Yüzyıllardır süregelen göç hareketlerinin mağdurları çoğu zaman kadın ve çocuklar oluyor. Özellikle insanların istemedikleri halde yaşadıkları toprakları terk etmesine neden olan zorunlu göç günümüzde de devam ediyor. Bu bağlamda göçün değiştirdiği dünya düzeninde kadın, barış ve güvenlik konularını değerlendirmek için uluslararası bir hukuk semineri gerçekleşti.İnsanlık tarihinin her döneminde görülen göç hareketlerinden ‘zorunlu göç’ pek çok insanı istemedikleri halde yaşadığı toprakları terk etmeye zorlamaya devam ediyor. Zorunlu göçlerden en fazla etkilenen taraf kadın ve çocuklar oluyor.Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi bu bağlamda, göçün değiştirdiği dünya düzeninde kadın, barış ve güvenlik konulu bir seminer düzenledi. Üniversitenin Cibali Kampusünde, Uluslararası Hukuk Forumları kapsamında gerçekleşen etkinlik, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şebnem Akipek Öcal’ın açılış konuşmasıyla başladı, İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Kurucu Başkanı Prof. Yakın Ertürk’ün sunumuyla devam etti.SOĞUK SAVAŞ ZORUNLU GÖÇLERİ ARTIRDIİnsanların göç etmesinin pek çok nedeni olduğunu söyleyen İGAM Kurucu Başkanı Prof. Dr.Yakın Ertürk, "Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma bakıldığında zorunlu nüfus hareketi sonucunda ülkesini terk etmiş, iki milyonun üzerinde sığınmacı konumunda Suriyeli var. Burada söz konusu olan kişiler, yaşamlarını sürdürmek için bir yerden bir yere gitme durumunda kalan insanlardan farklı olarak, zorunluluk ve şiddet sebebiyle hayatlarını kurtarmak için yerlerinden olmuştur’’ dedi.Özellikle soğuk savaş sonrasında zorunlu göçlerin arttığına dikkat çeken Ertürk, savaşların niteliğinin değiştiğini belirtti.BM GÜVENLİK KONSEYİNİN KARARI KÜRESEL KADIN HAREKETİNİN BAŞARISIDIR’’Tarihsel olaylara bakıldığında tecavüz, cinsel kölelik gibi olayların her zaman yaşandığını ancak bunların savaş analizlerinde dipnot şeklinde geçmekten öteye gitmediğini vurgulayan Ertürk, "Küresel kadın hareketi savunuculuğu ve ısrarlı çalışmaları sonucunda özellikle 1990’lı yıllarda kadına şiddet konusunda ciddi mekanizmalar oluştu. 2000 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin 1325 no’lu kararı da bunun bir sonucudur’’ dedi.Kararın önemini Güvenlik Konseyinin, BM’nin en temel ve ciddi kurumlarından biri olması olarak dile getiren Ertürk, şöyle konuştu:"Güvenlik Konseyi kadın hakları ile ilgilenmeyen, ciddi güvenlik konuları ile ilgilenen bir kurum olarak düşünülüyordu. Fakat 2000 yılında alınan kararla kadınların çatışma sırasında hem gördükleri mağduriyet hem de çatışma sonrası barışın yeniden inşasına katkısı tanınır hale geldi. Dolayısıyla bu küresel kadın hareketinin bir başarısıdır.’’Güvenlik Konseyi kararı kadar Uluslararası Ceza Mahkemesinin de önemli olduğuna değinen Ertürk, şunları söyledi:"1998’de bu mahkemeyi oluşturan Roma statüsünde tecavüzler, insanlık ve savaş suçu olarak kabul edildi. Bu normatif düzeyde oldukça önemli bir kazanım. Ancak bu kazanımları uygulama noktasında hâlâ büyük sorunlar görüyoruz.’’ULUSAL EYLEM PLANI GEREKLİTürkiye açısından konuyu değerlendiren Prof. Dr. Yakın Ertürk, "Barış için kadınlar hareketi ve son 2-3 yıl içinde örgütlenen yeni kadın grupları 1325 no’lu kararla çalışmaya başladı. Bu Türkiye için çok yeni bir alan. Ancak çok mesafe katedildiği söylenemez. Özellikle Suriyeli kadınlar konusunda çok kayda değer bir girişimden söz etmek şu an mümkün değil. Bu kararın uygulanabilmesi için devletin de karara sahip çıkması ve ulusal eylem planı yapması lazım’’ dedi.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz