Budur!
Bir dakika! Hemen aklınıza o ünlü felsefe sorusu hikayesi gelmesin. "Budur" deyip bırakmayacağım korkmayın :) Örneklerle anlatacağım şimdi, Bilal'e anlatır gibi...
Şimdi, misal bu yazıyı yazan arkadaşı ele alalım. (Farazi konuşuyoruz tabii ki) Masasının başına oturuyor, açıyor bilgisayarını ve bekliyor sevgili ilhamını. Ama ne gelen var ne giden! Millet de tıkır tıkır yazıyor yazılarını bu sırada. E tabi bizim kız stress oluyor iyice, ne yazsam diye kopya isteyen gözlerle zeki arkadaşına bakan öğrenci gibi arkadaşlarına bakıyor da kimseyle göz göze gelemiyor.
-Tıkandı mı peki?
- Daha değil.
Düşündü taşındı, bir şey bulamadı diyelim yazarımız, hemen pes etmiyor ve not defterini çıkararak önceden aldığı notlara bakıyor, kullanmadığı bir fikir bulabilmek için. Bakıyor, bakıyor, bakıyor... Ve hiç bir şeyi beğenmeyip defteri kapatıyor.
"Ohaa harika bir fikir buldum." cümlesiyle bi anlık bir ampul yanmasından sonra, elektirkler kesilir ve farkeder ki; onu da daha önceden yazmış!
Ama bu da patlak çıkar. Düşünür ve oldukça saçma olduğuna kanaat getirip bundan da vazgeçer.
Tamam artık bu sefer buldum diyerek bir sevinç nidasıyla, ortamı inletirken, fikri duyan arkadaşları tarafından, sevincini kursağında bırakacak olan şu cümleyi duyar; "bu yapıldı!"
- Peki şimdi tıkandı mı yazar?
- Olabilir
"Okumaya değer bir dünya yaratamıyorsan, yaşadığın dünyayı anlat." fikrinden yola çıkarak, içinde bulunduğu durumu yazıya dökmeye karar verir. Ve ortaya böyle yazılar çıkar.
Özet olarak yazar diyor ki; patron valla yeni fikir yok, olsa dükkan senin :(
Muhasebeye uğra çıkışını versinler!
Tüm bu tıkanma sürecinden sonra, yazarımız bir müddet daha yazacak iyi bir şey bulamaz ve kovulur. Sen hem yazı yazama, hem patrona laf at, sonra bekle ki seni çalıştırmaya devam etsinler.
Son yazım bu mu olacaktı! Elveda...