Demir, "MEB'e nakil olan 5 personelden 1'i, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan gelmektedir" dedi.
Eğitim İş Genel Başkanı Veli Demir, "2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı"nı yaptığı yazılı açıklamada değerlendirdi. Eğitim İş Genel Başkanı Veli Demir, 2011-2012 Eğitim-Öğretim yılının eğitim bakımından kaybedilmiş bir yıl olduğunu savunarak, "MEB, uygulamalarıyla eğitimden, bilim ve pedagoji ile ulusal değerleri kapı dışarı etmiş, adeta Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı bir birim haline getirilmiştir. Bakanından bürokratına kadar bankacı ve iktisatçılardan oluşan MEB ticari bir kuruluş mantığıyla yönetilmektedir. Öğretmenleri yetersiz görerek hizmet içi eğitime almak isteyen bakanlığın, öncelikle kendi görev ve sorumluluklarını gözden geçirmesi gerekmektedir" dedi.
Demir, öğrencilerin öğrenmeye değil, sınıf geçmeye ve evlerine zayıfsız bir karne götürmeye koşullanmış durumda olduğunu belirterek, öğrencilerin karnelerindeki kırık notların sadece kendilerine ait olmadığını, kırık not bulunan karnelerin tamamının Ömer Dinçer'e ait olduğunu kaydetti. Cumhuriyetin en köklü kurumlarından olan MEB'in, Cumhuriyetin tasfiyesinin aracı haline getirildiğini savunan Demir, uygulanan eğitim politikalarının Cumhuriyeti tehdit eder hale geldiğini savundu. Eğitimin bilimsel, çağdaş, laik, ulusal, parasız, eleştirel, objektifliği gibi ilkelerin bir kenara bırakıldığını ve belli bir ideolojiye hizmet eder hale getirildiğini kaydeden Demir, sözlerine şöyle devam etti:
"MEB, 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası'nda yer alan "Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda yurtsever öğrenci yetiştirme" görevinden 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile vazgeçmiştir. Eğitim uygulamalarında pedagojik ve bilimsel ölçütler dikkate alınmadan, eğitim siyasi hesaplaşmanın arenasına dönüştürülmüştür. 6287 sayılı Kanun'la getirilen 4+4+4 eğitim sistemi ile 8 yıllık temel eğitim 4 yıla indirilmiş, kız çocuklarının, yoksul çocukların, köy çocuklarının ve engelli çocukların üst öğrenime devam etme olanakları ortadan kaldırılmıştır. Uygulama, çocuk işçiliğini, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığı, sınıfsal ayrışmayı, köy-kent kutuplaşmasını teşvik etmekte, çocukların toplumsallaşarak gelişiminin önünü kapatmaktadır."
-ÖĞRETMENE, ÖĞRENCİYE, VELİYE UMRE UYGULAMASI-
4+4+4 değişikliği ile eğitim sisteminin alt üst edildiğini, sadece imam hatip ortaokullarının önünün açıldığını, Fatih projesinin Kamu İhale Yasası'nın dışında bırakarak yandaşa rant sağlandığını öne süren Demir, "TÜBİTAK ve TÜBA gibi en üst düzey bilimsel kurumlar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlanarak, bakanlığın sıradan iki dairesi haline getirilmiştir. Böylece özerk yapılarına son verilerek bilimsel çalışmaların evrensel boyutta ve ölçütlerde yürütülmesi engellenmiştir. MEB, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın güdümüne girmiştir" dedi. Demir'in açıklamasında şu değerlendirme yer aldı:
"MEB'e nakil olan 5 personelden 1'i, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan gelmektedir. Siyasal iktidarın eğitimi dinselleştirmeye yönelik uygulamaları bununla da sınırlı değildir. Eğitim müfredatı ve okullardaki her türlü uygulamada bunu görmek mümkündür. Kur'an kurslarına giden ilköğretim öğrencilerinde yaş sınırının kaldırılmasının, üniversitelere girişte katsayı uygulamasına son verilerek İmam Hatip Liselerinden mezun olan öğrencilerin avantajlı duruma getirilmesinin, ilköğretim 4. sınıfta bile Arapça'nın seçmeli ders olarak okutulmasının, "Kutlu Doğum Haftası" adı altındaki faaliyetlerin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarıyla aynı haftaya denk getirilerek, gölgede bırakılması, MEB aracılığı ile cemaat liderleri adına yarışmalar düzenlenmesi örneklerden bazılarıdır. Yine Diyanet İşleri Başkanlığı, MEB kanalıyla, yarıyıl tatilinde öğretmen, öğrenci ve velilere 10 günlük umre uygulamasını başlatmıştır."
-"ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLERİN SAYISINI BİRKAÇ YIL İÇİNDE 600 BİNLERE ÇIKACAK"-
MEB'in okullara yeterli ödenek ayırmadığı için, eğitim harcamalarının önemli bir bölümünün öğrenci velilerinden bağış, kayıt parası gibi isimler altında karşılanmaya devam edildiğini belirten Demir, "MEB 2011-2012 istatistiklerine göre ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 98,67, orta öğretimde ise yüzde 67,37'dir. İlköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 98.56, erkek çocuklarının yüzde 98.77'dir. Ortaöğretimdeki okullaşma oranlarına baktığımızda kız çocukları için yüzde 66.14, erkek çocukları için yüzde 68.53 olduğunu ve cinsiyete göre farkın büyüdüğünü görüyoruz" dedi. 2011-2012 verilerine göre, derslik başına ilköğretim okullarında 30 öğrenci, ortaöğretimde ise 31 öğrencinin düştüğüne dikkat çeken Demir, sadece İstanbul'da derslik başına ortalama öğrenci sayısı ilköğretimde 44, orta öğretimde ise 38 olduğunu belirterek, OECD ülkelerinde derslik başına 22 öğrenci düştüğünü vurguladı. Okulöncesi eğitimde 55 bin 883, ilköğretimde 515 bin 852, ortaöğretimde ise 235 bin 814 öğretmen bulunduğunu ifade eden Demir, "MEB 2011-2012 eğitim-öğretim yılında 50 bin 150 ücretli öğretmen görevlendirmesi yapmıştır. MEB'in kendi rakamlarıyla halen 111 bin 529 öğretmen açığı bulunmaktadır. Atama bekleyen öğretmenlerin sayısı 350 bin civarındayken, halen eğitim fakültelerinde 257 bin 738 öğrenci eğitimini sürdürmektedir. Ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısı her yıl artarken, her yıl mezun olanların yarısı kadar bile öğretmen ataması yapılmaması, ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısını birkaç yıl içinde 600 binlere çıkaracaktır" değerlendirmesinde bulundu. Demir, açıklamada şu değerlendirmede bulundu:
"Ulusal bayramlardan sonra Büyük Önder Atatürk ve Ulusal Kurtuluş Savaşına katkı sunan kahramanların isimleri devlet okullarından bilinçli olarak silinmektedir. En ilginç örneği ise Konya merkezdeki Gazi Lisesi'nin adının daha önce Konya Lisesi olarak değiştirilmesi, şimdi de Mareşal Mustafa Kemal İlköğretim Okulu'nun imam hatip lisesine dönüştürülmesi çabalarıdır."
-EĞİTİM HIZLA ÖZELLEŞTİRİLMEKTEDİR-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "öğretmenlerin yıllık izinlerine ve maaşlarına" yönelik sözlerine atıfta bulunan Demir, Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik ve sosyal statüsü en üst sıralarda olan eğitim çalışanlarının, AKP iktidarı döneminde açlık sınırına yakın bir ücrete mahkum edildiğini savundu. OECD ülkelerinde öğretmenlerin ortalama çalışma süresinin bin 652 saat olduğunu belirten Demir, Türkiye'de ise bin 832 saat ile öğretmenlerin en fazla çalıştığı ülke olduğunun altını çizdi. "MEB'in, 652 sayılı KHK ile özür grubuna bağlı yer değişikliklerini yılda bir kez olmak üzere sadece Ağustos ayına almış, ardından itirazlar sonucunda bu yıla özgü olarak Ocak ayında özür grubu atamalarını yapmıştır. Ancak bu konuda da bakanlık ayrımcılık yapmış, özür grubu atamalarında yalnızca eş durumu mağdurlarını dikkate alarak, sağlık ve öğrenim özrünü yok saymıştır. Özür grupları arasında yapılan bu ayrımcılık akla, vicdana ve hukuka aykırıdır" diyen Demir, il içi ve iller arası yer değiştirme isteyen öğretmenlerin unutulduğunu belirtti.
652 sayılı KHK'ya göre MEB okullarının 49 yıllığına kiraya verebileceğini anımsatan Demir, milli eğitime yön veren, milli eğitimle ilgili programların oluşturulmasını, yayınların, ders kitaplarının incelenip değerlendirilmesi konularında etkin olan Talim Terbiye Kurulu'nun, kadrolaşma hareketiyle milli eğitimi özelleştirme ve dinselleştirme aracı haline getirildiğini savundu. Okullarda dağıtılan kitapların politik amaçlara hizmet eder hale geldiğini öne süren Demir, ÖSYM, üniversite giriş sınavına iki hafta kala sınav puanı hesaplamasında değişikliğe gidilerek yeni bir kaosunun kapısının açıldığını belirtti. ÖSYM'nin, ortaöğretim başarı puanını kaldırıp, öğrencinin çıplak diploma puanının 5 ile çarpılarak doğrudan ortaöğretim başarı puanına dönüştürmesinin, öncelikle başarılı okullardaki öğrencilerin bu okullardan ayrılmasına yol açacağına işaret eden Demir, sözlerine şöyle devam etti:
"ÖSYM'nin söz konusu yeni uygulaması, devlet okullarından özel okullara ve cemaat okullarına geçişlere kapı açmaktan öte bir amaç gütmemektedir. Gençlerimizin psikolojisini düşünmeden yapılmış ve onların geleceklerine bir darbe niteliğindeki bu düzenleme AKP'nin özel okulların güçlendirilmesi hedefine hizmet niteliğindedir. Okullarımızda resim, müzik gibi sanat derslerinin haftalık ders saatleri düşürülmüştür. Bir resim ya da müzik öğretmeni maaşını hak edebilmek için 3-4 okul gezmek durumunda bırakılmaktadır. Sanat eğitimini almayarak estetik değerlerden uzak yetişen öğrencilerimiz, sanatın kazandırdığı olgunluk ve incelikten, ruhsal terbiyeden yeterince yararlanamamaktadırlar. Bu durum da okullarda şiddet ortamının doğmasına zemin hazırlamaktadır."
ANKA