Öztürk'ün "Arınç-Erdoğan görüşmesi… Sevinenler üzülenler" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bülent Arınç’ı görüşmeye davet ettiği andan itibaren telefonum sürekli çaldı. Her iki liderin de danışmanlığını yapmış biri olarak, sanırım görüşmeyle ilgili bilgimin olabileceğini düşündü herkes. Evet içerikle ilgili bilgim var ama ben başka bir şeye odaklandım o esnada.
30 yıllık arkadaş olup, aralarında soğukluk, kırgınlık ve küslük olan iki parti büyüğünün, baş başa bir araya geliyor olması benim için daha ilgi çekici bir konu.
Dostuna yabancılaşmak
Siyasette ‘dramatik’ olarak tanımladığım şey, eski dostların, dava arkadaşlarının, yol arkadaşlarının sonradan hasım haline gelmesidir.
Bir insanın, ne uğruna olursa olsun, 40 yıllık dostunu siyasette, iktidarda, partide düşmanlaştırması, ötekileştirmesi, yabancılaşması bence hayatın en dramatik şeylerinden biridir.
Hele bizim gibi dava, siyaset ve ailenin iç içe geçtiği hayatlarda, bu durum daha da dramatiktir. Birlikte göz yaşı döktüğünüz, sofrada yemeği paylaştığınız, çocuklarınızın büyümesine şahit olduğunuz yol arkadaşlarınıza birden yabancılaşmak, bence hayatta karşılaşabileceğimiz en hazin olaylardan biridir.
Ne uğruna? Bir gün elinden gidecek bir koltuk, bir makam uğruna.
“Gözlerimizin dolduğu anlar oldu"
Erdoğan ve Arınç’ın aralarındaki duygusal yakınlığa şahit olmuş biriyim. Arınç’ın Erdoğan için gözyaşı döktüğüne, Erdoğan’ın “Ağabey” dediği Arınç’a saygıda kusur etmediğine şahit oldum.
Aralarında, dostluktan ziyade ağabey-kardeş ilişkisinin duygusal tonu daha yüksekti.
Tüm bunlardan sonra yabancılaşmak, torun sevgisi üzerine konuşurken, birden uzaklaşmak, ötekileştirmek, kaldırılabilir bir hal değildir bana göre.
O nedenle Erdoğan Arınç görüşmesinin siyasi etkisinden ziyade, bu yönünü merak ettim. “Evet, gözlerimizin dolduğu zamanlar oldu” dedi Arınç.
Olmamasına şaşırırdım. Çünkü her ikisinin geçmişteki anıları, hatıraları, hayalleri ömür boyunca etkisini sürdürecek kadar güçlü bağlardır.
Bu dostluk bağının, duygusal bir atmosferde yeniden canlanmasına, yeniden yeşermesine eminim her ikisini de seven milyonlarca partili mutlu olacaktır.
AK Parti'yi zehirleyen anlayış
Ama şuna da eminim, bazıları mutlu olmamıştır. İşte AK Parti’nin tüm insicamını, ruhunu, sağlam bağlarını bozan, zehirleyen bu buluşmadan mutlu olmayan insanlardır.
Kifayetsiz muhterisler, davanın değil, makamın, koltuğun, çıkarın, kişisel ikbalin peşinde olanlar… Erdoğan-Arınç görüşmesinden herkes mutlu olurken, onlar asla mutlu olmaz.
Şuna adım gibi eminim, AK Parti’nin üzerine inşa olduğu Erdoğan, Gül, Arınç sac ayağının bozulmasının en büyük sebeplerinden biri, bu tür insanlardır. Evet tarzı siyasetleri farklı, evet kişilikleri farklı ama yine de bu denli savrulmalarına neden olacak şeyler değildi bu özellikler.
AK Parti düşmanına benzememeli
‘Siyasette dostluk yoktur, acımak yoktur, çıkarlar vardır, kimseye güvenilmez’ gibi tüm basma kalıp ifadeler aslında AK Parti’nin değiştirebileceği, kötü huylardı. AK Parti siyasete ahlak, vicdan ve dostluk ruhu katabilecek, birçok kural gibi bunu da değiştirebilecek bir güçlü kültürel damara, birikime ve iradeye sahipti.
Lakin AK Parti, mücadele ettiği oligarşik bürokrasiye, FETÖ ve Ergenekon taktiklerine meyleden insanların partide etkin olmasına engel olmadı. Bu insanlar yüzünden bugün büyük hayaller için yola çıkan, büyük hikayeler için sefere duran ve dünyayı değiştirecek ütopyalar kurgulayan partinin, dar koltuk kavgaları, güç mücadeleleri içinde kıvrandığını acı bir şekilde görüyoruz.
Oysa Erdoğan’ın peşinden giden hepimizin, tertemiz ve idealist hayalleri vardı. Parti, siyaset, iktidar bizim için araçtı.
Biz İslam dünyasını değiştirecek, batıya, insanlığa alternatif medeniyet projeleri sunacak büyük hayaller kuruyorduk.
İmtihandan geçen dostluklar
Dostluklarımız imtihanlardan geçmemiş, şimdi onu anlıyoruz.
Zorluklarla, yoklukla, kavgayla, makamla, iktidarla imtihan edilmemiş dostluklar, gerçek dostluklar değildir.
Yolda dökülenler, tutunamayanlar, hayallerimizden ve hikayemizden vazgeçenler oldu ve sonunda savrulduk.
Bir gün her şey bittiğinde, dünyaya ait hırslarımız tükendiğinde, oturup bu günleri düşüneceğiz. Aklımızda kalan şey, kırmızı plakalar, süslü koltuklar olmayacak. Yaptığımız hataları acı bir şekilde anacağız o zaman.
‘Değmezmiş’ diyeceğiz. Sonra kadim dostlarımızla yüz yüze baktığımızda o günkü ihtiraslarımızdan, tutkularımızdan, anlamsız çekişmelerimizden utanacağız.
Daha sık görüşeceğiz
Oysa bu millet, yüz yıldır böyle bir lider ve böyle bir ekip bekliyordu. ‘Allah bu fırsatı verdi, biz de heder ettik’ demek kadar acı bir cümle olamaz.
İşte Erdoğan-Arınç görüşmesi, bana bu cümleyi kurmama ihtimalini gösterdi. Umutlandırdı.
Neden Erdoğan tüm eski yol arkadaşlarını çağırmıyor, kucaklamıyor, bir araya toplamıyor ki? Buna Abdullah Gül de dahil.
Eğer bu ülke saldırı altındaysa, eski yol arkadaşlarından, dava arkadaşlarından daha güvenilir kim olabilir?
İşte Arınç, tüm uğradığı haksızlıklara ve hakaretlere rağmen, “partime ve genel başkanıma asla zarar vermem” dedi.
Arınç baş başa geçen görüşmenin detaylarını anlatmadı. Sadece şunu dedi. “Abi-kardeş gibi konuştuk yine. Bundan sonra daha sık bir araya geleceğiz.”
Bu cümleye sevinenlerin çok olduğu bir parti hayalimiz devam ediyor.