ANKARA(ANKA)-Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), Nükleer Enerji Yasası'nı Cumhurbaşkanı Sezer'e şikayet etti. Mühendisler, Sezer'e, Türkiye'nin nükleer enerjiye ihtiyacı olmadığını ve yasanın "gayri ciddi" olduğunu anlattı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bugün Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Kemal Ulusaler'in kabul etti. Ulusaler, ANKA Ajansı'na yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Sezer'e Türkiye'nin enerji politikalarıyla ilgili bir rapor sunulduğunu söyledi. Ulusaler, görüşmede dünyanın ve Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı enerji sorunuyla ilgili bilgi aktarıldığını ve bu süreçte Türkiye'nin ne yapması gerektiğinin iletildiğini kaydetti. Ulusaler, Türkiye'nin nükleer enerji dışında bir çok alternatifinin bulunduğunun görüşmelerde vurgulandığını belirterek, konuyla ilgili potansiyelin ne olduğunun, 20 yıllık bir projeksiyonun oluşturulması gerektiğinin anlatıldığını söyledi. Ulusaler, "Yaklaşık 25 dakika süren görüşme bizim için olumlu geçti. Gerekli açıklamaları net bir şekilde anlattık" diye konuştu.
Hükümetin apar topar Meclis'ten geçirdiği ve Köşk'te onay bekleyen Nükleer Enerji Yasası'nın "gayri ciddi" olduğunun Sezer'e aktarıldığını vurgulayan Ulusaler, karayollarıyla ilgili yasa bile 38-40 sayfa iken, Türkiye'nin geleceğini etkileyecek bir nükleer yasasının 4 sayfa olmasının yasanın zayıflığını gösterdiğini belirttiklerini ifade etti. Yasayla "başka şeylerin amaçlanmış olabileceği" konusunda Sezer'in uyarıldığını belirten Ulusaler, yasayla ilgili olarak ayrıca Enerji Piyasası Kurulu'nun konumunun ve fon probleminin aktarılığını söyledi.
YAPILAN DÜZENLEMELER YETERSİZ
EMO Cumhurbaşkanı Sezer'e ayrıca bir de rapor sundu. Raporda, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi İle Enerji Satışına İlişkin Yasa'nın, Türkiye'nin nükleer santral konusunda ne kadar yetersiz ve böyle bir santralin yaratacağı sorunlara karşı yönetim birimlerinin ne kadar duyarsız olduğu belirtildi. Raporda, şöyle denildi:
"Yasa, bir nükleer tesis için gerekli olan düzenlemeleri içermekten uzak, yalnızca böyle bir uygulamaya yasal dayanak getirmeye yönelik olduğu anlaşılan özensiz ve anlaşılmaz bir metin konumundadır. Alelacele hazırlanan ve bir yetki yasası görünümündeki bu metin, Hükümetin nükleer santral kurulması yönündeki aşırı isteğine yönelik de kuşkular uyandırmaktadır. Yeterli hukuksal ve teknik altyapı hazırlanmadan nükleer santral yapımına başlanmak istenmesinin altında yatan gerçeğin ne olduğunu, Yasa'nın gerekçesinden de anlamak olanağı bulunmamaktadır. Ülkemizdeki zengin doğal kaynaklardan daha az yatırımla ve yeterince elektrik üretme olanağı bulunurken, yatırım maliyetleri yüksek ve işletme güvenliği büyük risk oluşturan tercihe böylesine hazırlıksız yönelmenin, nükleer lobilerin faaliyetlerinin bir sonucu olduğunu düşündürmektedir."
Yasayla nükleer faaliyetlerin düzenleme ve denetleme işlemleri için başka bir kurumun kurulmasının öngörüldüğü ve bu kurum oluşturulana kadar, gerekli önlemleri almakla TAEK'in görevlendirildiğine işaret edilen raporda, TAEK'in, bir nükleer santral sürecini yönetecek birikime ve yeterli personele sahip olmadığı vurgulandı. Santral kurmasıyla ilgili teknolojik ölçütlerin net olmadığının anlatıldığı raporda, şirketlerin santrali işletirken tabi olacakları düzenlemelerin olmaması durumunda teknik sorunlara ve kazalara da davetiye çıkarılacağı ifade edildi.
Raporda, nükleer bir kazaya karşı gerekli önlemler alınmadan nükleer santral yapılmaması gerektiğine işaret edilerek, önlemlere yönelik yasa, yönetmelik ve standart şeklindeki düzenleyici belgelerin oluşturulması zorunlu olduğu anlatıldı. Raporda, TAEK'in yetersizliği nedeniyle, düzenleme ve denetleme faaliyetlerinde yabancı uzmanların rol almalarının dışa bağımlılık oranını artıracağı ve ulusal bir politika izlenmesini de olanaksız kılacağı vurgulandı.
Raporda, yasada, "nükleer yakıt, radyoaktif madde veya radyoaktif atık taşınırken veya santralde bir kaza olması durumunda, nükleer enerji alanında üçüncü kişilere karşı sorumluluğa ilişkin Paris Sözleşmesi ve diğer ulusal ve uluslar arası mevzuat hükümleri uygulanır" denildiğine işaret edildi. Bu kapsamda zararlardan doğrudan ilgili ülkenin sorumlu olmasının öngörüldüğü anlatılan raporda, "Yasada hiçbir güvenlik önlemine yer verilmezken, Paris Sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağını belirtmesinin hiçbir anlam ve önemi bulunmamaktadır. Bir kaza sonucunda üçüncü kişilerin zararlarının tazminine yönelik olarak da, ülkemizin kendi iç hukukunda özel hükümlere yer verilmesi gerekirken, ülke vatandaşlarının ulaşması ve anlaması güç bir uluslar arası sözleşmeye atıfta bulunulması, mevcut iktidarın nükleer duyarsızlığını sergilemektedir" denildi.
RADYASYONDAN KORUNMAK İÇİN DÜZENLEME YOK
Güvenlik önlemleri yanında, radyasyondan korunmaya yönelik de hiçbir düzenleme bulunmadığı vurgulanan raporda, radyasyondan etkilenme riskinin son derece artacağı bir ortamda, gerek halkın eğitilmesi, gerek çevrenin korunması ve gerekse sağlık önlemlerinin alınması yönünde hiçbir kural bulunmadığı vurgulandı. Türkiye'nin deprem riski yüksek bir ülke olduğuna dikkat çekilen raporda, bu riskin yanı sıra bir de nükleer tehdit altında yaşamayı öğrenme zorunluluğu doğacağı ifade edildi.
LİSANSLAMA BELİRSİZLİĞE TERK EDİLDİ
Raporda, EPDK'nın bağlı olduğu mevzuat içerisinde, nükleer santral yapımı ve işletilmesine yönelik herhangi bir düzenleme bulunmadığına dikkat çekilerek, "şirketlere hangi kriterlere göre lisans verileceği" sorusu yöneltildi. Raporda ayrıca yasayla birlikte TAEK'ın yektilendirildiği ve bu çerçevede hangi kurum neyi yapacağının belirsiz olduğu vurgulandı.
ATIKLAR İÇİN FON SORUNU
Santralin faaliyeti süresince oluşacak atıkların taşınması, depolanması ve bertaraf edilmesinde masraflar için fon oluşturulmasının öngörüldüğüne işaret edilen raporda, fonun oluşturulması ve idaresine ilişkin usul ve esaslara yasa düzeyinde yer verilmesi gerekirken, bu husus tamamen idari birimlerin yetkisine bırakıldığı vurgulandı. Raporda, fonla ilgili olarak "İdari karara bağlanamaz ve zaman içerisinde ilgili idarenin keyfi tutumuyla değiştirilebilme riskine terk edilemez" denildi.
NÜKLEER SANRALİ KİM KURACAK
Yasa'daki önemli eksikliklerden birinin de, santrali yapacak-işletecek şirketlerin seçilmesi süreciyle ilgili olduğu belirtilen raporda, santrali yapacak şirketin aynı zamanda işletecek şirket olup olmayacağının da belirsiz olduğu ifade edildi. Diğer yandan bu seçimin bir "ihale işlemi" olmayacağının anlaşıldığı kaydedilen raporda, "Kamu-özel işbirliği yolunun açık tutulduğu göz önüne alınırsa, yalnızca enerji satış fiyatı üzerinden belirlenen şirketle kamunun nasıl ortaklık kuracağı anlaşılamamaktadır" ifadelerine yer verildi. Raporda ayrıca, nükleer santral kurulması için nasıl bir yöntem izleneceğinin bile belirsiz olduğu vurgulandı.
ALIM GARANTİLERİ YENİDEN GÜNDEMDE
Raporda, yasada elektrik perakende satış lisansına sahip dağıtım şirketlerine ve TETAŞ'a nükleer santralde üretilecek elektrik enerjisinden belirli oranda alım zorunluluğu getirdiği ve bu alım zorunluluğu 15 yıl olduğu kaydedildi. Yİ ve YİD sözleşmelerinden sonra, bir de nükleer santral nedeniyle alım garantili elektrik üretiminin söz konusu olacağı belirtilen raporda, kullanılacak yakıtın dışa bağımlı olması gerçeği karşısında, elektrik enerjisi alanında yeni bir dışa bağımlılığın ortaya çıkacağı vurgulandı. Raporda şu ifadelere yer verildi:
"Nükleer yasası, nükleer alanında çevreyi, yurttaşları ve kamu idaresini koruyucu hiçbir önleme yer vermezken, Anayasa'da bu konularda devlete verilen görevleri görmezden gelen ve şirketlerin yatırım yapmasını teşvik etmekten ibaret hükümlerden oluşmuştur. Düzenleme bu haliyle ülkemizin bir nükleer santral sürecini gerektiği gibi idare etmekten uzak olduğu gerçeğini belirgin şekilde gözler önüne sermektedir."