Hemen hemen birçok kişinin hayali dünyayı gezip görmektir. Kimileri hayal panolarını oluşturan rotalarını uzun zaman öncesinden hazırlamıştır. Turistlerin büyük bir çoğunluğu gittikleri ülkelerde kültürel değerleri, dokusunu ve yaşam şeklini öğrenmek için şehrin ikonik maddelerini deneyimleyi tercih eder. Gezilecek yerler listesinde mutlaka şehrin kült mimari eserleri yerini alır. İşte şehirlerinde ikonik hale gelen ancak büyük tartışmalara yol açan mimarı yapıları sizler için araştırdık.
Tartışmalar mimari eserlerden önce futbol endüstrisi içinde başladı. 2022 Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesi, yaşanan yolsuzluk ve kara para aklama iddiaları nedeniyle ortalık epeyce gerilmişti. Tartışmaların şiddetlendiği dönemde mimar Zaha Hadid, Doha’daki Al-Wakrah Stadyumu projesiyle ortaya çıktı. Tasarımlarında ağırlıkla akışkan, organik formlar ve geometrik desenlere yer veren Hadid, Al Wakrah projesiyle “kadın cinsel organı” benzetmelerine maruz kaldı.
Sakinlerinden biri tarafından Minoru Yamasaki’nin inşa ettiği “Yeryüzündeki cehennem” olarak isimlendirilen bu toplu konut projesi başarısız olarak görülmüştür. Modern eleştirmenler tarafından hapishane olarak tanımlanan yerleşim, düşük gelirli kullancıları üzerinde geniş çaplı zihinsel sağlık problemlerine sebep olmuştur. Yapılışının üzerinden yirmi yıl geçmeden yerleşime uygun olmadığı gerekçesiyle boşaltılmış ve yıkılmıştır.
Danimarkalı mimar John Utzon’un projesi yarışma seçimleri sırasında jüri üyeleri tarafından reddedilmişti. Jüri üyesi Fin mimar Eero Sarinen sayesinde yarışmaya katılabilmiş ve iki yüzden fazla proje arasında birinci seçilmişti. Reddedilmeyle başlayan proje süreci nefret, kovulmalar, skandal ve aşılan bütçelerle devam etmişti. Öngörülen 18 Milyon Avustralya doları maliyet ve 18 aylık inşaat süreci, yapının karmaşık strüktürü ve Utzon’un işten kovulmasına uzanan mükemmeliyetçiliği sebebiyle, Peter Hall tarafından 16 yıl sonunda ve 102 Milyon Avustralya dolarına tamamlanıyordu.
Eiffel Kulesi 1889 yılında açıldığında Paris halkı tarafından topa tutulmuştu. 19. yy’da Haussman planında ortaya öıkan düşük katlı zarif çatı manzarası aslında metal silüetiyle bir türlü yakıştırılmıyordu. O dönemlerde “Dev bir fabrika bacası” veya “Tamamen trajik bir sokak lambası” diye tanımladıkları kule zamanla Paris’in sembolü haline geldi.
Şikago’daki Woman’s Building, kadınların sanaat ve zaanat konusundaki başarılarına adanmış bir proje olarak 1893’de yapılmıştı. Erkek ağırlıklı komitenin gereksiz olarak niteleyip taş koymalarına ve bazı eleştirmenlerin çekingen, içine kapanık, kırılgan ve kadınsı gibi saçma sıfatlarla karalamaya çalıştığı yapı mimar Sophia Hayden’in önderliğinde, tamamen kadınlardan oluşan bir tasarım ve yönetim ekibiyle hayat bulmuştu.
İspanyol mimar Antoni Gaudi tarafından inşa edilen yapı uzun yıllar süren çalışmaların sonucunda ikonik Roma Katolik Kilisesi haline gelmiştir.