HABER

En iyi felaket filmleri

En iyi felaket filmleri

Felaket günü herkesin en merak ettiği şeylerden biri. Bunu sinemada kullanmamak olmaz. En iyi felaket filmleri geçtiğimiz günlerde sinemaseverlerin oylamasıyla seçildi. İşte liste...


Spielberg'in gözdesi kadın yönetmen Mimi Leder, "Barışçı/The Peacemaker"dan sonra ikinci filmi "Derin Darbe" ile karşımızda. Bu pahalı felaket filminde, dünyaya çarpmak üzere olan dev bir kuyruklu yıldızı uzayda durdurmak için çalışmalara başlayan insanoğlunun, teknolojinin yardımına karşın çaresiz kalmasını ve bu kıyamet tehlikesine karşı mücadelesini anlatılıyor. Derin Darbe, görkemli özel efektlerini sona saklayarak, insanoğlunun dramını yansıtmayı tercih ederek kalabalık bir karakter katoloğu yaratıyor. Ruslar ile güçbirliği yapan ABD yetkilileri, herşeye rağmen kuyruklu yıldızı durduramayınca bu kez Nuh'un Gemisi örneği ancak kısıtlı sayıdaki bir insan topluluğunu (1 milyon kişi) özel hazırlanmış bir barınağa yerleştirmeye başlıyor. İnsanlığın sonu gelecek mi, yoksa yaşlı dünyamız bu felaketi de atlatmayı başaracak mı?


İngiltere'deki bir araştırma enstitüsünden yeni bir virüs sızar. Kan yoluyla çok hızlı bir biçimde yayılan bu virüs, birkaç saniye içinde etkisini göstermekte ve vücuduna girdiği kişilerde bitip tükenmeyen bir şiddet ve yok etme arzusu yaratmaktadır. 28 gün içinde tüm ülkeyi pençesine alan virüsten etkilenmeyen bir grup insan, daha iyi bir gelecek için bu virüse karşı mücadeleye başlar; ancak hiçbiri yaşamlarını tehdit eden tek tehlikenin bu ölümcül virüs olmadığının farkında değildir.


The Abyss önceden de karamsar gelecek tasarımlarına filmlerinde (Terminator, Aliens) çokça yer veren James Cameron'ın geleceğin dünyası ve uzay maceralarından "şimdiki zaman"a dönerken bilim-kurgu tecrübesini beraberinde getirdiği ve "gerçek dünya"ya uyguladığı çarpıcı bir yapım.


New York’taki bir barda kulakları sağır eden bir gürültü duyulur, bardaki kargaşa sırasında davetliler merdivenden aşağıya kaçmaya çalışırken New York caddelerini alev alev yanan yıkıntı ve enkazlar kaplar. Ardından Manhattan tarafında şiddetli bir patlama olur, Özgürlük Heykelinin kafası tıpkı dev bir top güllesi gibi caddeye çarpar. New York’a düzenlenen bir canavar saldırısına tanıklık eden insanların öyküsü.


Yönetmen Hubert Sauper, Darwin'in Kabusu / Darwin's Nightmare için "yeni dünya düzeninin ironik ve dehşet verici alegorisi" diyor. Ve ekliyor: "'Darwin'in Kabusu'nda silah ticaretinin varlığını balık ticaretine, balık ticaretinin varlığını da savaşa borçlu olduğunu göstermek istedim. Kendimi gazeteci olarak değil, film yönetmeni olarak görüyorum. Afrika'da savaş, fuhuş, açlık, AIDS, sokak çocukları gibi sorunlar olduğunu söyleyen ben değilim." Sauper'in küçük bir el kamerasıyla çektiği film, kısa sürede sinema tarihinin en sarsıcı belgesellerinden biri olarak kabul gördü...


The Day After Tomorrow (2004)

Dünya, doğanın gazabına uğramaktadır. Şiddetli kasırgalar Los Angeles'ı haritadan silmiş, Yeni Delhi karlar altına gömülmüş, Tokyo devasa dolu yağışıyla yıkılırken New York ani iklim değişikliği ile dev dalgaların tehditi altında kalmıştır. Bir iklim bilim uzmanı olan Jack Hall, dünyayı, küresel ısınmanın tetiklediği bu felaketten kurtarmak için çözüm arayışındadır.


Televizyonculuk tarihinin muhtemelen en unutulmaz anlarından biri 1937 yılında Alman hava balonu LZ 129 Hidenburg'un patlayış anı ve bunu izleyen Herbert Morrison'un ağzından çıkan "ah insanlık" yorumudur. Bu patlama o zamanlar 35 kişinin ölümüne sebep olmuştu. Olaydan 30 yıl sonra film yapımcısı Robert Wise 1974 yılında olayı revize ederek senaryolaştırdı ve The Hidenburg ismiyle beyazperdeye aktardı.


Amerika'nın bağımsızlık günü olan 2 Temmuz'da dünyanın her yerinde komünikasyon araçlarının hepsi garip bir şekilde etkileniyorlar. Ordu tarafından dünyaya yaklaşmakta olan çok büyük nesnelerin buna sebep olduğu öğreniliyor. Önce meteor olarak düşünülen nesnelerin daha sonra büyük uzay gemileri olduğu ortaya çıkıyor. Uzaylılarla haberleşme çalışmaları olumsuz çıkınca eski bir bilim adamı olan David Levinson (Jeff Goldblum) bu gemilerin kısa bir süre içinde dünyanın belli başlı yerlerine saldıracaklarını ortaya çıkarıyor. 3 Temmuzda bu saldırı gerçekleşiyor. Hayatta kalan insanlardan bir kısmı 51.Bölge diye anılan devletin yıllar evvel düşmüş olan bir uzay gemisini sakladığı rivayeti dolaşan bölgeye gidiyorlar. Amerika Başkanının (Bill Pulman) herkesi birleştirip uzaylılara karşı savaş açmasıyla 4 Temmuz günü artık sadece Amerika'nın özgürlük günü değil, bütün dünyanın özgürlük günü olacaktır.


Jilet haline getirilmek üzere hurdaya gönderilmeden önceki son yolculuğuna çıkan dev yolcu gemisi Poseidon'un yorgun bedeni, çok zorlanınca yılbaşı gecesi denize yenik düşer. Alabora olan gemi su almaya başladığında, bir papazın örgütlediği hayatta kalanlar yaşam mücadelesine başlar. Kazazedelerin kurtulmak için tek şansı, şimdi tersyüz olmuş ve giderek su alan geminin derinliklerinden deniz seviyesinin üzerine doğru imkansız bir yolculuğa çıkmaktır. Geminin labirent gibi dehlizlerinde yaşam savaşı grubun pek uyumlu olduğu ise söylenemez: başı çeken bir papaz, İsrail'deki torunlarını görmeye giden yaşlı bir çift, bir tüccar, New York'lu bir dedektif ile eski bir fahişe olan karısı, iki çocuk, ünlü bir şarkıcı ve bir garson...


1974 yapımı The Towering Inferno Türkçe'ye Gökdelende Panik olarak çevirildi. Aksiyon, gerilim türündeki filmin yönetmen koltuğunda John Guillermin ve Irwin Allen oturuyor.


)

Andrew Stanton’un yönettiği ve Fred Willard, Jeff Garlin ile Ben Burtt’un oynadığı ve seslendirdiği "Vol.İ" (Wall-E) nin serüvenlerini anlatan bilgisayar animasyonu kozmik komedi macera ile izleyiciyi galaksiler arası yolculuğa davet ediyor. Gezegenimizi temizlemek amacıyla üretilen robot Wall•E, yapayalnız yaşadıktan sonra, Eve adlı bir arama robotuyla karşılaşınca hayatına yepyeni bir anlam gelir. Bugüne kadar hiç hayal edilmemiş yepyeni bir vizyon sunan animasyon filmde sevimli robotumuz Wall•E’ye, aralarında bir yavru hamamböceği ile hepsi bozuk ve birbiriyle uyumsuz robotlardan oluşan kahramanlar ekibi gibi eğlenceli karakterler eşlik eder.


Ray Ferrier (Tom Cruise), eşinden yeni boşanmış bir liman işçisidir. Eski karısından (Miranda Otto) olan iki çocuğuyla iletişimi iyi olmadığı için mükemmel bir baba olduğu söylenemez. Eski karısının yeni eşiyle birlikte kısa bir tatile gitmesi üzerine oğlu Robbie (Justin Chatwin) ve küçük kızı Rachel'ı (Dakota Fanning) hafta sonu için yanına almak zorunda kalır. İki çocuğuyla beraber hafta sonunu geçirirken gökyüzü aniden kararır ve şimşekler eşliğinde çok şiddetli bir fırtına patlak verir. Gökyüzünde tuhaf şeyler olmaktadır. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra evinin yakınındaki kavşakta sıradışı bir olaya tanık olur. Toprağın aniden yarılmasıyla yeryüzünün derinliklerinden üç bacaklı çok büyük bir savaş makinesi ortaya çıkar ve görünürdeki her şeyi yakıp yıkmaya başlar. Bu olaylar bir doğal afetin değil, uzaylıların dünyamıza saldırısının ilk işaretleridir. O andan itibaren herhangi bir gün gibi görünen günün akışı değişmiş ve bu sıradan insanlar hayatlarının en olağanüstü anlarını yaşamaya başlamıştır. Her yerin tekinsiz hale geldiği bu savaşta, sevdiklerini kurtarabilmesi için Ray'in elindeki tek gücü iradesi olacaktır.

En Çok Aranan Haberler