Ülke gündemi malum, çok hareketli geçiyor ve her gün bambaşka konular gündem içerisinde kendisine yer buluyor. Bir yandan ülkenin başkentinde ve en büyük şehrinde birkaç gün arayla yaşanan bombalı eylemler, bir yandan 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarında fail olan Reza Zarrab'ın göz altına alınması gibi olaylar gündemi meşgul ederken toplumdaki güvensizlik ve tedirginlik hali de had safhaya çıktı. Bütün bu gündemin arasında öyle bir olay ortaya çıktı ki buna duyarsız kalmak asla mümkün değil! Karaman'da bir ilkokulda sınıf öğretmeni olarak görev yapan 54 yaşındaki Muammer B.'nin, vakıf ve dernek evlerinde kursa gelen ilkokul ve ortaokulda okuyan 10 erkek çocuğa cinsel tacizde bulunduğu iddia edildi ve zanlı göz altına alındı.
Olaylar bununla da bitmedi ve ilgili şahsın Karaman'da Ensar Vakfı'nda geçici öğretmenlik yaptığı 5 ay içerisinde 45 erkek çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı. Bütün iddiaların tam ortasında hükümete yakınlığı ile bilinen Ensar Vakfı yer alıyordu. Vakıf sapık öğretmenle bir ilgileri olmadığını ve şahsın yalnızca geçici süreliğine vakıflarında öğretmenlik yaptığını iddia etti.
Ortadaki problemin büyüklüğü açık ve net, üstelik çocuk istismarı gibi bir konunun savunulması düşünülemez bile. Normal şartlar altında insanları bir araya getirecek ve tepkisini tek bir ağızdan vermesini sağlayacak böyle bir konu bile toplumdaki ikilikten ve çatışmadan nasibini aldı. Bir derneğin bünyesinde geçici de olsa çalışmış bir öğretmen, üstelik derneğe ait evlerde ve yurtlarda 45 çocuğa 5 ay boyunca tecavüz ediyorsa burada olayın münferit bir olay olduğunu ve tek bir öğretmenin suçu olduğunu iddia edemeyiz. Gönüllü öğretmenlik yapan bir insanın 5 ay içinde 45 çocuğa kimsenin haberi olmadan tecavüz edebilmesinin imkanı yok. Böyle bir olayın yaşanmasına veya örtbas edilmesine ön ayak olmak da suçtur.
Vakfı suçlayanlar bu şekilde düşünüyor ancak vakıf hükümete yakın olduğu için hükümete yakın olanlar ve bizzat hükümet yetkilileri olayın münferit olduğu konusunda ısrar ediyor ve Ensar Vakfı'nın olaydaki sorumluluğu gizlenmeye hatta aklanmaya çalışılıyor. Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu şeklinde açıklama yapıyor.
Karaman'da yaşanan bu olaylar ve Ensar Vakfı'nın korunması ya da konunun Ensar Vakfı ile olan ilgisi hasır altı edilmeye çalışıldığı ve ana akım medyadan neredeyse bu konu hakkında hiç ses çıkmadığı için bir grup Twitter kullanıcısı #StopChildRapeInTurkey etiketi ile dikkat çekmek amacıyla bir kampanya başlattı. Anında etkisini gösteren ve çok başarılı olan kampanya neticesinde bu etiket ile 2 saat içerisinde yaklaşık 300 bin tweet atıldı ve yüz binlerce insan duruma tepkisini gösterdi.
#StopChildRapeInTurkey kampanyası akıllara 2016 Akademi Ödülleri'nde 'En İyi Film' Oscar'ını kazanan Spotlight filmini getirdi. Spotlight filminde Katolik kilisesinde yaşanan çocuk istismarlarını tüm zorluklara ve toplumsal tepkilere rağmen ortaya çıkaran bir grup gazetecinin hikayesi anlatılıyordu. Gerçek hayattan alınan bir hikayeyi anlatan Spotlight filmine konu olan Boston Globe gazetesi ortaya çıkardığı bu skandallarla en prestijli gazetecilik ödülü olan Pulitzer Ödülü'nü almıştı.
Twitter'da başlatılan kampanya Türkiye'de Spotlight benzeri bir farkındalık yaratabilir mi bilemiyoruz ancak görünen o ki yine toplumsal çatışma ve ikilik kendini bu olayda da gösteriyor. Başlatılan kampanyaya birçok duyarlı insan destek verirken bir grup da kampanyayı başlatanların ve kampanyaya destek olanların *ülkesini yabancılara şikayet ettiğini, devletimiz ve milletimiz üzerinde oyunlar oynadığını ve hatta '*vatan haini' olduklarını iddia etti. Burada gerçekten toplumsal paranoyalarımızın iyice ayyuka çıktığını görebiliyoruz. Çocuk istismarı gibi evrensel bir konunun gündeme getiriliyor olması ve farkındalık yaratılmak istenmesi bile 'dış mihraklar', 'ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar', 'büyük resim' ve 'vatan hainliği' olarak algılanabiliyor. Çocuk tecavüzcülerine destek olmayı vatan hainliğine yeğleyecek noktaya nasıl geldik?
Elbette, bu paranoyanın bu olayda bile ortaya çıkmasında yıllardır aklımıza kazınan, en ufak olayda bile bir grup dış mihrakın parmak izi aranan ve komplo teorileri ile beslenen politikaların etkisi büyük. Bunun dışında bir de bu tarz tecavüz olaylarının özellikle de çocuk istismarının toplum içinde gizlenmesinde en büyük pay sahibi olan "eller duyarsa ne der!" ve "kol kırılır yen içinde kalır" anlayışı yer alıyor. Ama bilmemiz gereken şu ki böyle bir olayda kol kırılıp yen içinde kalmamalı, sustukça ve üzerini örtmeye devam ettikçe bu pislik git gide artacak. Karaman'da yaşanan üzücü olay çocuk istismarı vakalarının ne ilki ne de sonuncusu, haberimiz bile olmayan onlarcası bu topraklarda yaşanıyor. Gerçekten hep birlikte güçlü bir tepki vermedikçe, toplumsal bir dönüşüm yaşamadıkça ve kırılan kolu yen içerisinde bıraktıkça bu olaylar en sert şekillerde yaşanmaya da devam edecek.