varız ve bizi dikkate alın demeye çalıştı. Türkiye'nin katılımı olmadan bölgede hiçbir şey yapamazsınız mesajı verdi. Ayrıca Türkiye uluslararası deniz hukuku anlaşmasına taraf olmasa dahi deniz hukuku sözleşmesinin içeriğine uygun hareket etmektedir. Hiç kimse de Türkiye'nin sismik çalışmalarını uluslararası hukuka aykırıdır diyemez çünkü sınır henüz belirlenmiş değil. Onların kendilerine ait iddiaları bizim de kendimize göre iddialarımız var."
- "Devletler tek başına faaliyet gösterdiğinde daha çok uyuşmazlık olur"
Swansea Üniversitesi Hillary Rodham Clinton Hukuk Fakültesi Uluslararası Deniz ve Ticaret Hukuku Enstitüsü Öğretim Görevlisi Dr. Youri van Logchem, Doğu Akdeniz deniz yetki alanları sorununu uluslararası hukuk perspektifinde dünyadan örnekler vererek ele aldı.
Dr. Logchem, uluslararası deniz sözleşmelerine aykırı bir sürecin yönetildiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Diyorlar ki bir devlet burada iyi niyetli bir alanda talepte bulunursa ve diğer devlete ait olmadığı sürece egemenlik haklarını icra edebilir. Bu garip bir mantık. Çünkü özellikle Doğu Akdeniz'de uyuşmazlığın bulunduğu bir yer ve devletler iyi niyetle hak talebinde bulundukça faaliyette bulunabiliyor. Özel idarenin bu mantığından hareket edersek devletler tek başına faaliyette bulunduğu zaman çok daha fazla uyuşmazlık olacaktır. Doğu Akdeniz'deki, dünyadaki sorun diğer deniz sınır anlaşmalarından oldukça farklı. Uluslararası Adalet Divanları genellikle sismik çalışmalar konusunda işgalci faaliyetler arasına ayrım gösteriyor. Sondajla veya keşifle alakalı çalışmalarda ayrım göstermesinin nedeni ise ticari çıkarlardan kaynaklanıyor."