İSTANBUL (İHA) - Tarihin çeşitli dönemlerinde yaşayan insan topluluklarında, yayılmacılık, rekabet ve ekonomik çıkarlara yönelik, devletlerin bir dış politika aracı olarak başvurabilmeleri için gerekli savaş araç ve gereçlerinin sağlanması, günümüzde de artarak devam ediyor.
Devletlerin bu gibi nedenlerden dolayı silahlanması, çok eski dönemlerden beri süregeliyor. 20. yüzyıl ile birlikte konuya ilişkin "Hava silahlarının gelişmesi ve silahlanma" ile "Ekonomik çıkar ve diğer ekonomik sorunlar arasındaki ilişkiler" adı altında iki yeni gelişme ortaya çıktı. 2. Dünya Savaşı sonrasında nükleer silahların ortaya çıkması ise silahlanma olayına daha farklı bir görünüm kazandırdı.
Silahsızlanma, dünyada silahlanma kadar değer görmedi. Düzenlenen uluslararası toplantılarda sadece konu başlıkları olarak bir köşede kaldı. Şimdi dünya yeni bir savaşa hazırlanıyor. ABD'nin Irak Harekatı, savaş korkusu ile birlikte "Silahsızlanmayı da" yeniden gündeme getirdi.
11 Eylül saldırısının ardından artık dünyada hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve büyük değişimlerin yaşanacağı söylendi. ABD'de yaşanan şarbon krizi, klasik silahların yanında kitle imha silahlarını da gündeme getirdi. Bu denli büyük çapta bir saldırı doğal olarak bir çok soru ve tartışma da beraberinde getirdi. İş "Medeniyetler Çatışması" ve "Haçlı Savaşları"na kadar götürüldü. Olayı gerçekleştirenlerin bulunması için tüm dünyada seferberlik ilan eden Amerika, terörizmi ve silahlanmayı yeniden masaya yatırken, olayın zanlılarının nasıl yok edileceği yönünde alternatif çözüm önerileri sunmaya başladı. 2. Dünya Savaşı'nda Hiroşima'ya atom bombası atan ve birçok kişinin ölümüne, binlerce kişinin de yaralanmasına neden olan, dünyada silahlanmada birinci sırada yer alan ABD, bir anlamda kendi evinde vurulduktan sonra çelişkiye düştü. İlkel silahlardan, soğuk savaş dönemlerindeki nükleer silahlara ve kitle imha silahlarına kadar, insanoğlu silah edinmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Devletlerin gücünü gösteren Savunma Sanayi, savaşlarda sivil yerleşim yerlerinin, kadınların ve çocukların vurulması ile silahlanma karşıtı kuruluşların hedefi haline geldi.
SİLAHSIZLANMA Soğuk savaş dönemi tamamı ile askeri temeller üzerine kurulmuştu ve sürekli silahlanmayı gerektiriyordu. Kapitalizm-Komünizm mücadelesi silahlanma yarışını doğurdu ve silah sanayi dünyanın en büyük sektörlerinden biri haline geldi.
Komünizmin yıkılmasından sonra sektör büyüklüğünü ve gücünü kaybetmeye başladı
gibi görünse de bugün hala yıllık 850-900 milyar dolarlık bir hacme sahip ve bu miktarın, 11 Eylül'den sonra yeniden gündeme gelen güvenlik gerekçesi nedeniyle artacağı görülmekte. Halen dünyanın en büyük silah üreticisi ve satıcısı olan ABD'nin, bir şirketinin 2008 yılında piyasaya çıkaracağı ve 2040 yılına kadar üretimini sürdüreceği yeni bir savaş uçağı şimdiden 400 milyar dolarlık yeni bir pazar oluşturmuş. Ayrıca küreselleşme bağlamında silahsızlanmayı gündeme getiren ABD, 130 ülkenin imzaladığı kimyasal ve biyolojik silahların üretimine son verilmesi anlaşmasını imzalamış durumda. ABD'nin, değeri yüz milyar doları aşan ve kime karşı olduğu bilinmeyen "Füze Savunma Sistemi" kurmak için kendi kamuoyuna yoğun bir baskı uyguladığı ise herkes tarafından biliniyor.
ABD dışında, eski gücünden çok uzak olsa da Rusya büyük bir nükleer güce sahip. Aynı şekilde Fransa, İngiltere, Çin, Hindistan, Pakistan, İran, İsrail, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde de bugün nükleer silahlar bulunuyor ve bunların imhası yönünde her hangi bir çaba sarf edilmiyor. Ayrıca, halen devam etmekte olan ve aslında bir savaş olmamasına rağmen adına savaş denilen Afganistan'a karşı düzenlenen saldırı sonrasında, silah sektörü yine gündemin başına oturmuş durumda.
DÜNYA YENİDEN SİLAHLANIYOR BM Silahsızlanma Dairesi'nden yapılan açıklamada, tüm dünyadaki askeri harcamaların 1999'dan 2000'e 18 milyar dolarlık bir artış gösterdiği ve gelişmekte olan ülkelere silah satışının da yüzde 8 arttığı ortaya çıktı. Füze yarışı ve uzayda silahlanma ile birlikte, yeni bir nükleer silah yarışının başlaması ihtimalinin de kaygı yaratığı kaydedildi.
BM Silahsızlanma Dairesi Başkanı Jayantha Dhanapala'nın, Avustralya'nın Sydney kentindeki Macquarie Üniversitesi'nde yaptığı konuşmasında, askeri harcamalardaki en yüksek artışın, bir kez daha büyük sosyal ve ekonomik gereksinimlerin karşılanamadığı Afrika ve Güney Asya'daki ülkelerde olduğunu söyledi. Bütün kitle imha silahlarının ortadan kaldırılması yolundaki ilk kararın, BM Genel Kurulu'nda çok önce kabul edildiğine işaret eden Dhanapala, bugün dünyadaki askeri depolarda yaklaşık 30 bin nükleer silah bulunduğunu belirtti. Dünyada 550 milyon küçük silah bulunduğunu, ister büyük isterse küçük silahlar olsun gerçeklerin tehlike sinyalleri verdiğini ifade eden Dhanapala, silahların yayılmasının azaltılması ya da önlenmesi için gösterilen uluslararası çabaların kesildiğini söyledi.
SİLAHLANMA HAD SAFHADA Uluslararası Silahsızlanma Merkezi, 2001 yılında ülkelerin hızla silahlandığını
açıklarken, 2002 yılında savunmaya en çok yatırım yapan ülkeyi ABD olarak belirtti. Aralarında gerginlik olan Pakistan ile Hindistan'ın ise hızla silahlandığı dile getirildi.
Silahsızlanma Merkezi ayrıca, yüzde 5'lik artış oranıyla global savunma giderlerinin yıl sonuna kadar 1992 düzeyine ulaşacağını tahmin ettiğini açıkladı. Raporda, 1990'lı yılların silahsızlanma ve barış girişimlerinin ardından, bu kez de 11 Eylül saldırılarının silahlanmaya ivme kazandırdığına dikkat çekiliyor. Askeri harcamalar ve savunma bütçesini artırma planları açısından ABD'nin rakip tanımadığını ifade eden Uluslararası Silahsızlanma Merkezi'nden Michael Brzoska, ABD'nin 2002 yılında savunmaya 353 milyar dolar ayırdığını açıkladı. Raporun yayınlamasıyla ilgili olarak açıklamalarda bulunan Michael Brzoska, askeri projeleri sivilleştirme çalışmalarıyla ilgili olarak da şunları söyledi:
"Bu alandaki çalışmalar öncelikle Rusya, Sırbistan ve Karadağ'ı kapsıyor. Savaş ve iç savaşlardan sonra çok sayıda silahlı kuvvetler mensubunun sivil hayata entegre edilmesi gerekiyor. Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Balkanlar'da olduğu gibi. Kongo'daki 350 bin askerin terhis edilebilmesi için Dünya Bankası 400 milyon Euro bir program hazırladı. Balkan ülkelerinin de asker sayısında asgari yüzde 25'lik indirime gitmeleri bekleniyor. Ekonominin dengelenmesi açısından askeri yapısını sivil projelere dönüştürmesi gereken dünyanın en geniş yüzölçümüne sahip ülkesi Rusya'dan başka Çin, Hindistan, Pakistan ve Arap devletleri de hızla silahlanıyor. Hindistan-Pakistan gerginliği, Çin'in siyasi, ekonomik ve askeri nüfuzunu arttırma girişimleri silahsızlanma çabalarını boşa çıkardı."
AMERİKA SAVUNMAYA 353 MİLYAR DOLAR AYIRDI Amerikalılar'ın 2002 yılında savunmaya 353 milyar dolar harcadığı açıklandı. Japonya'nın 45 milyar, Fransa, İngiltere ve Çin'in de 40 milyar doları aşmayan savunma bütçelerinin 8-9 katı olan bu harcama, Almanya'nın 30 milyar dolar olan savunma bütçesini de 12 katına denk geliyor. Silahlanma yarışının tüm zamanların en üst seviyesine ulaştığı bu dönem, dünyanın birçok bölgesinde, her an savaşların patlak vereceğine dikkat çekiyor.
ÇİN VE RUSYA
Çin ve Rusya'da silahlanmanın tehlikeli bir mecraya girdiğinin belirtildiği Uluslararası Silahsızlanma Raporu'nda, silahsızlanma konusunda öne sırada yer alan iki büyük devlet bulunduğu ve bunların da Rusya ile Çin olduğu açıklanıyor. Rusya'nın savunma bütçesinin 200 milyardan 20 milyar dolara düştüğü belirtilirken, Çin'de artık savunma sanayiinin ihracat geliriyle ordusunu besleyemediği vurgulanıyor. Savunma harcamalarının bütçeden karşılandığı kaydediliyor. Silahlanma tehlikesine rağmen, savaş ve krizlerden sonra sivil projelere geçme ihtiyacının artığının da ifade edildiği raporda, askeri projelerin sivilleştirilmesinde, ağırlığın Avrupa'dan Afrika'ya ve muhtemelen Ortadoğu'ya kayacağı belirtiliyor.
TÜRKİYE SİLAHLANMADA DÜNYA 14'ÜNCÜSÜ ABD'nin 353 milyar dolar ile silahlanmaya en fazla para harcayan ülke olduğunun belirtildiği Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre, Türkiye'nin de geçen yıl 8,9 milyar dolarla 14. sırada geldiği kaydedildi. Raporda yine, ABD'yi 43,9 milyarla Rusya, 40 milyarla Fransa, 38,5 milyarla Japonya ve 37 milyar dolarla İngiltere izliyor.
İlk 5 ülkenin silahlanma harcamalarPakına 440,8 milyar dolar harcadığı belirtilen raporda, Tileürkiye'nin silahlanma harcamalarının dünya toplamının yüzde 1 kadarı olduğu vurgulandı. Türkiye son 4 yılda silah ithalatında dünya 4.'sü konumunda. Silah alımında ilk üç sırada ise Tayvan, Çin ve Suudi Arabistan yer alıyor.
6-8 EYLÜL 2000 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BİNYIL BİLDİRGESİ
İster devletlerin kendi içlerinde, ister devletler arasında olsun, son on yılda 5 milyonu aşkın can alan savaşın ve bu savaşlarda kullanılan kitle imha silahlarının yarattığı tehlikeleri bertaraf etmek isteyen BM'ler, çalışmalar başlattığını belirtti. 6-8 Eylül 2000 tarihinde yayınlanan BM'ler Binyıl Bildirgesi'nde, BM'lerin silahsızlanma için amaçları şöyle sıralanıyor:
Ulusal konularda olduğu kadar uluslararası ilişkilerde de hukukun üstünlüğünü güçlendirmeye, özellikle, Birleşmiş Milletler Antlaşması uyarınca, üye ülkelerin taraf oldukları davalarda Uluslararası Adalet Divanı'nın vereceği kararlara uymalarını sağlamak.
Çatışmaların önlenmesi, uyuşmazlıkların barışçı çözümü, barış koruma, çatışma sonrası barış kurma ve imar için ihtiyaç duyduğu kaynak ve araçları kendisine sağlayarak, Birleşmiş Milletler'i uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında daha etkin kılmak.
Silah kontrolü ve silahsızlanma ve uluslararası insani hukuk ve insan hakları hukuku gibi alanlardaki sözleşmelerin "Taraf Devletler" tarafından uygulanmasını sağlamaya ve tüm devletleri Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne ilişkin Roma Sözleşmesi'ni imzalama ve onaylamaya çağırmak.
Uluslararası terörizme karşı ortak eylem içine girmek ve mümkün olan en kısa zamanda konuyla ilgili tüm uluslararası anlaşmalara katılmak.
Dünya uyuşturucu sorunuyla mücadele kararlılığımızı hayata geçirmek üzere çabaları iki katına çıkarmak.
İnsan kaçakçılığı ve para aklama dahil olmak üzere, her yönüyle sınır aşırı suçlarla mücadele çabalarını yoğunlaştırmak.
Birleşmiş Milletler yaptırımlarının masum halklar üzerindeki olumsuz etkilerini en alt düzeye indirmek, söz konusu yaptırımları düzenli aralıklarla gözden geçirmek ve yaptırımların üçüncü taraflar üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek.
Başta nükleer silahlar olmak üzere, kitle imha silahlarının ortadan kaldırılması için yoğun çaba harcamak ve nükleer tehlikenin ortadan kaldırılması yollarını belirlemek üzere uluslararası bir konferans toplanması dahil olmak üzere, bu amaca ulaşmak üzere başvurulabilecek tüm seçenekleri göz önünde bulundurmak.
Yakında toplanacak olan Birleşmiş Milletler Yasadışı Küçük ve Hafif Silah Trafiği Konferansı'nın alacağı tavsiye kararlarını da dikkate alarak ve özellikle küçük çaplı silah transferlerini daha saydam hale getirerek ve bölgesel silahsızlanma önlemlerini destekleyerek, yasadışı küçük ve hafif silah trafiğine son vermek üzere ortak eylem içine girmek.
Tüm devletleri Anti-Personel Mayınlarının Kullanımının, depolanmasının, üretiminin ve transferinin yasaklanması ve Bunların İmhası Anlaşması ile Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi'nin Değiştirilmiş Mayın Protokolü'ne katılmaya çağırmak.
TÜRK BÜTÇESİNDE SAVUNMANIN YERİ Türkiye'nin savunma harcamaları, bütçedeki borç- faizden sonra ikinci sırada bulunuyor. Soğuk Savaş sonrasında dünyada esen ılık rüzgarlara karşın Türkiye, 1990'lı yıllarda dünyanın en büyük 6 silah ithalatçısı arasında yer almayı sürdürdü. Türkiye, silahlanma ve savunmaya yılda yaklaşık 6 milyar dolar ayırıyor. Türkiye'de, kişi başına düşen yıllık katkı payı ise yaklaşık 100 dolar dolayında bulunuyor.
Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsü'nün (SIPRI) 1990-1997 yılları verilerine göre, dünya silah ithalatında ilk 6 sıradaki Türkiye, 1993'de Suudi Arabistan'ın arkasından 2., 1994'te 3., 1995'te 4., 1996'da 6. ve 1997'de 5. konumda yer aldı. Ortadoğu ve Balkanlar'ın en çok silah ithal eden ülkesi konumundaki Türkiye'nin yıllık savunma harcaması yaklaşık 6 milyar dolar dolayında.
Genelkurmay Başkanlığı verilerine göre, 1995-2004 yılları arasında uygulanması öngörülen 1500 proje bulunuyor. Gelecek 20 yıl içinde savunma teçhizatının
modernizasyonu için 150 milyar dolar harcaması gerekiyor. Bu da silah gereksiniminin yaklaşık yüzde 80'ini dışarıdan alan Türkiye'nin, 110-120 milyar doları uluslararası silah tüccarlarına ödemek zorunda kalacağı anlamına geliyor. Teknoloji ürettiği için büyük ölçüde dışa bağımlı olan silahlanma, yerli sanayi ile üretilmediği için ekonomideki diğer sanayi dallarına dış etkisinin de sınırlı kaldığı söylenebilir.
Türkiye'nin savunmasına tartışmasız önemli kaynak ayırmasının belli başlı nedenleri şöyle sıralanabilir:
Geniş Topraklar: Türkiye, jeopolitik olarak geniş bir kara, deniz ve hava sahasına sahip bulunuyor. Üçlü savunmanın eşgüdümlü olarak geliştirilmesi gerekiyor.
İstikrarsız Bölge: Soğuk Savaş'ın bitmesiyle NATO'da silahsızlanma eğilimine karşın, Türkiye istikrarsız bir bölgede bulunuyor. Ortadoğu'nun kronikleşen sorunları, İran'daki Molla Rejimi, Kafkasya'da iç ve dış savaşlar, Türkiye'yi savunma harcamalarına yönlendiriyor.
Yunanistan faktörü: Kıbrıs Sorunu'nun çözülememesi ve Yunanistan'ın silahlanma yarışının Türkiye'ye yönelik olması, savunma harcamalarını artırıyor.
Teknolojik Modernizasyon: Türk Milli Askeri Stratejisi (TÜMAS) Ordu'nun modernizasyonu için önümüzdeki 20 yılda 150 milyar dolarlık bir harcamayı öngörüyor.
Bölücü Terör: Güneydoğu'da bölücü terörün sürmesi Güneydoğu Bölgesi'nde önemli bir silahlı gücün varlığını gerektiriyor.
KİTLE İMHA SİLAHLARI (KİS) VE FIRLATMA RAMPALARININ ÖNLENMESİ Modern toplumlar halen, KİS içeren bir taarruz sonucu meydana gelebilecek kitlesel ölümlerden etkilenebilecek durumda bulunuyor. Soğuk Savaş'ın sona ermesi, KİS'in yayılması, yeni veya potansiyel bölgesel çatışmaların çokluğuna bağlı olarak taze bir ivme kazandırdı.
Silah ihraç eden bazı ülkelerde devam eden ekonomik problemler ve ihracat kontrollerindeki gevşeklikler, KİS, çift maksatlı malzeme ve teknolojilerin yasadışı yollardan yayılmasına neden oluyor. Türkiye, özellikle KİS ve bunların fırlatma vasıtalarının kontrolsüzce yayılma eğiliminin olduğu bir bölgede bulunuyor. Yayılmayı önlemeyi amaçlayan rejim veya organizasyonlara dahil olmayan Türkiye'nin bazı komşuları, bu silahları geliştirmeye teşebbüs etmekte. Söz konusu devletlerin tehlikeli girişimleri ise yakından fakat kaygıyla gözleniyor. Türkiye, normal savunma ihtiyaçlarının çok ötesinde olarak, KİS ve bunların atma vasıtaları ile çift maksatlı malzeme ve teknolojiyi ülkelerine transfer eden bölge devletlerini derin endişe içinde izlemeye devam ediyor.
Bölge devletlerinin, bu tür silahları ve ilgili fırlatma vasıtalarını geliştirme gayretlerini bırakmaları ve mümkün olan en kısa zamanda yayılmayı önlemek için kurulmuş teşkilatlara üye olmaları gerektiği düşünülmekte. Söz konusu yayılma tehdidini bertaraf etmek maksadıyla, dünyada KİS'in en yüksek yoğunlukta bulunduğu bölge olan Orta Doğu'da, KİS'den arındırılmış bölge tesisine de ciddi ihtiyaç duyulduğu, son zamanlarda en çok tartışılan konuların başında geliyor.
Türkiye halen KİS'e sahip değil ve gelecekte de sahip olmayı düşünmeyen bir ülke. KİS ve bunların atma vasıtalarının yayılmasını önlemeye yönelik tüm uluslararası antlaşma, sözleşme ve rejimlere bağlılığını sürdüren Türkiye, NATO'daki KİS'nı imha çalışmalarına aktif olarak katılıyor ve destekliyor. Türkiye'de yayılmayı önleme politikaları paralelinde, sıkı ve etkin uluslararası kontrol altında KİS'e yönelik genel ve tam bir silahsızlanma amaçlanmış durumda.
TÜRKİYE'NİN TARAF OLDUĞU ULUSLARARASI ANLAŞMA VE SÖZLEŞMELER Türkiye, NATO, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi uluslararası ve bölgesel örgütler çerçevesinde, gerek konvansiyonel ve gerekse KİS konusundaki girişimlere aktif olarak katılmak suretiyle, global ve bölgesel barış ve istikrarın geliştirilmesine katkıda bulunuyor.
KİS'in Yayılmasının Önlenmesine Yönelik Uluslararası Antlaşmalar: Türkiye, halihazırda KİS yayılmasının önlenmesine ilişkin uluslararası antlaşma ve rejimlerin üyesi ve bu yöndeki uygulamaların takipçisi. Türkiye'nin taraf olduğu KİS yayılmasını önlemeye ve bu silahlar ile bunların fırlatma vasıtalarının üretiminde kullanılabilecek çift-kullanımlı malzeme ve teknolojilerin transferlerini denetlemeye yönelik belli başlı antlaşma ve rejimlere ilişkin son durum şöyle özetleniyor:
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (KSS): Türkiye, 1993 yılında imzaya açılan sözleşmeye, 12 Mayıs 1997 tarihinde taraf oldu. Sözleşme uyarınca, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü tarafından gerçekleştirilen ilk normal denetim, Ağustos 1998 ayı başında Petkim Aliağa Tesisleri'nde yapıldı ve olumlu sonuç alındı.
Biyolojik Silahlar Sözleşmesi (BSS): Türkiye, BM çerçevesinde hazırlanan BSS'ye, 25 Ekim 1974 tarihinde taraf oldu. Silahsızlanma Konferansı çerçevesinde, 1994 yılında Cenevre'de oluşturulan bir Ad Hoc Grup bünyesinde, KSS'de olduğu gibi, denetim ve doğrulama mekanizması getirilerek etkinliğinin artırılması için çalışmalar devam ediyor.
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NSYÖA): Türkiye, BM çerçevesinde yapılan NSYÖA'yı 1980 yılında onayladı. NSYÖA, nükleer silahların yayılmasını engellemeyi hedefleyen ve bu alandaki en kapsamlı antlaşma olup, bu analaşmanın son gözden geçirme konferansı 2000 yılında yapıldı.
Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması (NDYA): 24 Eylül 1996 tarihinde imzaya açılan NDYA, her türlü nükleer denemenin yapılmasını engellemeyi amaçlıyor. Şu anda yürürlükte olmayan NDYA'yı Türkiye 1999 yılında onayladı.
KİS ve İlgili Malzeme ve Teknolojiler ile Bunların Fırlatma Vasıtalarının Yayılmasının Önlenmesine Yönelik İhracat Kontrol Rejimleri:
Wassenaar Düzenlemesi (WD): WD, 1996 yılında kurulan, konvansiyonel silahlar ile çift kullanımlı malzeme ve teknolojilerin ihracatını kontrol altında bulundurmayı amaçlayan 33 üyeli bir rejim. Türkiye, WD'nin kurucu üyeleri arasında bulunuyor.
Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (FTKR): KİS'e ilişkin insansız taşıma sistemlerinin (Balistik füzeler, Cruise füzeleri ve insansız hava araçları) ve bunlarla ilgili teknoloji ve malzemenin yayılmasının önlenmesi maksadıyla 1987 yılında kurulan ve "gönüllülük" esasına dayalı rejime, Türkiye 25 Nisan 1997 tarihinde taraf oldu. FTKR'nin Haziran 2001 itibarıyla 33 üyesi mevcut bulunuyor.
Avustralya Grubu (AG): KİS yayılmasını önlenmeyi amaçlayan çabalar kapsamında, KSS ve BSS'den daha sıkı bir ihracat kontrol rejimi. AG'nin Haziran 2001 itibarıyla 32 üyesi bulunuyor. Biyolojik ve kimyasal silahlar ile anılan silahların üretiminde de istifade edilebilecek çift-kullanımlı malzeme ve teknolojilerin ihracatını denetleyen gönüllü bir örgüt. Türkiye 2000 yılında AG üyeliğine kabul edildi. AG'nin Haziran 2001 itibarıyla 32 üyesi bulunuyor.
Nükleer Tedarikçiler Grubu (NTG): NTG, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı bünyesinde, nükleer teknolojide kullanılan maddelerin ve çift kullanımlı malzemelerin ihracatın önlenmesine ilişkin uluslararası belirli denetim ilkelerine bağlamak amacıyla faaliyet gösteriyor. "Gönüllülük" esasına dayalı ve Türkiye dahil Haziran 2001 ayı itibarıyla 38 üyeye sahip NTG'ye üyeliği, devletin KİS ve bunların fırlatma vasıtalarının önlenmesi konusuna atfettiği önemin ve izlediği duyarlı politikanın, uluslararası platformda teyidi niteliğinde ve ülkemize yapılacak barışçı nükleer teknoloji transferlerinde de kolaylık sağlayacak.
Zangger Komitesi: Nükleer madde, malzeme ve teknolojileri konu alan ihracatın kontrol altına alınması maksadıyla, nükleer silaha sahip olan ve olmayan 15 devlet tarafından 1971 yılında kurulan komite, NTG'nin çift kullanımlı ürünler listesinin ikinci bölümü dışında kalan radyoaktif ve nükleer maddelerin ithal/ihraç listelerini hazırlıyor. Brezilya hariç, aralarında Ekim 1999 itibarı ile Türkiye'nin de bulunduğu NTG üyesi devletlerin tümü, aynı zamanda Zangger Komitesi'ne de üye. Zangger Komitesi'nin Haziran 2001 itibarıyla 34 üyesi bulunuyor.
KİMYASAL SİLAH TEHDİDİ
Türk Silahlı Kuvvetleri ve TÜBİTAK işbirliğiyle başlatılan projeye göre, Türk askeri kimyasal savaşta zehirli gazlardan etkilenmeyecek. NATO'nun da bu projenin peşine düştüğü öğrenildi.
Türkiye komşu ülkeler tarafından kimyasal silahlarla çembere alınmış bir ülke. Suriye ile olası bir savaş durumunda, bu ülkenin Türkiye'ye karşı kullanacağı kimyasal silahlarla nasıl baş edileceği ise henüz netlik kazanmadı. Türkiye, bu sorunun yanıtını bilim dünyasında attığı yeni adımlarla veriyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi işbirliğiyle başlatılan, NATO'nun da yakından izlediği projeye göre, Türk askeri kimyasal bir savaşta zehirli gazlardan etkilenmeyecek. Çünkü bu silahların etkisini yok eden, "kalkan" görevi yapan bir toz üretildi. "T-1" adı verilen bu toz, kimyasal zehirleri emici ve yok edici özelliğe sahip bulunuyor. Ayrıca kimyasal silahları uzaktan belirleyen lazer yöntemi de geliştirildi. Böylece atılacak kimyasal silah, lazer yöntemiyle önceden belirlenebilecek.
TÜRKİYE'NİN KOMŞULARI KİMYASAL SİLAHI SEVİYOR Son yıllarda zehirli gaz kullanımının yasaklanması için uluslararası büyük çabalar harcandı. Bu çabaların sonunda 1991'de Birleşmiş Milletler kimyasal silahların yapılmasını yasaklayan bir kararı kabul etti. Fakat 30 kadar ülke bu anlaşmayı imzalamadı. Bunlar arasında Arap ülkeleri de bulunuyor.
ABD Silah Kontrol Silahsızlanma Ajansı'ndan (ACDA) alınan bilgiye göre, en az 10 ülkenin biyolojik silahlara (mikrop ve toksin bombalarına) sahip olduğu tahmin ediliyor. Bu ülkeler arasında Çin, Tayvan, Kuzey Kore, İran, Irak, Suriye, Libya, Mısır, İsrail ve Rusya yer alıyor. Kimyasal silahlara gelince, İran, Libya, Suriye ve Sudan'ın elinde bu tür öldürücü silahlar bulunduğundan kuşku duyuluyor. Hatta Saddam Hüseyin'in elindeki zehirli gaz ve mikrop bombalarını bu ülkelere gönderdiği de söyleniyor. Nedenine gelince, İsrail'in elinde nükleer silahlar bulunması. Arap ülkeleri, buna karşı biyolojik-kimyasal silahlarla kendilerini savunduklarını öne sürüyor.
Türkiye'nin kimyasal silahlara sahip olmadığını belirten yetkililer, "Türkiye istese kimyasal silah üretebilir. Çünkü bu potansiyele sahip bir ülke. Ama NATO ülkesi olduğumuz için bunu yapması yasak. Zaten böyle bir silaha gereksinim duymuyor. Ancak etrafımız kimyasal silahları bulunan komşu ülkelerle dolu. Ermenistan, Suriye, İran, Irak gibi" diyor. Bu arada yetkililer, Türkiye'nin kimyasal silahlara maruz kalma oranının yüksek olduğunu ve bir derece daha arttığının belirlendiğini bildiriyor.
Bazı ülkeler neden bu silahlara sahip olmak istiyor? Bu sorunun yanıtı çok basit.
Çünkü bu silahların yapımı nükleer silahlar gibi ileri ve pahalı teknoloji gerektirmiyor. Yapımları oldukça kolay ve rahatça gizlenebiliyor. Biyolojik-kimyasal silahları, kolayca maskelenebilen küçük kuruluşlarda hazırlamak olası. O nedenle bu silahlara, "Yoksulların atom bombası" deniyor. ACDA'ya göre, silah dışalımlarını gizli kapaklı veya karaborsadan sağlayan ülkeler bulunuyor. Ve durum sanıldığından daha ciddi. Ajans ayrıca, 1980'li yılların sonlarında Mısır, İran, Irak, Libya, Pakistan ve Suriye'nin, nükleer ve kimyasal silah ve balistik füzeyle ilgili teknolojileri karaborsadan satın almayı hızlandırdığını da belirtiliyor.
Kimyasala karşı toz kalkan projesine göre geliştirilen toz sprey, etrafa sıkılacak ya da askerin vücuduna sürülecek. Böylece sıvı ya da gaz kimyasal gazların etkisi sıfıra indirilecek. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından tavşanlar üzerinde yapılan deneyler başarıyla sonuçlandı ve çok yakında üretim aşamasına geçilmesine karar verildi. Üretilen bu toz koruyucu, bir kit halinde erata dağıtılacak. NATO'nun da yakından takip ettiği bu projenin başarısına imza atan Türk bilimadamı Doç. Dr. Tarık Baykara, "Bu toz mineral seramik ve magnezyum silikat esaslı. Vücudun herhangi bir yerine sürüldüğü takdirde 1 dakikada etkisini yok ediyor. Tozları sprey haline getirdik. Emiş gücü en yüksek mertebelere getirilmiş bir toz. Yani herhangi bir gaz ya da sıvı molekülle temas ettiği takdirde anında bünyesine hapsediyor" dedi.
Bilimadamlarının son projesi ise Türk askeri için yeni bir elbise. Son aşamaya gelen bu elbise, kimyasal gazların vücuda girmesini engelleyecek. Bu elbise vücudun nefes almasını içerden dışarıya sağlayacak. Dış arıdan içeriye giren gazları emecek. Burada farklı olarak seramik değil, karbon malzeme kullanılıyor. Bunun için TÜBİTAK'ta karbon mikroküreler üretiliyor. Doç. Baykara, "Bu projemiz tamamlandığında bir numune hazırlanacak. Daha sonra bir bir tekstil firmasıyla anlaşılacak ve üretime geçilecek" şeklinde konuştu.
DÜNYADA SİLAH MERKEZLERİ
Dünyada fabrikalar, deneme alanları ve araştırma merkezleri olarak 40 kimyasal silah merkezi bulunuyor.
Kimyasal, biyolojik silahların bulunduğu ülkeler:
ABD: 6 üretim, montaj, depolama ve yok etme fabrikası, 2 deneme alanı, 2 araştırma merkezi
Rusya: 3 fabrika, 1 deneme alanı, 6 araştırma merkezi
Kazakistan: 1 fabrika, 2 deneme alanı (birisi terk edildi)
Libya: 1 fabrika
İngiltere: 1 fabrika, 1 deneme alanı (kapatıldı), 1 araştırma merkezi
Fransa: 2 fabrika, 1 deneme alanı
Almanya: 2 fabrika, 1 deneme alanı (terk edildi)
Kanada: 1 deneme alanı, 1 araştırma merkezi
Irak: 3 araştırma merkezi (birisi kimya, ikisi biyoloji)
İsrail: 1 araştırma merkezi
KİMYASAL VE BİYOLOJİK SİLAHLAR Hardal gazı, sarin, VX başta olmak üzere büyük tehlike arz eden kimyasal silahlar, uçucu sıvı olma özelliğine sahip. Buharı son derece zehirli olan bu sıvılardan, gözleri, akciğerleri ve deriyi tahrip eden hardal gazı, Saddam Hüseyin tarafından İran askeri birliklerine ve Kürt halkına karşı kullanılmıştı.
Modern asalak öldürücü kimyasal maddelerin türevi olan sarin, göğüste solunum sağlayan kaslarda felç yaparak, soluk almayı durduruyor. Kişi havasızlıktan boğularak ölüyor. 1995'te Japonya'da Aum Tarikatı'ndan olan teröristler, Tokyo Metrosu'nda sarin gazı kullandı. 12 kişi öldpahü ve binlerce insan yaralandı. Sarin gibi VX de organik fosfor grubundan zehirli bir gaz. Almanya'da 2. Dünya Savaşı'ndan önce bulunduğu biliniyor.
Biyolojik siyahlar, bazı mikropların yaptığı zehirlerden oluşuyor. Örneğin Clostridium Botulinum adlı bakterinin yaptığı "Botilismus Toksini" iyi kaynatılmamış konservelerde ve özellikle evde yapılan sucuk ve salamlarda bulunur ve korkunç bir besin zehirlenmesi yapar. Toksin önce göz ve yutma felcine, daha sonra yaygın felçlere yol açıyor. Bu toksin kolayca ve ucuz olarak elde üretilebiliyor. Fakat silah olarak etkileri yüzde 100 değil. Çevreye serpildikten sonra durdurulması olanaksız salgınlar yapabileceği gibi hızla da yok olabiliyor.
Bakteriyolojik silahlar ise insanda hastalık yapıcı mikroplardan oluşuyor. Bunların en iyi bilinenlerinden biri şarbon. Aslında koyun ve sığır hastalığı olan şarbon, insana deri, solunum ve sindirim yoluyla bulaşabiliyor. Biyolojik ve kimyasal silahlar arasında önemli bir fark var. Kimyasal silahlar bir anda çok sayıda insanı öldürebilirken, biyolojik silahlarla çok daha az etkili oluyor. Mikrop veya toksinler cephede bu biyolojik silahları kullananlara da bulaşabiliyor. Ayrıca etkilerinin kesin olmadığı biliniyor. Bu nedenle uluslararası kamuoyu, birinci planda kimyasal silahlar üzerinde duruyor. Soğuk Savaş ödeminden arta kalan kimyasal silahlar, insanları tehdit etmeye ve dünyanın korkulu rüyası olmaya devam ediyor.