Bergama Antik Kenti ülkemizin Unesco Dünya Mirası listesine girmiş en önemli yerlerinden birisidir. Çanakkale İzmir karayolundan Bergama sapağından içeri girip, 1,5 km sonra şehir merkezine giriyorsunuz. Dilerseniz yolcu360’ın Rent a car İzmir Havalimanı seçeneklerine bakabilirsiniz.
Şehir merkezinde ilk görecek yer önerim Mısır Tanrıların tapınağı olarak yapılan Serapeion Bazilikası görülmesi gereken yerlerdendir. Serapeion Bazilikası daha sonra St. Jean Kilisesi olarak Hristiyanların dinsel mekanı olmuş. Bergama müzesi ayrıca ülkemizin ilk arkeoloji müzesi olma özelliğini taşımaktadır.
Müzeye giriş ücretsiz, her ne kadar beni şaşırttıysa da mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. Özellikle Büyük İskenderin heykeli, çocuk mezar lahiti, yöresel dokuma örnekleri ile müze mutlak ziyaret etmenizi isterim. Bu arada Bergama'nın diğer antik adı Pergamon'dur. Pergamon Krallığının başkenti olarak bilinmektedir. Akropol'e ulaşmak için ya taksi tutmalı, ya da bir noktaya kadar yürüyüp ordan teleferik ile çıkış yapabilirsiniz. Akropol müze ören yeri olduğu için burada da Müze kartın faydasını görebilirsiniz.
Pergamonda; Akropol, orta kent ve aşağı kent olarak adlandırılmıştır. Akropol genellikle kral ve ailesinin kullandığı bir yerleşim yeri olarak biliniyormuş. Girişte kale gibi kapının solunda Heroon kalıntıları bulunmaktadır. Heroon Tanrı ya da kahramanların adına yapılmış çevresi sütunlar ile kaplı kutsal yerin adıymış. Heroon’da dinsel ayinlerin yapıldığı oda (kült oda) bulunmaktadır. Yine üst tarafında Athena Tapınağı antik kentin en göz alıcı yeridir. Yönünüzü tapınağın kuzeyine döndürdüğünüzde dört salonlu bir kütüphanenin izlerini görebilirsiniz.
Zamanında Helenestik dönemin en büyük kütüphanelerinden biri olması ilgi çekici. Orta kentte ise, burada doğrudan devlet yönetimiyle ilgili olmayan yapılar, gençler için spor alanları, halka açık tapınaklar bulunuyordu. Aşağı kent ise iki sütunlu galerilerle çevrili aşağı Agora ile heykel okulu ve evler vardı. Evler içinde en dikkat çekeni, sütunlu galerileri olan iki katlı Attalos evidir. Buranın güneydoğuya açılan odası, kışın bile güneşle ısıtılıyormuş. MÖ 2. yüzyılda surlarla çevrilen kente güneydeki Eumenes Kapısı yapılmış. Bugün bu kapıdan girenler, ince yapılı bir sütun sırası ile karşılaşıyorlar.
Mısır tanrısı Serapis'e adanmış tapınak, eski Pergamon'un en büyük yapısıdır. Kırmızı tuğladan yapıldığı için Kızıl Avlu olarak da adlandırılır. Antik tiyatronun hala kalan izlerini görmek mutluluk verici. Dik yamaca yapılıp kalıntıların hala çok iyi olması beni sevindirdi. Ama Berlin'de de Akropol müzesi olduğu için çoğu tarihi kalıntı burada ki müzeye götürülmüş. Şehrin diğer sonuna doğru kurulan olan Asklepion ziyaret edilmelidir. Bir taksiye atlayarak 10 lira ücret karşılığında Asklepion'a gidebilirsiniz. Burada da müze kartınız varsa ücretsiz girebiliyorsunuz.
Asklepion 500-600 metre sütunlu bir cadde ve Romalıların Via Tecta (Pazaryolu) verdikleri sıralı dükkanların oluşturduğu antik kent. Ayrıca burada kütüphane ve amfi tiyatro da bulunmaktadır. Helenistik dönemde ünlü tıp merkezlerinden biri olmuş ve antik çağın en ünlü doktorlarını yetiştiren okul özelliğini almış. Asklepion'un hekimleri hastalarına burada çamur banyosu yaptırır, bitkilerden elde ettikleri ilaçları kullanır, ayrıca onların spor ve müzikle uğraşmalarını sağlarmış. Bu arada rüyalar yorumlanır, telkin yoluyla onların iyileşmeleri sağlanır, gerektiğinde de ameliyat gibi işlemler de yapılırmış. Burada sağlığına kavuşanlar ayrılırken, Asklepios Tapınağı'nı ziyaret ederek maddi olanakları doğrultusunda yardım yapılırmış. Ayrıca iyileşen organlarının küçük birer modelini buraya bırakırlardı. Bu örneklerde pek çoğu Bergama Arkeoloji müzesinde görülebilir.
Asklepion kutsal alanı üç tarafı sütunlu galerilerle çevrili, dikdörtgen planlıdır. Roma Pazar Yolu alana doğudan ulaşmıştır. Şehrin girişindeki yılanlı sütun ise şu an Bergama arkeoloji müzesinde sergilenmektedir. Bu sütun daha sonra tıbbın simgesi haline gelmiş. Efsaneye göre hastalıklarına deva aramaya gelen hastalar girişte iki yılanın bir taş oyuğunun içinden süt içtiğini ve sütü zehirleri ile karıştırıp taşa geri boşalttığını tesadüfen görmüş. Hasta, iyileşmeyeceği görüşüyle Asklepion'a alınmayınca acı çekmeden ölmek umuduyla oyuktaki süt-zehir karışımını içmiş ama zehiri içtiği için ölmesi yerine iyileşmiş. Verilen zehir yerine panzehir olunca yılanın zehrinin şifa verici yönünü böylece ortaya çıkmış. Eski Çağ'ın ünlü hekimi Bergamalı Galen Asklepion'un sembolünün çifte yılan olmasına karar vermiş. Sütuna adı geçen yılanların figürleri işlenmiş. Tıbbın simgesi olan yılanın hikayesinide böylelikle bende öğrenmiş oldum. İki antik kenti yürüyerek dolaşmak hiçte kolay değil ama değer mutlaka görmenizi öneririm.
Keşfetmeniz dileğiyle...