Eklem kireçlenmesinin, yaşın ilerlemesiyle birlikte hemen herkesin başına gelebilen ve yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkileyen bir hastalık olduğu belirtildi.
Bursa Acıbadem Hastanesi'nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nadir Şener, "Her insanın vücudundaki eklem yerlerini kaplayan kıkırdaklar gençken ya da daha ileri yaşta bir gün mutlaka aşınacak" dedi.
Bu aşınmanın en sık kalça ve diz ekleminde görüldüğünü sözlerine ekleyen Doç. Dr. Şener, eklem kireçlenmesi ve sertliğinin, genellikle ağrı ve hareket kısıtlılığı gibi şikayetlerle kendini gösterdiğini belirterek, başlıca nedenlerini şöyle sıraladı:
"Romatizmal hastalıklar, ihmal edilmiş kalça çıkığı, iyi tedavi edilmemiş kırıklar ve eklem iltihabı".
Doç. Dr. Şener, hastalığın zaman içinde kişinin hareketlerini, kişisel bakım ve temizliğini yapmasını kısıtladığını, ağrılarınınsa geceleri bile uyutmayacak düzeye ulaşabildiğini ifade etti.
Pek çok sebebi olan eklem kireçlenmesinin risk faktörlerinin başında yaşın geldiğini ifade eden Doç. Dr. Nadir Şener, hastalığın daha çok kadınlarda görüldüğünü, özellikle menopozdan sonra kıkırdak yapısında bozulmalar olabildiğini belirterek, "Menopoz döneminde östrojen hormonu azaldığı için bu hormonun olumlu etkileri de azalıyor. Ayrıca menopoz döneminde kilo alma olasılığı arttığı için bu da eklem kireçlenmesine sebep olabiliyor. Sigara kullanımı, beslenme şekli ve aşırı kilo da eklem kireçlenmesini artıran faktörlerden. Hastalığın oluşumunda genetik bir eğilimin de rolü var, ama bu oran çok yüksek değil" şeklinde konuştu.
Doç. Dr. Şener, genç yaşta eklem kireçlenmesi görülme sebeplerinin başında romatizmal hastalıklar geldiğini belirterek sözlerine şöyle sürdürdü:
"Romatizmal hastalıklar kıkırdağın aşınmasına sebep oluyor. Kalça çıkığı da, kalçaya binen dengesiz yüklere sebep olduğu için erken yaşta kireçlenmeye neden olabiliyor. Kalça çıkıklığı görülen hastalar 30 ila 40 yaşları arasında protez gerektirecek düzeye gelebiliyor. Kötü iyileşen kırıklar, bacaklardaki doğuştan şekil bozuklukları ya da bacak boylarındaki eşitsizlikler de eklem kireçlenmesinin genç yaşta görülme sebepleri".
Yaşa bağlı kireçlenmeninse genellikle 60-70 yaş arasında görüldüğünü söyleyen Doç. Dr. Nadir Şener, eklem kireçlenmesinin bu yaşlar için hemen hemen kaçınılması imkansız bir süreç olduğunu vurguladı.
EKLEM KİREÇLENMESİ NEDİR?
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nadir Şener, insan vücudundaki eklemlerin kıkırdak denen bir tabakayla kaplı olduğunu belirterek şu açıklamalarda bulundu:
"Kıkırdak, üzeri parlak, kaygan ve bulunduğu eklemin kolay hareket etmesini sağlayan beyaz bir tabaka. Bu tabaka, yaş, kilo, düşme ve çarpma tarzı travmalar gibi pek çok dış faktörün etkisiyle aşınarak parlaklığını kaybediyor ve yüzeyi pürtüklenmeye başlıyor. Pürtüklenen yüzeylerse bir süre sonra zımpara gibi birbirini aşındırmaya başlıyor. Zaman içinde iyice aşınan kıkırdak, tamamen yok oluyor ve eklem yerinde kemik kemiğe sürter hale geliyor. Bu durum, kemikte ve eklemde şekil bozuklukları gelişmesine neden oluyor. Bu aşamadan sonra, hastanın ağrısı artıyor, yürüyemiyor ve eklemini hareket ettiremez hale geliyor".
Eklem kireçlenmesinde en sık görülen şikayetleri ağrı, şekil bozukluğu ve hareket kısıtlılığı olarak sıralayan Doç. Dr. Nadir Şener, hastalığın ilerlediği evrelerdeyse hastanın sadece ev içinde hareket edebildiğini, tuvalete bile gitmekte zorlanır hale geldiğini, gece ağrısı nedeniyle uyuyamayan hastanın baston ya da bir destek olmadan yürüyemediğini söyledi.
Eklem kıkırdağındaki aşınma ilk başladığı zaman hastaların genellikle hafif ağrı, eklemlerden ses gelmesi ve şişlikler oluşması gibi şikayetlerle başvurduklarını belirten Doç. Dr. Şener, tedavi yöntemlerini anlattı:
"Biz ilk olarak hastalara korunma yöntemleri tavsiye ediyoruz. Bunlardan ilki eğer hastanın fazla kilosu varsa kilo vermesi gerektiği şeklinde oluyor. Hastanın kaslarını güçlendirmesi için çeşitli egzersizler öneriyoruz. Çünkü hareketlilik azaldıkça kaslar zayıflıyor ve bir süre sonra eklemlere daha fazla yük binmeye başlıyor. Bu da kireçlenmeyi ve kıkırdağın aşınmasını artırıyor. Korunma yöntemleri dışında, hastaya eklem kıkırdağının aşınmasını önleyici ve ağrı kesici ilaçlar öneriliyor. Eklemdeki şişlikler ve ağrılar için önerilen bir başka tedavi de buz. Eğer bu tedaviler hastaya yeterli gelmiyorsa, hastaya eklemin içindeki kayganlığı ve kıkırdağın beslenmesini artırıcı enjeksiyonlar uygulanıyor. Birer hafta arayla 3 kez yapılan enjeksiyonları, 6 ay ile 1 yıl arasında tekrarlamak gerekiyor".
ARTROSKOPİK CERRAHİ GİRİŞİMLER
Bu tedavi yöntemleri sonuç vermediği takdirde artroskopik cerrahi girişimler uygulandığını söyleyen Dr. Şener şu açıklamayı yaptı:
"Eğer hasta tüm bu tedavilerden fayda safında romatizmal hastalıklar geldiğini belirterek sözğlayamıyorsa ve eklemdeki kıkırdak kaybı henüz çok fazla değilse artroskopik cerrahi girişimler uygulanıyor. Artroskopide eklemin içine, kalem kalınlığında boru şeklinde bir aletle giriliyor. Açılan kıkırdaklar temizleniyor, tıraşlanıyor, meniskus yırtıkları alınıyor, eklemin içi yıkanıyor".
Doç. Dr. Nadir Şener, "Eklem kireçlenmesi, geri dönüşü olmayan bir hastalık" vurgulamasını yaparken kıkırdağı eskisi gibi yapmanın, yenilemenin mümkün olmadığını kaydetti. Yapılan tüm girişimlerin hastalığın seyrini yavaşlatmayı ve ağrıyı azaltmayı hedeflediğini belirten Şener, "Eklem kireçlenmesi bir aşınma süreci olduğu için kaybedilen kıkırdak geri gelmiyor" dedi.
Eklem kireçlenmesinin 20 ila 30 yıl kadar seyreden ve yavaş yavaş ilerleyen bir hastalık olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Şener, bu süreç içinde herhangi bir ilaç, enjeksiyon, atroskopik girişim tedavisi ya da fizik tedavi yapılmazsa, hastanın ekleminin günün birinde iş göremez hale gelecek kadar aşınabildiğini, bu aşamadaysa hastaya son çare olarak yapay eklem yani protez takıldığını söyledi.
Şener, oldukça sık yapılan bu ameliyatların başarı oranının yüzde 95 civarında olduğunu belirterek, "Hasta, yapay eklemini vücudun normal bir eklemiymiş gibi yaklaşık 20 yıl kadar rahatlıkla kullanabiliyor. Yapay eklemin bozulması ya da aşınması durumunda çıkartılıp yerine yenisi konulabiliyor" açıklamasında bulundu.
Günümüz tedavi seçeneklerinin, eklem kireçlenmesi şikayeti olan bir hastanın sakat kalmadan, tekerlekli sandalyeye ya da bastona mahkum olmadan yürümesini sağlayacak kadar ilerlemiş durumda olduğunu ifade eden Doç. Dr. Şener, hastalığın her aşamasında tedavi şansı olduğunun altını çizerek "Hasta ne kadar geç gelirse yapılacak cerrahi girişim de o kadar büyüyor ve riskleri de o kadar artıyor. Hastanın bize ağrıları, şişmeleri, eklemden ses gelmeleri başlar başlamaz gelmesi erken tedavi şansı veriyor. Erken tedaviye başlayan hastanın eklem kireçlenmesi iyi kontrol edilirse, ameliyat zamanını geciktirmek ve hatta hastamız ileri yaşlardaysa ameliyata gerek kalmadan hayatını devam ettirmesini sağlamak mümkün" diye konuştu.
AMELİYAT VE SONRASI
Doç. Dr. Nadir Şener, eklem kireçlenmesi ameliyatlarında aşınan, bozulan eklem yüzeyi ve kıkırdağının kesilip çıkarıldığını, onun yerine onun görevini görecek metal, seramik ya da sert bir plastik türünden yapılmış bir yapay eklem yerleştirildiğini belirterek, yaklaşık 1 saat süren bu ameliyattan sonra hastanın ertesi gün ayağa kalkıp eklemin üzerine basıp hareket edebilir hale geldiğini söyledi. Ameliyat sonrası hastanede kalma süresinin 3 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade eden Şener, "Hastanın yaklaşık 1-2 hafta kadar baston ya da tek koltuk değneği kullanması gerekiyor: Bu süre sonunda da bastonu bırakıp normal hayatına devam edecek hale geliyor" dedi.
Her ameliyat gibi bu ameliyatın da riskleri olduğunu söyleyen Doç. Dr. Şener, bu riskleri, protez takılan yerde iltihap gelişmesi, protezin yerinden çıkması, erken aşınması ya da pıhtı (emboli) oluşması şeklinde sıraladı. Şener, yüzde 5 oranında gerçekleşebilen tüm bu risklere rağmen yapay protez ameliyatlarının, ortopedi cerrahisinde en yüz güldürücü sonuçlara sahip ameliyatlardan olduğunu söyledi. Kireçlenmenin en çok kalça ve dizde görülmesi sebebiyle ameliyatların da en çok bu bölgelere uygulandığını belirten Doç. Dr. Nadir Şener, ayak bileği, omuz, dirsek, el bileği ve omurgalara da protez koymanın mümkün olduğunu söyledi.
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Şener, ameliyat sonrasyı.ileşen kırıkl hastanın tüm kontrollerini ve takibini fizik tedavi uzmanıyla birlikte yaptıklarını belirterek görev dağılımlarını açıkladı:
"Protezin sağlığını ve bacağın seyrini ortopedist olarak ben takip ediyorum. Fizik tedavi uzmanı da hastaya, ameliyat sonrası kas güçlendirme ve eklem hareket açıklığını kazandırmayı destekleyecek programları uyguluyor".
Fizik tedavisiz bir protez ameliyatının düşünülemediğini kaydeden Doç. Dr. Şener, protez ameliyatlarının başarısında fizik tedavinin çok belirleyici bir faktör olduğunu dile getirdi. Şener, protezin koyulduğu andan itibaren, hastanın ekleminin yük taşımaya müsait bir duruma geldiğini belirterek hastaların hastaneden tek bastonla kendi başına yürüyebilecek ve merdiven inip çıkabilecek şekilde gönderildiğini, sonrasındaysa fizik tedavinin devam ettiğini söyledi.
Ameliyatın başarısına rağmen protezli eklemde bazı küçük şikayetlerin de devam edebildiğini sözlerini ekleyen Doç. Dr. Nadir Şener, bu şikayetleri şöyle tarif etti:
"Ameliyat sonrası hafif ağrı duymak, çok soğuk havalarda protezin hafif de olsa soğukluğunu hissetmek, çok uzun yol yüründüğünde şişmeler yaşamak mümkün. Ancak hastalar günlük hayatta protezi hiçbir şekilde fark etmiyor".
FİZİK TEDAVİ ÇALIŞMALARI
Bursa Acıbadem Hastanesi Fizik Tedavi Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Orhan Özcan ise cerrahi girişim sonrası uygulanan fizik tedavi çalışmalarından bahsederek temel kuralın, eklem hareket açıklığını kazandırmak, yeterli kas gücünü elde etmek ve hepsinden önce kişiyi ağrısız normal günlük yaşamına döndürmek olduğunu belirtti.
Fizik tedavi sürecini anlatan Prof. Dr. Orhan Özcan, "Ameliyatın ertesi günü hastanede, izometrik egzersizler dediğimiz eklemi hareket ettirmeden kası güçlendirici egzersizlere başlıyoruz. Uygulama süresi yapılan ameliyata göre değişiyor.
Daha sonra eklem hareket açıklığını kazandırıcı hareketler uygulanıyor. Hastanın durumuna göre şişliklere engel olmak için buz uygulanıyor. Sonraki günlerde aşama aşama kası güçlendirici ağırlıklar yardımıyla, kasın gücünü artırmaya yönelik egzersizlere başlanıyor. Eğer her şey yolunda giderse, 2-3 hafta sonra kişi baston ya da başka bir araç kullanmadan yürüyebilir duruma gelebilir" diye konuştu.
Prof. Özcan, ameliyat sonrası ilk 1 ila 2 hafta boyunca hastanın her gün fizik tedavi çalışmaları için hastaneye gelmesi gerektiğini, daha sonra bu sürenin 2 ila 3 günde bir şeklinde azaldığını söyledi. Sözlerini sürdüren Özcan, "Bu sayede hem hastadaki gelişmeler hem de egzersizlerin hasta üzerindeki etkileri takip ediliyor. Hasta normal yürüyüş görüntüsünü kazandıktan sonra tedavisi, kendisine verilen egzersiz programıyla evde sürdürülüyor" dedi.
Fizik Tedavi Rehabilitasyon Uzmanı Özcan, ameliyat olan kişilerin genelde 60 yaşın üzerinde olduğunu ve kondisyonel durumlarını korumak amacıyla bu egzersizleri hayat boyu yapmalarının oldukça faydalı olacağını vurgulayarak "Hastaların iyileştikten sonra da egzersizlere devam etmeleri, bunu bir tedavi gibi değil de bir yaşam biçimi olarak algılamaları ve hayatlarına geçirmelerini tavsiye ediyoruz" dedi. Tavsiyelerine devam eden Prof. Dr. Orhan Özcan, "Fazla kilo almamaya özen gösterin. Travmalardan uzak durmaya çalışın. Egzersi.ileşen kırıklzleri bilinçli yapın. Yüzme ve yürüyüş gibi daha hafif, yaşa uygun, ekleme fazla yük bindirmeyecek ama kasları güçlendirecek egzersizleri tercih edin. Katkı maddelerinden uzak bir doğal beslenme şeklini benimseyin. Kıkırdak kandan değil, eklem sıvısından beslendiği için oldukça sınırlı bir beslenmesi var. Eklem sıvısının niteliği ve içeriği bozulunca kıkırdağın da yapısı bozuluyor. Sigara kullanmayın. Sigara, kıkırdak beslenmesini olumsuz etkiliyor" şeklinde konuştu.