Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık yüzde 52 oyla Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı seçilmesini ve ekonomiye etkilerini değerlendirdi.Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci TRT Haber’de canlı yayında dünkü seçime ve gelecek sürece ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık yüzde 52 oyla Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı seçilmesini Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci şöyle değerlendirdi: “Milletimizin ilk defa oylarıyla seçtiği Cumhurbaşkanımızın öncelikle ülkemize, milletimize hatta tüm dünyaya hayırlı olmasını diliyorum. Bugün ülkemizin tarihi için, Türk tarihi için çok önemli bir gelişmeden sonraki ilk gün. Bugün ayrıca milletimizin oylarıyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı için çok önemli mesajların da alındığı ilk gün. Ölçülü ve çok demokratik bir seçim süreci oldu. Oy oranlarına baktığımızdan ise hakikaten hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek ama içinde çok güzel mesajlar barındırdığına inandığım bir seçim oldu. Zaten son seçimlerde sandığın içine çok güzel mesajlar konuluyor, doğru okuyabilmek çok önemli. Ben bu seçimlerin ve sonuçların hayırlı olmasını diliyorum. Bugüne kadarki demokrasimiz ve siyaset sistemimiz anlamında tartışmaların yaşandığı hatta 1960-71-80, 28 Şubat, 27 Nisan, 17 Aralık, 25 Aralık gibi, 367 garabeti gibi veya parti kapatma gayretleri gibi tüm bunların sebebi olan tartışmaların bittiği bir gün olarak görüyorum ben bunu. Yeni bir dönem olarak görüyorum çünkü bizim sistemimiz çok başarılı ve güçlü iktidarlar üretebiliyor ama iktidar ümidi olan, demokrasi içinde hukuk içinde kendisinin iktidar olabileceğine inanan muhalefeti üretmede sıkıntı yaşıyordu. Onun için zaten 1960’ı 71’i 80’i ve tüm diğer negatif süreçleri yaşadık, çünkü muhalefet iktidar olabilme ümidi olmadığı, bunu kendine yakın görmediği için iktidar olabilmekle ilgili en uygun iklimi hukuk dışı, demokrasi dışı, kirli işlerin peşine takılmakla buluyordu. O yüzden ben bugünden itibaren ki dönemi, halkın oylarıyla seçilen, icranın başı olan yürütmenin başı olan bir cumhurbaşkanlığı döneminden sonra Türkiye’nin yeni bir anayasaya geçişiyle ilgili önemli bir gün olarak görüyorum. Bugünü birçok iyiliğin ve güzelliğin başlangıcı olarak görüyorum ve tekrar hayırlı uğurlu olsun diyorum.”BALKON KONUŞMASI DEĞERLENDİRMESİEkonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Sayın Erdoğan’ın balkon konuşmasına ve bu konuşmada ön plana çıkardığı birlik-beraberlik, 2012’den beri yaşanan ekonomik gelişmeler ve benzeri konular üzerine yaptığı vurgulara ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Sayın Başkanımızın daha doğrusu yeni Cumhurbaşkanımızın konuşmasında çok açık mesajlar vardı. Kaybeden yoktur, kazanan 77 milyondur demesi oy vermeyenler de kazandı, ülke kazandı, demokrasimiz kazandı, dünya standartlarında bir hukuk sistemine doğru yürüyen yeni Türkiye Cumhuriyeti kazandı, 2023’ü hedefleyen yeni Türkiye Cumhuriyeti kazandı, Gazi Mustafa Kemal’in muasır medeniyeti ve daha ilerisini hedef gösteren bütün Türkiye kazandı demesi önemle altı çizilmesi gereken noktalardır. Yeni dönemle ilgili de inanılmaz iyi mesajlar verildi, Mevlana’nın söylediği gibi “durmadan, bulanmadan donmadan akmak lazım. Dün söylenenler dünle gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” Sayın Erdoğan’da balkon konuşmasında tam bunu söyledi aslında, yeni dönemle ilgili çok güzel mesajlar verdi, 77 milyonun cumhurbaşkanıyım, bütün insanlarımızın cumhurbaşkanıyım dedi. Eminim de öyle olacaktır zaten, aksini düşünmek mümkün değil. Ekonomiyle ilgili de son 12 yıllık başarı performansına baktığımız zaman ki Sayın Başbakanımız her alanda bunun en önemli mimarıdır. Nasıl ki geçtiğimiz dönemde ülkemizin geleceği ile ilgili, birlik ve beraberliği ile ilgili, kardeşliğiyle ilgili, demokrasimizle ilgili, milli iradeye olan müdahalelerle ilgili nasıl bir tutum, nasıl kararlı bir duruş sergilediyse; ekonomimizle ilgili de öyle iyi bir duruş sergiledi çünkü Sayın Başbakanımızın da iyi bildiği gibi tam bağımsız bir Türkiye için tam bağımsız, başarılı, muhtaç olmayan, sağa sola el açmayan, kendi ayakları üzerinde duran, kendisi üreten, istihdam sağlayan, büyümesini sürdürülebilir bir şekilde devam ettiren, kültür coğrafyasında edilgen değil etken bir ekonomi olarak varlık gösteren bir ekonomi gerekmektedir. Sayın Başbakanımız bu çizgiyi çizdi ve 12 yıllık bu başarının üstüne artık çok daha rahat gelişme sağlanacaktır. Çok daha rahat bir kalkınma ve büyüme sürecine gireceğiz. Bugüne kadar yaptığımız göz kamaştıran tüm bu başarıları edilgen bir ekonomi olarak sağladık. Yani hammadde ve enerji kaynaklarını başkalarının kontrol ettiği, tüketim alışkanlıklarını ve tüketim ağlarını başkalarının belirlediği bir dünyada, böyle bir coğrafyada bugün itibariyle 36 milyar dolardan 150 milyar dolara geldik. 230 milyar dolarlık milli gelirden 820 milyar dolarlık milli gelire geldik. Dünyanın 17. Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olduk. Müteahhitlik sektöründe bugün dünyada 284 milyar dolarlık iş yapan bir ülke olarak, Çin’den sonra ikinci sıraya yerleştik. Dünyada nükleer teknolojiye sahip olabilen, bunla enerji üretebilen ülkeler arasında ön sıralara geldik. Birçok alanda, alt yapıda, üst yapıda, ulaşımda, eğitimde, sanayide, teknolojide umut veren çok iyi noktalara geldik ama bunu dediğim o edilgen ekonomiyle yaptık. Fasoncu üretimle bu hale geldik. Milli gelirimizi 4 kat artırmamızın yanında milli gelirden alınan AR-GE payını da iki kat artırdık ve toplamda 8 kat reel artışla bu noktaya kadar geldik. Ama yeterli bulmuyoruz. Milli gelirimizden alınan payı yüzde 3’e çıkarmamız gerektiğini biliyoruz. Bugün itibarıyla artık etken ekonomiye geçen, yüksek teknoloji ile bezeli ve kültür coğrafyamızda hammadde ve enerji kaynaklarını kontrol eden, tüketim alışkanlıklarını belirleyen, tüketim ağlarını da kontrol eden bir Türkiye olacak inşallah, yeni cumhurbaşkanımızla önümüzdeki dönemi ben böyle görüyorum.”CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ VE EKONOMİBakan Zeybekci, cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının Türkiye ekonomisi üzerinde öngörülen doğrudan etkilerini de değerlendirerek şu görüşleri kaydetti: “Az öncede belirtmeye çalıştığım gibi edilgen ekonomiden etken ekonomiye geçiş için konulmuş bir takım hedefler söz konusu. Türkiye’nin 2023’te Avrupa’nın en güçlü ilk 3 büyük ekonomisinden biri olmak, 11 bin dolardan minimum 25 bin dolara çıkmak, 820 milyar dolarlık milli gelirden 2 trilyon dolarlık milli gelire ulaşmak, 157 milyar dolardan 500 milyar dolarlık ihracat rakamlarına çıkmak, 150 milyar dolarlık hizmet gelirine ulaşmak gibi çok önemli hedefleri var. Türkiye’nin bu hedeflere ulaşmak için önümüzdeki dönemle ilgili siyasi istikrarını garanti altına alması şarttı ve dünkü seçimlerle bu garantinin sağlandığını gördük. Ve eminim, Sayın Cumhurbaşkanımızın performansıyla ve bundan sonraki ekonomi performansımızla, kalkınma, istihdam, cari açık, ihracat performanslarımızla Türkiye sonraki ikinci dönemi de garanti altına alacaktır. Bu gelişmeler artık kartopu gibi çok daha hızlı şekilde büyüyecektir. Onun için ben bu seçimlerden sonra yakın geleceği ekonomimiz için bir rahatlama dönemi olarak görüyorum. Artık önümüzdeki en az 5 yılı da çok rahat bir şekilde görebiliyoruz ve bu sayede çok önemli gelişmeler sağlayacağız. Çok önemli kalkınmalar, büyümeler, performanslar sağladığımız için de 2023 hedeflerine de elle tutabilecek kadar yakın olacağız. Bunu başardığımız zaman da önümüzdeki on yılı rahat görebilir hale geleceğiz. Bu görebilen, planlayabilen bir siyasi iradeden sonra ise artık hedef 2053’ler 2071’ler diyoruz. Ama bilhassa 2023’e kadar olan bölüm şu an için çok nettir. Türkiye çok doğru bir dönemde siyasi istikrar kararını vermiştir, çünkü şu anda dünyada Kuzey Amerika ve Avrupa dünya ticaretinin yüzde 50’sinin yapıldığı bir coğrafyadır ve şu an TTIP’le dünyanın ekonomik haritası yeniden çizilmektedir. Aynı şekilde Doğu’ya dönersek eğer Amerika, Japonya ve Yeni Zellanda’ya kadar 15 tane Asya-Pasifik ülkesiyle TPP dediğimiz yeni bir ortaklık haritası çizmektedir. Dünya haritasının ekonomik ve siyasi anlamda yeniden çizildiği böyle bir dönemde, Türkiye artık bu sürece çok rahat bir şekilde, önünü görerek ve politik istikrarını sağlamış bir şekilde girmektedir. Bu yönüyle de seçimler öneme haizdir. Milletimiz tüm bu politikaların mimarı olan Sayın Başbakanımıza 30 Martta ve 10 Ağustosta tam yetki verdiğini açıkça göstermiştir. Bundan sonraki dönemin dizaynıyla da ilgili, önümüzdeki dönemde ekonomiyle de ilgili yetki, Sayın Başbakanımıza millet tarafından verilmiştir ve Başbakanımız bu yetkiyi en önemli özelliği olan hem bilimsel anlamda istişare hem de birebir olarak istişare ile tabandan en üst seviyeye kadar yürütülecek istişare politikaları ile en iyi şekilde kullanacaktır.”EKONOMİ YÖNETİMİNDE REVİZEEkonomi yönetiminde revizyon olacak mı sorusu üzerine Bakan Zeybekci, şunları ifade etmiştir: “Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde yapılan Sanayi ve Ticaret Şurası’nda Sayın Başbakanımız gelecekle ilgili, ekonomik performansın devamı yönünde çok olumlu mesajlar verdi. Ama ben şunu belirtmek istiyorum, yeni Cumhurbaşkanımız da olan Başbakanımız genel hatlarıyla yine ekonominin kontrolünü elinde tutacaktır. Bunun için ekonomi kadrolarındaki olası bir değişikliği o kadar da önemli bulmuyorum.”ENFLASYONUN FAİZE ETKİSİTemmuz ayında beklentilerin üzerinde çıkan enflasyon rakamları önümüzdeki dönem faiz indirimlerini nasıl etkiler ve yılsonu enflasyon hedefinin yukarı yönlü revize edilmesi ile ilgili olarak ne düşünüyorsunuz sorularına Bakan Zeybekci’nin yanıtı şöyle oldu: “Temmuz ayı enflasyonu çok daha olumlu yönde olan beklentilerimizin üzerinde çıktı. Bu öngöremediğimiz bir şey değildi ama biz hep belirttiğimiz gibi faizi tehdit olarak gördük çünkü matematiksel açıdan baktığımızda kurdan kaynaklandığı iddia edilen enflasyonun hemen hemen haziran başında sıfırlandığı bütün bu işin içinde olan uzmanlarca beyan edildi. Diğer taraftan vergilerden kaynaklanan yani yılbaşında ÖTV anlamında bir kereye mahsus olarak maliyetlerin üzerinde getirilen vergilerin çekirdek enflasyona katkısı sebebiyle devam eden bir süreçte enflasyon üretmesi ile ilgili endişelerin hemen hemen bittiği sebeplerden dolayı bizim temmuz ayındaki enflasyon beklentimiz düşüktü. Ancak mevsimsel etkilerden ötürü, sözgelimi limonun ya da sivri biberin çok artmış olması nedeniyle suç yalnızca limona sivri bibere yüklenmeye çalışıldı ancak bu tavır konuyu ıskalamaya neden olur. Ana mesele şudur; Türkiye’de bugün enflasyon 9.3 olduğundan dolayı faizler daha fazla düşürülemez mantığını piyasaya pompalamaya çalışanlar var. Bunların bilerek veya bilmeyerek ıskaladığı veya kasıtlı olarak yaptığı bir şey var. Enflasyon temmuz sonu 9.3 dendiğinde bu enflasyon temmuz 2014 sonu ile temmuz 2013 arasındaki 365 günlük geçmiş dönemi kapsamaktadır. Ama faiz dediğiniz zaman bu temmuz 2014 ile temmuz 2015 arasını hedef alır. Geçmiş enflasyonla gelecek faizi eğer siz kıyaslarsanız bu kendinizi kandırmak olur. Hatta içinde iyi niyetin olmayacağını söyleyebileceğim bir noktaya varmak olur. Eğer bir kıyaslama yapılacaksa, faiz ile kıyaslanabilecek bir enflasyon varsa, o da beklenti enflasyonudur. O da 2015 yılı temmuzundaki enflasyondur ve Türkiye’de yüzde 6’lar seviyesindedir. Dolayısıyla bunu bu şekilde kıyaslarsak çok daha doğru bir sonuca varırız. Bu şartlarda bir yıl sonrası için tüketicinin, üreticinin, ticaret erbabının katlandığı faize bakacak olursak bunun da yüzde 13-15 aralığında seyrettiğini görürüz. Beklenti enflasyonunun yüzde 6’lar seviyesinde olduğu bir Türkiye’de reel katlanılan faiz yüzde 13-15 seviyesindeyse ve aradaki fark yüzde 100’e yakınsa bu katlanılabilir bir faiz değildir. Ve bu faiz, doğrudan enflasyon üretir. Bu faiz, doğrudan maliyet enflasyonu üretir. Söylemeye çalıştığımız bu, gelin ne kendimizi ne birbirimizi kandırmayalım. Türk ekonomisi sağlamdır, Türkiye’de cari açık 2014 yılı sonu itibarıyla baktığımız zaman yüzde 6.4 orta vadeli hedefi tuttursaydı, Türkiye başarılı olacaktı. Ben 3-4 aydan beridir bunu söylüyorum. Türkiye cari açıkta 2014 yılı sonu itibarıyla yüzde 6’nın da altına düşecek ve yüzde 5,5 seviyesine yaklaşan bir cari açığa ulaşacaktır. Türkiye, dış ticaret açığında tarihi bir başarı yakaladı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70’ler seviyesine geldi. Onun için Türkiye kapasite kullanım oranlarında, istihdamda, ihracatta, ihracata dayalı üretim seviyesinin artmasında son derece başarılıdır. O yüzden gelin piyasayı önden yönetelim. Piyasayı arkadan takip etmeyelim. Faiz oranlarını piyasanın katlanabileceği seviyelere çekelim. Piyasa şu an bu faize katlanmak istemiyor. Onun için de üretici ham madde stokuna girmiyor, ürettiği malı stoklayacak kadar üretmiyor, toptancı da stok yapmıyor. Bunlar hep maliyet demek ve bu maliyeti temin edeceğiniz yer finans piyasalarına gittiğiniz zaman yüzde 100’e yakın reel faiz yapıyor. yüzde 6-7 oranında faiz ödeyen reel sektör bu parayı kazanmıyor. Onun için faizi piyasanın razı olacağı seviyeye getirmemiz lazım. O seviyeye getirmediğimizde talepte gelebilecek olan en ufak bir oynama bize maliyet enflasyonu olarak yansımaktadır. O yüzden faizlerin inmesi şarttır”.ORTADOĞU'DA YAŞANANLARIN TÜRK EKONOMİSİNE ETKİSİOrtadoğu’da yaşanan sıcak gelişmelerin Türk ekonomisine etkisi ve önümüzdeki dönemde ihracatta bir düşüş olup olmayacağına dair soruya ilişkin Sayın Zeybekci şu yorumda bulundu: “Gerek Suriye’de gerekse Irak’ta çok dramatik bir gelişme yaşamaktayız. Bakarsak kardeş kardeşi, Müslüman Müslüman’ı katlediyor ve bunu Allahu Ekber diyerek yapıyor. Bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Bir an önce aklın hakim olması, dinimizin bize emrettiği Kuran’da yüzlerce yerde bahsedilen aklın devreye girmesi, vicdanla hareket edilmesi gerekmektedir. Dinimiz hiçbir yerde öldürmeyi emretmemektedir. Dinimize göre bir insanı öldüren insanlığı öldürmüş sayılır. Bir insanı kurtaransa tüm insanlığı kurtarır. Hz Peygamberimizin de öğütleri var. Peygamberimiz savaşta esir alınan kafirleri dahi bir Müslüman’a okuma-yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakan bir kişiydi. Muhteşem bir barış, hoşgörü ve anlayış dini olan İslamiyet’te öldürme yoktur. Bir an önce inşallah dinimizin gerçek figürleriyle hareket edilir. Bu durumun bize de çok büyük etkileri var. 1917’de Osmanlı’nın o bölgeyi terk edişinden sonra o coğrafyada üçüncü defa harita yerinden oynuyor, üçüncü defa yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor. Orada bugüne kadar ki ülke sınırlarının hiç biri coğrafik değildi, hiçbiri kültürel değildi, ekonomik değildi. Dolayısıyla bunun sancıları daha devam edecek. Olması gereken yere ulaşana kadar o bölgede çalkantı sürecek gibi gözüküyor. Bir gün o yere gelecek, eğer tarihte en huzurlu olduğu dönemler örnek alınırsa şayet, nereye gelmesi gerektiği de herkesçe anlaşılır diye düşünüyorum. Burada bilhassa Kuzey Irak’ta yaşanan olumsuzluklar bizi etkilemektedir. Haziran ayına kadar bizim ihracatımızın tamamı için ikinci ülke Irak’tı. Bölgeye kayıtlı olarak 12 milyar dolar ama diğer taraftan başka yönlerden Irak’a giren ürünlerimizle birlikte çok daha fazla bir ihracat rakamımız vardı. 12 milyar doları baz alarak ikinci ülke dediğimiz Irak’ta 10 Haziran’dan itibaren terör örgütünün bölgeye egemen olması ile başlayan süreçten önce ihracatımızın tamamı Kuzey Irak üzerinden yapılmaktaydı. Bunun yüzde 30’u Kuzey Irak’ın ihtiyaçları için gönderilmekte, yüzde 70’de güneye Basra ve Bağdat bölgesine gitmekteydi. Söz konusu karışıklıktan dolayı çok büyük bir engel yaşamaya başladık ve en son Temmuz ayı sonu itibarıyla bir önceki yılın aynı ayına oranla yüzde 46 civarında bir düşüş yaşadık. En kötü ihtimalle bu durum yıl sonuna dek devam ederse ihracatımızda 2,5 milyar dolar civarında bir azalma söz konusu olacak. Aynı zamanda Irak hizmet sektörümüz, nakliye sektörümüz için de son derece önemli, buradaki daralmadan dolayı da 500 milyon dolar civarında bir kayıp öngörülmektedir. Ama altını çizerek söylüyorum bu en kötü senaryodur. Ülke olarak biz bu kaybımızı başka yerlerden telafi etmekteyiz. Avrupa Birliği’ne olan ihracatımızın 2013 sonu itibarıyla toplam ihracatımız içindeki payı yüzde 40 seviyesindeyken, şimdi bu oran yüzde 46’nın üzerine çıkmıştır. Bu durum Kuzey Afrika gibi başka ülkeler için de söz konusudur. Dolayısıyla buradan bir telafi söz konusudur ama tabi bunlar olmamış olsaydı ihracattaki büyümemiz çok daha fazla olacaktı. Irak bizim için önemlidir. 24 şehrimiz için Irak birinci ihracat ülkesidir. Toplam yumurta ihracatımızın yüzde 95’ini, toplam beyaz et ihracatımızın yüzde 75’ini, toplam çimento ihracatımızın yüzde 20’sini, toplam demir-çelik ihracatımızın yüzde 15’ini biz Irak’a yapmaktayız. Irak’ın bu şekilde devam etmesi beklenemez çünkü Irak ekonomik olarak Türkiye’ye son derece bağımlı bir ülke. Şu anda düşen ihracatımız bu anlamda ertelenmiş bir taleptir. Ortam biraz düzeldiğinde talepte çok hızlı bir şekilde tekrar artacaktır. Irak’taki durum ekonomimizi eksi yönde etkilemeyecek sadece artımız (geçici bir süre için) biraz düşecektir ama bu da önümüzdeki dönemde normale dönecektir.”
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz