Bütün dünyada büyük gereksinim haline gelen yabancı dil öğrenimi, Türkiye’de yeterli seviyeye ulaşamadı. İstatistiklere göre Türkiye de bir veya birden fazla yabancı dili akıcı olarak konuşanların oranı yüzde 20'yi ancak buluyor. Avrupa ülkelerinde ise bu yüzde 80'lerde. Ülkemizde yabancı dil kurslarına katılanların ancak yüzde 1’i dil öğrenebiliyor. Bunun başlıca sebebi ise klasik koşullanma yollu ve güdümlü öğrenme metodu.İnsanların dersi, sınavı geçene kadar veya işe girene kadar yabancı dil öğrendiğini belirten Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Yabancı Diller Yüksek Okulu Müdürü Prof. Dr. Zeki Karakaya," Malesef yabancı dil öğretimi için çok zaman, kaynak, emek harcıyoruz ve az başarılı oluyoruz, yabancı dil eğitimi ve öğretimi milli bir sorun haline geldi.” dedi. Yabancı dil öğreniminin eğitim sistemi, eğitim yönetimi, öğrenme ve öğretme kültürü ve insan yetiştirme yöntemleriyle doğrudan ilişkisi bulunduğunun altını çizen Prof. Dr. Zeki Karakaya, “Çocuklarımızı hep koruyucu kollayıcı eğitim anlayışı ile yetiştiriyoruz. Onları hiç kucaktan indirmiyoruz. İlkokulda ödevlerini biz yapıyoruz, ortaokulda ve lisede dershanelere gönderiyoruz. Üniversitede yine dışarıdan destekli eğitim sistemleriyle yetişiyor. Dolayısıyla çocuk kendi becerilerini geliştiremiyor, birey olamıyor. Eğitim politikalarımızda da eksiklikler var. Uzmanlardan oluşan koordinasyon kurulunun kurulması lazım. Yabancı dil öğretimiyle ilgili politikalar konunun uzmanlarına bırakılmadıkça, ilerleme kaydetmek mümkün gözükmüyor.” dedi. KLASİK KOŞULLANMA SİSTEMİNDEN VAZGEÇİLMELİİngilizce öğrenilememesinde öğrenme ve öğretme kültüründeki farklılık ve yanlışlıkların etkili olduğunu dikkat çeken Prof. Dr. Karakaya, “ Davranışçı klasik koşullanma teorisinden vazgeçilmeli, modern metot ve tekniklere geçmeliyiz. Öğrenilmiş çaresizlik içindeyiz. Öğrenci de buna tabi oluyor, öğretmen ve yöneticiler de. Yani tüketici bir eğitim sistemimiz var. İnsan bilgi yüklü bir makine olarak görülüyor. Bu öğrencilerin beynini kara kutu veya bilgi yüklü hard disk olarak düşünmektir. İnsan beyni bir kara kutu değildir. Öğrenciye bilgi yüklemekle eğitim öğretim olmuyor. Uygulanabilir, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir eğitim olması lazım. Yaşayarak öğrenmenin hayata geçilmesi lazım. Yabancı dil, bir yetenek olduğuna göre; çocuklarda hızlı öğrenme sürecinin yaşandığı 3-12 yaş arasındaki okul öncesi ve okul döneminde halledilmesi gerekir. Ama biz buluğ çağına gelmiş gence yabancı dil öğretmeye çalışıyoruz.” şeklinde konuştu. DİL ÖĞRETİMİNDE 4+4+4 SİSTEMİ BAŞARILI OLABİLİR4+4+4 eğitim sisteminin çocuklara yabancı dil öğretilmesinde başarılı olunmasına katkı sağlayabileceğini anlatan Zeki Karakaya, “Telaffuz, ses, dil melodisi, ritim sorunlarını, dinleme anlama sorunlarını 12 yaşa kadar halletmemiz gerekiyor. Aksi takdirde belirli yaşa gelmiş birine yabancı dil edindiremezsiniz. Klasik koşullanma ile dil öğretirsiniz ama onun da faydası olmaz. Gelişim psikolojisi doğrultusunda 4+4+4 eğitim sistemine geçildi. Beyin temelli öğrenme ve pratik uygulamada çocuklar için son derece uygun bir sistem. Biraz acele edildi ama uygulamalarını göreceğiz. İnşallah bilimsel ve isabetli uygulamalar olur. Okul öncesinde çocuklara yabancı dil öğretilmesi büyük önem taşıyor. Bunlar yapıldıktan sonra ileri ki dönemde siz gence yabancı dil, dil bilgisi, kelime bilgisi öğretebilir, dinleme anlama, konuşma, okuma yazma becerisini geliştirebilirsiniz.” ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz