HABER

Düşünce okuma nedir, nasıl yapılır, sonradan öğrenilebilir mi?

İçerik devam ediyor
İçerik devam ediyor

Düşünce okuma herkes tarafından mistik bir olay gibi algılanır ancak öyle değildir. Peki düşünce okuma nasıl yapılır? Doğuştan gelen ve hepimizde var olan bir yetenek olarak değerlendirilebilecek düşünce okuma, hayattaki varlığımızı devam ettirebilmemiz için, karşılaştığımız insanların duygularını, düşüncelerini ve niyetlerini anlayabilmemizdir. Konuyla ilgili merak edilenleri anlatan Neuromarketing Trainer Mert Aydıner, düşünce okuma sonradan edinilebilir mi sorusunu yanıtladı.

Karşımızdakinin düşüncelerini ve hislerini anlayabilmek için, üç tane önemli noktaya dikkat edilmelidir. Bunlardan ilki, karşımızdaki kişiye tarafsız bir şekilde yaklaşmaktır. Yani biz olayları tüm çıplaklığıyla değerlendirebilmek için tarafsızlığımızı korumalıyız. Karşımızdakinde herhangi bir şey aramamalıyız.

Karşımızdaki kişiden gelen sinyalleri zamanında algılayabilmek için anda kalmamız gerekmektedir. Yani tüm dikkatimizle karşımızdakine yoğunlaşmamız gerekir. Kendimizi o ana veremiyorsak sinyalleri kaçırma ihtimalimiz o derece yüksektir.

Aldığımız sinyalleri nasıl okumamız gerektiğini de bilmemiz gerekmektedir. Çünkü tek bir noktadan yola çıkarak herhangi bir varsayımda bulunursak, bu iki taraf açısından da ilişkiye zarar verebilir.

DÜŞÜNCE OKUMA NASIL YAPILIR?

Karşımızdakilerin düşüncelerini okuyabilmek için, her şeyden önce üç basamağı başarılı bir şekilde geçmemiz gerekiyor. Bunlardan ilki, karşımızdakine odaklanabilmek yani anda kalabilmektir. İkincisi, karşımızdaki kişiyi tarafsız bir şekilde dinlemektir. Ona herhangi bir yargıyla yaklaşmamız gerekir. Aksi takdirde yanlış düşüncelere varabiliriz. Üçüncüsü de karşımızdaki kişiden hangi sinyalleri aldığımızı ve bunların hangi anlamlara geldiğini bilmemiz gerekir. Bunun için de ne aradığımızı bilmeliyiz.

Bütün bu aşamaları doğru bir şekilde yerine getirdiğimizde, karşımızdaki kişiyi yavaş yavaş okumaya başlarız. Kişinin bağlam dahilinde ne düşündüğünü, ne hissettiğini ve nasıl niyet taşıdığını, bunun da davranış olarak nasıl karşılık bulacağını rahatlıkla anlayabiliriz.

DÜŞÜNCE OKUMA KÜLTÜRE GÖRE DEĞİŞİR Mİ?

Düşünceleri okuyabilmek için, karşımızdaki kişinin yüz ifadelerini ve beden dilini çok iyi çözmemiz gerekmektedir. Sadece beyana dayalı bir ifade ile yetinmek zorunda kalırsak, bu da bizim için yanıltıcı ve olumsuz sonuçlar doğurabilir. Özellikle gözlerin hareketleri, karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü rahatlıkla gösteren ifadelerdir.

Karşımızdaki kişiye geçmişle ilgili sorular sorduğumuzda gözlerini sol tarafa kaydıracaktır. Gelecekle ilgili bir takım sorular sorduğumuzda bu sefer onu planlayabilmek için sağ tarafa bakacaktır. Duygusal anlamda bir şeyler geçmişten çağrılmaya çalışılıyorsa, bu sefer sol tarafa ve aşağıya bakılacaktır. Gelecekle ilgili bir takım duygular düşünülüyorsa bu sefer sağa ve aşağıya bakılacaktır.

Bu noktada kültürler işin içine girecektir. Batı toplumlarında okumaya sol taraftan başlarız ve sağa doğru ilerleriz. Yani sol öncesi ve sağ sonrasıdır. Geçmişle ilgili bir görüntüyü zihnimden çağırdığımda sola, gelecekle ilgili düşüncelerde sağa bakarım. Doğu toplumlarında ise okumaya sağdan başlandığı için, bunun tam tersi şekilde karşılık bulacaktır. Bir takım kültürel etkenleri de bu şekilde devreye sokmak gerekir.

DÜŞÜNCE OKURKEN KULLANILAN EVRENSEL İFADELER NELERDİR?

Düşünce okurken kullanacağımız 7 tane temel evrensel ifade vardır. Bunlar kişiden kişiye değişmez, çünkü hepimiz insan olarak aynı fizyolojiye ve aynı anatomiye sahibiz. Beynimizde limbik sistem içerisinde bir duyu istasyonu vardır. Bizim gördüğümüz, tattığımız, dokunduğumuz bütün uyaranlar bu istasyonda toplanır. Ondan sonra beyindeki ilgili merkezlere sinyaller gönderir ve davranışların ortaya çıkmasına yol açar.

Gördüğümüz bir objeyi algılamamız, onun ne olduğunu anlamamız ortalama 40 milisaniye sürmektedir. 40 milisaniye içerisinde gördüğümüzü algılayıp, 200 milisaniye içerisinde davranışa dönüştürüyoruz. Bunlar genetik olarak kodlanmış bilgileri de içerir. İlk etapta davranışı sergiler, ondan sonra onun ne olduğunu düşünüp sözel bir ifadede bulunmaya çalışırız.

Temel yüz ifadelerinden ilki de mutluluktur. Karşımızdaki kişinin yüzünde mutlu olduğunu gösteren temelde iki kas vardır. Bunlardan bir tanesi dudak kenarlarındaki kaslar, diğeri de gözlerin kenarlarını kırıştıran kaslardır. Gerçek bir mutluluk ifadesi samimi bir gülümseme ile ortaya çıkabilir. Samimi bir gülümseme için de sadece dudakların oynaması yetmeyecektir.

İkinci ifade kızgınlıktır. Karşımızdaki kişinin kızgın olduğunu, buna göre agresif bir davranış sergileyeceğini, yüzündeki birkaç noktaya bakarak anlamamız mümkün olabilir. Kızgınlığı ortaya çıkaran en net ifade dudakların birbirine bastırılmasıdır. Dudakların ince bir çizgi halini alması ilk işarettir. İkincil işaret kaşların indirilerek ortada birleştirilmesidir. Kan basıncı yükselir, tansiyon yükselir, vücut ısısı artar, kalp atışının artmasıyla daha fazla oksijen alma ihtiyacı duyuyoruz. Bu da burun deliklerinin genişlemesine neden olur.

Üçüncü ifade iğrenmedir. İğrenme duygusu, midemizi bulandıran, hoşlanmadığımız ve bizim için itici olan bir şeyi gördüğümüzde ortaya çıkacaktır. İğrenme duygusunu ayıran tek fark, iğrenme hem insanlara hem de nesnelere karşı olabilir. Bunu ayırt edebilmek için tek bir ipucu ararız. Bu da objenin vücudumuza temas etmesini engellemek için burnumuzu kaldırmak şeklinde bir ifadedir. Yetişkinler bunu çok hafif bir şekilde burunlarını kaşıyarak yapabilirler.

Dördüncü evrensel ifade küçümsemedir. Küçümseme duygusunu iğrenme duygusundan ayıran tek fark, küçümsemenin sadece insanlara ve insanların davranışlarına yönelik oluşudur. Onaylamadığımız bir davranış gördüğümüzde, kıyaslama yaptığımızda, bu kıyaslamalarda kendimizden daha aşağıda gördüğümüz insanları küçük görürüz. Küçük görmeyle ilgili yüzde aranacak ifade de dudağın bir tarafının kaldırılması şeklindedir.

Beşinci evrensel ifade şaşırma ifadesidir. Şaşırma diğer bütün duygular içerisinde en kısa süreyle ortaya çıkan ifadedir. Çünkü şaşırma akabinde başka duyguları getirir. Şaşırma bir geçiş duygusudur, yüzde en az kalan duygudur. Şaşırmayı tanımlayabilmek için yüzde aramamız gereken iki tane sinyal vardır. Bunlardan ilki dudakların oval şekilde açılmasıdır. Kaldırılan kaşlarla birlikte açılan gözler de buna eşlik eder.

Altıncı ifade üzüntüdür. Üzüntü duygusunun ortaya çıkma nedeni, kişinin kaybetmiş olduğu herhangi bir insan, obje vs. olabilir. Kaybettiğimiz şey bizde üzüntü duygusu yaratır. Bu duygunun da yüzdeki yansımasını anlayabilmek için iki noktaya bakmamız gerekir. Bunlardan ilki kaşların aşağı düşüşü, ikinci ifade de dudakların aşağıya düşüşüdür. Aslında bu ifade karşımızdaki insanlara bir yardım çağrısıdır.

Yedinci ve son evrensel ifade de korkmaktır. Korkma duygusunu ortaya çıkaran şey zarar görme endişesidir. Kaygıyla korkuyu birbirinden ayırmak gerekir, çünkü korku ortaya çıkmış olan bir tehdittir, kaygı ise gelecek için endişe yaratan bir durumdan kaynaklanır. Bir şeyden korktuğumuz takdirde bunu yüzümüze iki şekilde yansıtırız, bunlardan ilki irkilme davranışıdır. Bu da yüz ifademizde çok net şekilde görülebilir. Örneğin; önünüze yılana benzeyen bir ip atıldığında, ilk etapta bunun ne olduğunu sorgulamadan irkilir ve bedeninizi geri çekersiniz. Yüz kaslarınız gerilir, gözlerinizi daha fazla açarsınız. İkincisi de altlardan yanlara doğru çekilen dudaklardır. Bunlar korkunun en net ifadesidir.

DÜŞÜNCE OKUMAYI HERKES YAPABİLİR Mİ?

Düşünce okumak, insanların bir çoğunun düşündüğü gibi mistik bir olay değildir. Hepimizin yapabileceği bir şeydir, doğuştan bize verilmiş olan bir yetenektir. Hayattaki varlığımıza devam edebilmemiz için karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini ve nasıl bir niyet taşıdığını bilmemiz gerekir ki onun bizim için bir tehdit olup olmadığını anlayabilelim.

Doğuştan verilen bir savunma mekanizmasıdır. Ancak bunu yaparken dikkat edilmesi gereken üç tane temel nokta vardır. Bunlardan ilki, karşımızdaki kişiye odaklanabilmek yani anda kalabilmektir. Karşımızdaki kişi ne anlatıyor, nasıl davranıyor bunları takip edebilmemiz gerekir. Hepimiz iletişim halindeyken beş farklı kanal kullanırız. Bunlar; yüz ifadeleri, beden dili, ses, kullanılan kelimeler ve iletişim tarzıdır. Hepsi bir bütün olarak bağlam dahilinde ele alınması gereken konulardır. Aradığımız şeyin nerede olduğunu ve oradan aldığımız sinyallerin ne anlama geldiğini bilerek hareket etmeliyiz. Aksi takdirde istediğimiz kadar karşı tarafa yoğunlaşalım, ne aradığımızı ve aldığımız şeyi nasıl okumamız gerektiğini bilmiyorsak, hiçbir şey ifade etmeyecektir.

İkincisi, karşımızdaki kişiden gelen sinyalleri doğru alabilmek ve bağlam dahilinde değerlendirebilmektir. Tek bir şeyden yola çıkarak herhangi bir varsayımda bulunmamamız gerekir. Aksi halde işler iki taraf için de zorlaşabilir. Örneğin; sorguya alınına birisi stres dolayısıyla terleyebilir, burun delikleri genişleyebilir, kısa ve yüzeysel nefes alıp verebilir. Ancak bu onun suçlu olduğunu göstermez, bu sinyalleri direkt bir şeye atıfta bulunarak okumak, beklentiyle yaklaşmak bizi yanlış yerlere götürebilir.

Üçüncüsü de bu sinyalleri okuyabilmenin doğru yollarını, tekniklerini ve tanımlarını biliyor olmaktır.

DÜŞÜNCE OKURKEN DÜŞÜNCESİ OKUNAN KİŞİDE BİR DEĞİŞİKLİK OLUR MU?

Karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini, niyetinin ne olduğunu anlamaya çalışırken yapacağımız gözlemde hassas olmalıyız. Çünkü karşımızdaki kişiye eğer bir önyargı ile yaklaşıp düşünceleri çıkarma çabası içerisindeysek ve bunları bir şekilde karşı tarafa yansıtıyorsak, bu da karşımızdaki kişinin tamamen olaydan kopup konudan uzaklaşıp kendi etrafına bir takım engeller koymasına neden olur. Her şeyden öne doğallığı korumamız gerekir. Karşımızdaki kişiye tarafsızca yaklaşabilmeliyiz. Bunun için kişiye hiçbir şekilde yanlı bir düşünceyle yaklaşmamalıyız.

Kendi zihnimizde daha önceden neticeye bağladığımız düşünceleri haklı çıkarmak için karşı taraftan bir şeyler almaya çalışıyorsak, o zaman bu ilişkiye zarar verme ihtimalimiz artar. Çünkü karşımızdaki kişi de bizim neden böyle davrandığımızı sorgulamaya başlar. Konudan uzaklaşır ve bambaşka şeyler düşünmeye başlar. O düşünceler başka duyguları ortaya çıkarır ve başka türlü davranmaya başlar.

DÜŞÜNCE OKUMA BİR YETENEK MİDİR?

Düşünce okuma, hepimize doğuştan bahşedilmiş olan bir yetenektir. Çünkü hepimiz bu hayatta varlığımızı sürdürebilmemiz için karşılaştığımız insanların ne düşündüğünü, ne hissettiğini, nasıl bir niyet taşıdığını bilmeliyiz. Aksi takdirde bizim için neyin tehlike olup olmadığını ayırt etmek mümkün olmazdı. Doğuştan ve genetik olarak kodlanmış bir şeydir. Ancak bir çoğumuz bunu adlandırmakta zorluk çekebiliriz.

Bir görüşmenin sonunda her şey iyi gitmiş gibi de görünse, kafamızda hala bir takım soru işaretleri olabilir. Bu yaklaşımları hepimiz gün içerisine yaşıyoruz. Bunun temelinde tutarsızlıkları görmemiz yatmaktadır. Konuştuğumuz kişinin yüz ifadesinde, beden dilinde, sesinde ve iletişim tarzında bir takım çelişmeler yakalayabiliriz. Ancak bunları tam olarak adlandıramadığımız ve okuyamadığımız için, soru işareti olarak kafamızda yer ediyor. Fakat bunların ne anlama geldiğini bilirsek, tanımlarını doğru yaparsak o zaman net bir şekilde insanları okuyabiliriz. Kelime kelime olmasa da bağlam dahilinde o insanın nasıl bir niyet taşıdığını çok rahat anlayabiliriz.

DÜŞÜNCE OKUMA SONRADAN ÖĞRENİLEBİLİR Mİ?

Düşünce okuma, yani karşımızdakinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini ve niyetini anlayabilme, hepimizde doğuştan gelen bir yetenektir. Genetik olarak bize kodlanmıştır. Çünkü hayatta varlığımızı sürdürebilmek için karşımızdakinin nasıl bir niyet taşıdığını bilmemiz gerekir. Ancak bazı hususlar vardır ki, dikkati tam olarak toplamayınca, karşımızdaki kişilere önyargı taşıdığımızda, aldığımız sinyalleri okumak için nereye bakacağımızı bilemediğimizde bir takım yanlış yorumlamalar yapabiliriz. O yüzden kendimizi bu noktada geliştirebiliriz.

Örneğin; yetişkinlerde bazı ifadeler daha fazla maskelenmiştir. Bir iş görüşmesinde karşımızdaki kişiye yanıtlamaktan kaçınacağı korkutucu bir soru sorduğumuzda, korku duygusu daha ince bir şekilde ortaya çıkar. Ancak biz dikkatimizi karşımızdakine yoğunlaştırmış haldeysek, muhatabımızın yüzündeki minik bir dudak hareketi onun korktuğunun işareti olarak okunabilecektir.

En Çok Aranan Haberler