Öğle yemeği arası verilmeden önceki oturumda konuşan Doğan, Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun’ın kovulmasından, POAŞ ihalesine, paşalarla olan ilişkilerinden eski başbakanlardan Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ile olan ilişkilerine dair soruları da cevapladı Emin Çölaşan’ın Hürriyet gazetesinden kovulmasında hiçbir siyasi parti ve askerin, 'bu adamı at' diye bir ısrarda bulunmadığını vurgulayarak, " 'Emin' yönetilemez hale gelmişti, Emin bu gazetenin sahibinin gücü 'bana yetmez' diyordu. Takıntıyı meslek haline getirmişti. Emin’i ben çıkardım, çıkarttığıma da çok iyi ettim. Ben kovdum, herkese de hesabını vermeye hazırım." dedi.
Darbe Komisyonu’ndaki milletvekillerinin sorularından önce genel bir değerlendirme yapan Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, “Medyayı demokrasilerin vazgeçilmez bir unsuru olarak görüyorum. Bir ülkede özgür medya yoksa demokrasi yoktur, demokrasi yoksa özgür medya da yoktur, demokrasi ve medyayı birbirinin zıddı hasmı değil, birbirini tamamlayan besleyen unsurlar olarak görüyorum. Benim varlığım demokrasinin varlığı ile kaimdir.” diye konuştu.
Türkiye’de medya ile siyasi partilerin ilişkilerinin bir türlü istenilen seviyeye gelmediğini kaydeden Doğan, “Darbe dönemlerinde ağır bedeller ödenmiştir. Sahibi olduğum Milliyet 12 Eylül döneminde sorgusuz sualsiz 15 gün kapatıldı, Hürriyet de kapatıldı. Basının sorunları bununla da bitmiyor. Partiler medyayı hasım olarak görebiliyor. Bunu demokrasinin bir cilvesi, zenginliği olarak kabul etmek zorundayız. Siyaset ve medya hasım değil tam tersine birbirini besleyen ayakta tutan temel taştır.” ifadelerini kullandı.
1979’DAN BERİ HİÇBİR SİYASİ PARTİ İLE UZUN VADELİ DOSTLUK İÇERİSİNDE OLMADIM
Medyanın da hata yapacağını ama aile değerleri konusunda asla hata kaldırmadığını belirten Aydın Doğan, “Aile benim için çok önemli. Kişileri eleştirirken işin içine eşlerin çocukların sokulmasını istemem. Bazen hakarete yer verildiği de gerçektir. Ama bu hatalar devam ederse tiraj kaygısını düşünmeden yollarımı ayırırım. Ben sahip olduğum kuruluşların, kendi ayakları üzerinde durmasını temel ilke edindim. Çünkü ekonomik bağımsızlığı olmayan yayın grubu, haber bağımsızlığına sahip değildir. Dünyada iki tip yayın grubu var. Bazıları bir hükümetin, fikrin bir davanın, yanlısıdır bazıları da bağımsızdır. Biz bağımsız gazeteci olmayı seçtik, öyle olmaya çalıştık. Bu yüzden de mesleğe başladığım 1979’dan bu yana hiçbir siyasi parti ile uzun vadeli dostluk veya beraber düşünce içerisinde olmadım. Ya muhalefet ya da iktidardan her zaman eleştiriler aldık. Zor bir tarafı seçtik çünkü.” şeklinde konuştu.
Aydın Doğan, Darbe Komisyonu’nun da geçmişin aydınlatılması açısından önemli gördüğünü, hiçbir konunun karanlıkta kalmaması gerektiğini ifade etti. Yaşar Okuyan ile daha önce yaşadığı bir polemik sorulan Aydın Doğan, “Yaşar Okuyan Beyi milletvekili olmadan önceden tanıyorum, zaten kökeni gazeteciliktir. Bakanken bana geldiği doğru. O gün yanılmıyorsam eşininin Tepebaşı’ndaki otelde bir resim sergisi olduğunu ilgi göstermemizi istedi. Ben de arkadaşlara 'sergi ile ilgilenin' dedim. Yaşar Bey iş yasasını sordu. Niye uğraşıyorsun demedim. 'İş olmayan bir memlekette iş güvencesi yasası çıkartmaya çalışıyorsun' dedim. Benden çıktıktan sonra maalesef bir iki kanalda yazıdan dolayı beni tehdit etti. 'Kur’an’a el basayım' daha ne diyeyim ki. Maalesef istismar etti yakıştıramadım, hala Yaşar Bey'e kırgınım.” dedi.
MİT SPESİFİK OLARAK KULLANDI DEMEDİM
Beyaz TV’de sarf ettiği 'MİT bizi kullandı' ifadelerine açıklık getirmesi istenen Doğan, şöyle devam etti: “Olay nasıl gelişti hatırlamıyorum ama sanırım Fadime Şahin olayı dolayısıyla gündeme geldi. Medyayı emniyetin de MİT’in de hatta birçok haber kaynağınından kullanmış olabileceğini söyledim, kullanmışlardır da. Fadime Şahin olayı nereden alındığını sorduğunda ben de arkadaşlara sordum zannediyorum. Polis telsizinden polis anons etmiş 'gidiyoruz' diye. Gazeteciler de polis telsizinden öğrenmişler. 'Bizi kullanmıştır' diye spesifik bir konu söylemedim. 'Belki bizi kullanmış olabilirler' dedim. Hala basını kullandığı oluyor. Basın da dikkat ediyor buna ama eğer yayıncılık yapıyorsanız haber kaynakları ile de ilişki içerisinde olmak zorundasınız. Kamudan gelen haberleri çok incelemezler. MİT’in, polisin tarafsız olduğunu kabul ederler. Beyaz TV’de söylediğim budur. Beyaz TV’ye de bu konu ile ilgili bağlanmadım. Spesifik 'bizi MİT kullandı' diye bir şey söylemedim.”
BANA HAVADAN SUDAN ŞEYLER SORMAYIN
Kendisine gazeteci Mehmet Baransu tarafından gündeme getirilen, darbe komisyonun 28 Şubat tutuklamalarının önüne geçmek için kurulduğu iddiaları hatırlatılan Aydın Doğan, “Bu komisyonun kurulmuş olmasından rahatsızlık duymuyorum, grup olarak da duymadık. Hatta samimi olarak memnuniyet duyuyorum. Bütün korkum bana hep havadan sudan şeyler sorarlarsa olmaz, 'içine içine girsinler' dedim. ''Siz darbeye yardım ettiniz mi?' 'Askerlerle işbirliği yaptınız mı?', 'O dönemde servetinizde nasıl bir mal varlığı artışı oldu?', 'Nasıl zenginlediniz?', 'İhaleleri nasıl götürdünüz?' onları soracaksınız' diye bekliyorum.” dedi.
ERDOĞAN İLE MEDENİ İLİŞKİ İÇERİSİNDEYİZ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la arasının nasıl olduğu sorulan Aydın Doğan, bu soruya da şu cevabı verdi: “Gayet iyi. Aramızda dostluk, samimiyet, arkadaşlık, ilişkisi yok ama gayet medeni ilişkiler içerisindeyiz. Kendisini görünce gerekli 'saygıyı' gösteririm, o da 'hal hatır' eder. Bir sıkıntım yok. Olduğu zaman da giderim ülkenin başbakanına. Eğer başbakana gidilecek bir meselem varsa giderim. Şu anda bundan birkaç yıl önce kamuoyuna yansımış olan sertlikler şu anda yok."
GAZETELERDEN İSMİMİ ÇIKARMAMI ÇOCUKLARIM İSTEDİ
2010 yılında gazetelerden kendi adını neden çıkarttığı sorulan Aydın Doğan, konuşmasına şöyle devam etti: “O dönemde grubumdaki bütün şirketlerden ayrıldım. Kendimi Doğan Grubu onursal üyesi haline getirdim. Çocuklarım istedi, böyle yaptım. Bir aylık iki aylık karar değildi. Birkaç yılda verilmiş karardı. Halen söz hakkım, imza yetkim yok. O dönemde ailem arasında iş bölümü yaptık. 6 ay evvel de yeniden gazetelere çocuklarımın ismini koyduk. Onun nedeni de yeniden iş bölümü yaptık, çocuklarım arasında. İsmimin çıkartılmasında en ufak siyasi baskı yoktur. Bir siyasi neden yoktur. Zaten nasıl olabilir ki?”
EMİN ÇÖLAŞAN VE BEKİR COŞKUN'U BEN KOVDUM, İYİ Kİ DE KOVMUŞUM
Medya grubundaki bazı gazetecilerin işten çıkartılması konusunda siyasi bir baskı alıp almadığı sorulan Aydın Doğan, şu açıklamayı yaptı: “'Yazarlar çıkarıldı' deyince akla ilk gelen iki tane yazar oluyor. Biri Emin Çölaşan bir tanesi de Bekir Coşkun. Çölaşan’ı ben kovdum. Kızım ve genel yayın müdürü kovmamak için bana 'şöyle yapalım böyle yapalım' diyerek beni uyutmaya kalktılar. Sonunda dedim ki, ikiniz birden gidersiniz. Sonunda İzmir’de Emin’i kovdular. Emin’in kovulmasında hiçbir siyasi parti, askerlerde dahil, 'bu adamı at' diye bir ısrarda bulunmadı. 'Emin' yönetilemez hale gelmişti, Emin bu gazetenin sahibinin gücü 'bana yetmez' diyordu. Takıntıyı meslek haline getirmişti. 'İ Melih', diyerek her yazısında 10 bin dolar ceza ödemeye başlamıştım. 'Emin takıntıyı bırak, kampanya açmayı bırak' dediğimde de 'hükümetin aleyhine yazmayayım mı?' diyorsun dedi. Ben de ağzıma geleni söyledim. Ben sana 'hükümet aleyhinde yazma' demiyorum, burası 'babanın çiftliği değil' dedim. Emin’i ben çıkardım, çıkarttığıma da çok iyi ettim. Ben kovdum, herkese de hesabını vermeye hazırım. Bekir’e hakkımı helal etmeyeceğim. Bekir’in gitmemesi için çok gayret sarf ettim. 'Gel sana İstanbul’da daire alalım' dedim. Emin her defasında bizden götürdü. Bekir öyle bir şey de yapmadı. Çünkü Bekir’e çok para vermişler. Gazetelerden insanlar ayrılır, giderler, gelirler. Bana hiçbir siyasi iktidar ne Turgut Özal ne Süleyman Demirel ne de askerler 'bunları işten atacaksın' demedi. Sadece telkinde bulundukları olmuştur. 'Bekir’e git' demedim. Bir gün telefon etmiştim 'iyi ki varsın demek için' kendisine. Bekir bir yazı yazmıştı 'iyi ki varsın Hürriyet' diye, çok duygusal bir yazıydı. Ben de onu arayıp ‘iyi ki varsın’ demiştim, şimdi de iyi ki yoksun diyorum.
DEVLETTEN NE İHALE ALDIM NE KREDİ ÇEKTİM
Aldığı ihaleler ve kullandığı krediler hakkındaki iddialar hatırlatılan Aydın Doğan, bu konuda kamuoyunun yanlış bilgi sahibi olduğunu savundu. Doğan, “'Eğer 28 Şubatı yani 1996-2000 dönemini' diyorsanız ben o dönemde hiçbir ihale almadım. POAŞ’ı burada açtınız. Tamamen yanlış bilginiz var. POAŞ, TV’de kamuoyu önünde açık artırmaya çıkarıldı. Son olarak iki grup kaldı. Koç ve Şahin grubu. Ben POAŞ’ı ihale ile aldım. 10 grup girdi iki grup kaldı, her şey halkın gözü önünde oldu. '1 milyar 260 milyon dolar' biz verdik. Ben ihalesiz bir şey almadım. İkincisi; kamu bankalarından hiç para kullanmadım. 1990-2000 yılı arasında kamu bankalarından uzak durdum. Nereden çıkarılıyor bilmiyorum. Kamu bankalarının kapısından geçmedim. 2000 yılındaki POAŞ ihalesi yapıldığı zaman bu paranın 500 milyonunu, -ki sistem böyle işliyordu- yarısını ben koydum yarısını İş Bankası koydu. Diğerine de bankalar konsorsiyumu girdi. Akbank, Finansbank, Garanti Bankası gibi bankalar vardı. Bir de Vakıfbank vardı. Ben ısrarla 'çıkarın bunu' dedim. Bir konsorsiyuma herkes girebilirdi. Şu anda Vakıflar Bankası ile çok iyi çalışıyoruz. 'Ne para istesek veriyorlar' ama biz almıyoruz.”
PAŞALARLA BERABER KARAR VERDİ İDDİALARI ŞEHİR EFSANESİ
Eski İstanbul Valisi Erol Çakır ve Çevik Bir Paşa ile evinde görüştüğü iddiaları sorulan Aydın Doğan bu soruya da şu cevabı verdi: “Erol Çakır’la Çevik Bir’in bizim evde olduğunu samimiyetle hatırlamıyorum ama Çevik Paşa ile 'ailecek görüşür' müydüm. Emekli olduktan sonra görüştüm, olmadan görüştüğümü bilmiyorum. İstanbul'da birinci ordu komutanları ile mesleğim dolayısıyla Cumhuriyet Bayramları'nda resepsiyonlarda tanışırdım. Genellikle birinci ordudan gelenler de genelkurmaya geldiklerinden genelkurmaydakilerle tanışırım. Özkök’le, Karadayı ile Başbuğ ile görüşürdüm. Ama bu görüşmenin suç olduğu veya 'bir gazete sahibinin askerlerle görüşemez' diye bir şey olduğunu da kabul ediyorum. Beraber oturdunuz, beraber karar verdiniz. Bunlar şehir efsanesi. Böyle bir şey olamaz”
MESUT YILMAZ VE TANSU ÇİLLER İLE İLİŞKİLERİNİ ANLATTI
Aydın Doğan, eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ile olan ilişkilerini ise şöyle anlattı: “Benim 'Mesut bey ya da Tansu hanımı desteklemem' diye bir şey yok. Olay şundan kaynaklandı. Sabah gazetesi Tansu Hanım'ı desteklemeye başladı. Bizimle de rekabetini devam ettiriyordu. Biz de 'Tansu hanıma karşıydık.' Çünkü Tansu hanımın Amerika’daki mal varlığını yayınlamıştık. Tansu hanıma karşı olduğumuz için değil. Gazetecilik yaptık. Hatta o gazeteyici taltif ettik. O haberden sonra Tansu hanımla aramızda 'limoni, hasmane' demeyeyim ama bir gerilim oldu. Ben kendimi birden bire bunun içerisinde buldum. Dinç Bilgin Grubu da 'Tansu hanımı' destekler oldu. Biz Tansu hanıma karşı olduğumuz için 'Mesut beyci' olmak durumunda göründük. Bana Canan Barlas söylemiş 'ihaleleri kredileri götürdüler' diye. Ben Refahyol iktidardayken İstanbul enerji dağıtımı ihalesine girdim ve 'birinci ben oldum.' Öyle biliyordum. Tam o günlerde iktidar değişti, Mesut bey geldi. Mesut bey beni 1,5 sene oyaladı ve iptal etti sonunda. Ben ne Mesut beyden ne Tansu hanımdan ihale aldım. Mesut beyle dostluğum var mıydı? Vardı. Aram iyi miydi? İyiydi. Ama Mesut beyin hükümetinin devrilmesinin en büyük etkenlerinden birisi Türk Ticaret Bankası olayıdır. Bu olayı benim gazetecilerim çıkardı. Birisi burada oturuyor birisi de Sedat Ergin. Benim arkadaşlarım Mesut’un hükümetini devirdi. 'Onunla arkadaşız' diye babam olsa korumam o haberi. Bunlar yakıştırmadır. Siyaseti dizayn ediyor. Ben siyaseti dizayn etmiyorum. O dönemin siyasetçileri beni kendi denetimleri altına alamadıkları için beni yıpratmaya çalıştılar. Devlet kredisi ne demek. Ben Türkiye’de 20 bin adam çalıştıran yılda 1,5 milyar dolar vergi veren bir grubum. Bunlar benim zoruma gidiyor. Aldığım 'evet hatadır POAŞ ihalesi' belki. Ama Koç alacak ona rahat, Ayhan Şahenk, Sabancı alacak ona rahat. 'Senin medyan var sen alamazsın' diye devlette ben onlardan daha mı etkiliyim. Bana sorarsanız onlar benden kırk defa daha etkili.”
SİYASETİ BEN NİYE DİZAYN EDEYİM
Siyaseti kendisinin dizayn ettiği iddialarını reddeden Aydın Doğan, “Siyaseti ben niye dizayn edeyim, siyaset kendisini dizayn eder. 28 Şubat döneminde hiçbir zaman bizim 'askerler yönetime el koysun, askerlerden yana olalım' diyemeyiz. Askerler geldiği zaman beni 80 ihtilalinde Recep Ergun Paşa, Bülent Ecevit’in 'Arayış' dergisini çıkarıyorum diye ‘hapse atarım’ dedi. Ben yayınlıyorum 'siz yasaklayın' dedim. Askerin olduğu bir rejimde demokrasi olmaz, demokrasinin olmadığı yerde 'yayın olmaz.' Benim başka işlerim de var ama ana işim yayıncılık. Eğer yayıncılık hakkıyla yapılırsa 'doğru iştir.' Para da kazandırır ama yayıncılık yaparken 'devletten bankadan bir şey götüreyim' derseniz uzun ömürlü olmazsınız. Türk basınında 33-34 yıl kesintisiz gazete sahipliği yapan tek adam benim. Aileden gelmiyorum. Aileden gelenler hiç bu kadar uzun süre kalmadı. Bir zamanlar aileden gelenler yayıncı olurdu, taşradan gelenler olamazdı. Ben Kelkit’ten geldim, oldum. Öğleden sonra didik didik sorun anlatayım her şeyi…”
Ardından oturum saat 13.30'da tekrar başlamak üzere ara verildi. Aydın Doğan ifade vermeye gazeteciler Enis Berberoğlu ve Metehan Demir ile birlikte geldi.
(CİHAN)