Birgün, merhum Bülent Ecevit'in tedavisi sürecine ilişkin verdiği ifadelerin ardından, en büyük direnci ve tehdidi kendi yakınlarından gördüğünü söyledi. ''Bunlardan birisi sayın Rahşan Ecevit'tir.” diyen Birgün şöyle devam etti: "Bu konuda ben, hem üzülerek de söylüyorum; hem büyük tehdidi, en büyük bu konudaki direnci kendi yakınlarımızdan gördük maalesef. Bunlardan birisi Sayın Rahşan Ecevit'tir. O dönemleri beraber yaşadık biz. Beraber neler olduğuna karar verdik, 'evet bu böyle' diye düşünüp ona göre adımlar attık. Ancak ne yazık ki daha sonraki dönemlerde benim bu Ergenekon'da; sadece Ergenekon'da değil 2002 yılından beri ben bunları söylüyorum, ama hiçbir yargı mensubu çıkıp da 'sen ne söylüyorsun' demedi; ta ki Ergenekon süreci başlayana kadar. Ergenekon'da ben ifade vermek için gitmeye kalktığımda, dediğim gibi, Ecevit'in en yakınlarından tepki aldım. 'Niye kaşıyorsun bu olayı, bu olay aslında iktidar partisinin işine yarar' gibi birtakım çok anlaşılmaz, çok temelsiz sebeplerle bana açık karşı koyanlar olduğu gibi çeşitli yollarla da 'aba altından sopa gösterenler' de oldu. Ama benim inandığım ve yaşadığım olaylar vardı. Bunları da Türk kamuoyu bilmeliydi ve eğer mümkünse de bunun failleri bulunup cezalandırılmalıydı. Failler bulunur mu bulunmaz mı bilmiyorum. Ama bugün Türk halkının kafasında Sayın Ecevit'in yaşadığı o döneme ait soru işaretleri halen vardır ve bunun olması da bence çok normal."
'Rahşan Ecevit ile görüşüyor musunuz?' sorusuna ise Birgün, "Yok, son 1,5 -2 senedir görüşmüyoruz. Ergenekon'da ifade verdikten sonra ve Anayasa'ya 'evet' kampanyasına destek verdikten sonra irtibatımız tamamen, siyasi nedenlerden dolayı koptu." ifadelerini kullandı.
"DOKTORLAR, CEVAP VERMELİ: 'NE OLDU DA SAYIN ECEVİT HALDEN DÜŞTÜ, NE OLDU DA BİRDENBİRE DÜZELMEYE BAŞLADI?"
Ecevit'in zehirlenip zehirlenmediği sorusuna cevap verebilmek için Türkiye'nin o zamanki siyasal durumunu çok iyi hatırlamak gerektiğini belirten Birgün, "Birincisi o zaman Amerika'nın Irak'a girme gibi bir hedefi var ve buna karşı duran Türkiye'de bir hükümet var. Hükümetin başında Sayın Bülent Ecevit var. Yapılan tüm görüşmelerde, ikna çabalarında Sayın Ecevit bu konuda geri adım atmamıştır. Artık verilen karar sanıyorum Sayın Ecevit'in olmadığı bir iktidarın Türkiye'de göreve gelmesiydi. Bunun tek yolu da Sayın Ecevit'in iktidardan öyle ya da böyle uzaklaştırılmasıydı. Ben bu konuda küresel güçlerin bir fırsat kolladığını düşünüyorum." diye konuştu.
Ecevit'in hastaneye gitmeden bir gün önce TOBB'da akşam resepsiyonda bir yemek yediğini dile getiren Birgün, o yemekten sonra ertesi sabah Ecevit'in sırtında bir acı ve ağrı olduğunu söylediğini aktardı. Daha sonra bu ağrının bir gaz sıkışması sonucu olduğunun ortaya çıktığını anlatan Birgün, ama o ortaya çıkana kadar da başlarına gelmedik iş kalmadığını vurguladı.
"Ben hiç kimseyi, hiçbir kurumu, hiçbir şahsı asla suçlamıyorum." diyen Birgün, şöyle devam etti: "Türk kamuoyu ve medyanın önünde cereyan eden bir olay var. Sayın Ecevit gaz sıkışmasından hastaneye gitti, ondan sonraki 3 -4 aylık süreçte halden düştü. Merdiven çıkamaz hale geldi, ayağa kalkamaz hale geldi. Ne zaman ki biz çeşitli sebeplerden dolayı tedaviyi kestik, tekrar eski haline hızla dönmeye başladı. Burdaki soru işareti şu: Bu dönemde ne oldu da Sayın Ecevit halden düştü ve sonra ne oldu da tekrar düzelmeye başladı? Yine söylüyorum hiçbir kurumu, hiçbir şahsı, hiçbir doktor grubunu asla suçlamıyorum, ama bu arada bir şey oldu. Bunun ne olduğunu bulmak bizim olduğumuz kadar, yargının olduğu kadar, aslında o dönem görev yapan doktorların da görevidir. Ne oldu da Sayın Ecevit böyle halden düştü, sonra ne oldu da birdenbire düzelmeye başladı. Bu sorunun cevabını bulmak lazım. Ha burda bir zehirleme mi oldu, bir suikast mı vardı, işte bunun cevabı olaya taraflı yaklaşmadan tamamen tarafsız yaklaşarak bulunacak bir soru. Çünkü burda bunun cevabını bulmak en büyük külfet, o zaman tedavi yapan doktorlara düşüyor. Ne oldu da böyle olduğunun cevabını onlar vermek zorunda. Onlar bulmak zorundalar ki ne olduğunu bütün kamuoyu öğrensin."
"ERGENEKON'DA İFADE VERMEYE GİTTİĞİMDE, KAFAMDAKİ ŞÜPHELER CİDDİYET KAZANDI"
Hastanedeki olayların Ecevit'in ölümüne etki edip etmediğine ilişkin bir soruya ise Birgün, "Ben öyle düşünmüyorum. Bu konuda Sayın Rahşan Ecevit'in iddiaları hep 'bizi öldüreceklerdi' yönündeydi. Ben o kadar abartılı düşünmedim, o zaman da düşünmedim. Sayın Ecevit'in vefatı 2006 yılıydı, biz bu olayları 2001 ve 2002 yıllarında yaşadık. Sayın Ecevit'in vefatı tamamen bir beyin kanaması sonucu olmuştur. Sayın Ecevit'in vefatını hastalık dönemine bağlamıyorum." şeklinde konuştu.
Ergenekon davasında ifade vermeye gittiğinde orda net ve bariz şeylerin inkar edildiğine dikkat çeken Birgün, "Doğrusu benim kafamdaki şüpheler biraz daha ciddiyet kazandı. Zaten bu konuda kişisel olarak bir endişem, bir şüphem yok neler olduğuna dair. Ama tabi elimizde belge, bilgi olmayınca bunu açık ifade etmek yargısal yönden bizi sıkıntıya sokabileceğini söyleyebilirim. Ama Ergenekon'da o kadar net, bariz ve çok masumane şeyler inkar edildi ki 'hayır öyle değildir, biz Recai Bey'i tanımayız, muhatabımız bile değildi' gibi oradan bile kafamdaki soru işaretleri daha da güçlendi. Hiç kimseyi yine de açık seçik suçlamayı doğru bulmuyorum. Çünkü bu konuda belge ve bilgi yok. Ancak Türk kamuoyu şunun cevabını bekliyor, benim de beklediğim gibi. Ne oldu da sayın Ecevit birdenbire halden düştü ve nasıl oldu da tedavi kestikten sonra günden güne hiçbir ek tedavi uygulamadan bunun altını çizerek söylüyorum. Çünkü benim arkadaşım da olan Sayın Mücahit Pehlivan da Ergenekon'da ifade verdi. Kendi beyanıdır bu; hiçbir ek tedavi uygulamadan, sadece mevcut ilaçları düzenleyerek, bir kısmını azaltarak, bir kısmını tamamen keserek Sayın Ecevit'in yavaş yavaş düzeldiğini tüm Türkiye gözlemledi. Bu aradaki farkın cevabını yargı verecek veya birileri verecek." dedi.
(CİHAN)