İşte onlardan biri Leyla Erbil. Üç kız kardeşin ortancası o. Kadın sesleriyle dolu bir evde büyür. Lise yıllarında bir taşra dergisinde ilk şiirleri yayımlanır. İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı’nda eğitim alır ve son sınıfta okuldan ayrılır. İlk öyküsü 1956 yılında Seçilmiş Hikayeler dergisinde çıkan "Uğraşsızdır.''
1961 yılında Türkiye İşçi Partisi üyesi olur ve sosyalist mücadelenin en ön saflarında yerini alır, partinin Sanat ve Kültür Bürosu'nda çalışır. Türkiye Sanatçılar Birliği ile Türkiye Yazarlar Sendikası kurucuları arasındadır.
Ahmed Arif aşkı, o ise dost kalmayı seçmiştir. Arif'in bir türlü kavuşamadığı Leyla Erbil için yazdığı mektuplar 2014 yılında ''Leylim leylim'' kitabıyla yayımlanır.
"Sabah gözlerimi sana açarım.
Akşam, uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum.
Böyleyken gene de şükretmem halime, hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmezki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş... hepsi. En çok da en ilk de Leylâsın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum. Üşüyorum kapama gözlerini..."
Tezer Özlü ile olan dostluğu ‘’Tezer Özlü’den Leyla Erbil’e Mektuplar’’ ile hayat bulur ve okuyucuya ulaşır. Leyla Erbil'in hayatın içindeki tüm tabulara verdiği savaş dilde de kendini gösterir. Özgün bir dili vardır. Zaman zaman mizahı farklı bir şiirsellikle birleştirir, aşkı yenilikçi bir yaklaşımla anlatır. Edebiyatta çok önemli bir yere sahip olan ve 2013 yılında hayata veda eden Leyla Erbil’i bugün yeniden satırlarıyla anıyoruz.
''Biz ne olacağız? Bizim yaşadıklarımız ne olacak? Hiç yaşamamış mı sayacaklar bizi? Onca geçirilip göçülenden bir şeyler kalmalı; her ne kadar, "el hayru fi ma vakaa" derlerse de iş sona erince dönüp sorarız boşuna mı geçirdik bunca yıl sırtımızdan vapurları?''
''Kumandayla, bir kanaldan ötekine, robokoplar, taşlar, çocuklar, çocuklar, çocuklar, sesleri yangınlar içinde, ekranın içine atlayıp kurtarmak isteğiyle yanıp tutuşuyorsun değil mi, seyirlik işkencesi yöntemine tabi tutuyorlar insanları.''
''Evet doğru, insanlar değişiyor, üç gün önce bıraktığın insanın yerinde başka bir insan buluyorsun, ama istediğimiz yöne doğru mu bu değişme? Başka yöne doğru mu? Dün anlamsız bir tablo gibi seyrettiğim ağaçlar, bulutlar bugün heyecan veriyor, dün Allah'a inanan bugün isyan ediyor veya sanata tapan adam Allah'a dönüyor; bugün yaşamın anlamı dediğin şey yarın bir taş parçasından daha anlamsız olabiliyor. Bu kadar ince bekleyişler gerekir mi acaba?''
'''Varoluşun anlamını yeniden kendimde kursam yavaş yavaş... Dünyada hiç kimsenin neden kendi olamadığı üzerine bir kitap yazsam... Bu ülkedeki vicdan yokluğunun nedenini anlatsam... Yanıma sadece şiir kitapları alsam, bütün dünyanın şiirlerini okumak ölene dek sürse...''