Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden arasında Brüksel'de gerçekleşen görüşme, Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği açısından ihtiyatlı bir iyimserlik ortamı yarattı.
Erdoğan ve Biden'ın görüşme sonrasında yaptıkları açıklamalarda, sorunlu alanlar yerine işbirliği olanaklarını öne çıkarmaları ve etkin diyalog içinde kalma taahhütleri ikili ilişkilerde yeni bir bunalım dönemi istemedikleri şeklinde yorumlandı.
Türkiye'nin NATO'ya bağlılığını güçlü ifadelerle dile getirmesi ve Afganistan'da yeni bir göreve hazır olduğunu kaydetmesi de ABD ile ilişkilerde olumlu bir unsur olarak değerlendirildi.
Biden'ın 20 Ocak'ta göreve başlamasının ardından ilk kez 23 Nisan'da telefonda konuşan iki lider, 14 Haziran'da ilk yüz yüze görüşmelerini Brüksel'de bulunan NATO karargâhında, NATO zirvesi marjında gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Biden'ın G7 liderleri dışında yüz yüze görüşme yaptığı sınırlı sayıda lider arasında yer alması dikkat çekti. Toplamda yaklaşık bir saat görüşen iki lider, yarım saati aşkın bir süre baş başa görüştü; daha sonra heyetlerle devam etti.
Görüşmenin içeriğine ve ilişkilerin bundan sonraki seyrine ilişkin değerlendirmeler, iki lider tarafından düzenlenen basın toplantılarıyla kamuoyuna duyuruldu.
Hem Biden'ın hem de Erdoğan'ın açıklamalarında kullandıkları yumuşak ve olumlu ton ile özellikle Erdoğan'ın görüşme öncesine göre çok daha ılımlı bir dil kullanması dikkat çekti.
Görüşme öncesinde NATO liderler zirvesi sırasında da karşılaşan ve ayakta kısa bir görüşme gerçekleştiren Erdoğan ve Biden'ın sıcak ve samimi tavırlar içerisinde oldukları gözlenmişti. Bu havada gerçekleşen ikili görüşmenin "yapıcı ve verimli" geçtiği her iki tarafça da dile getirildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın basın toplantısında yaptığı açıklamalarda üç temel mesaj öne çıktı.
Bu mesajların başında Erdoğan'ın, Ocak 2020'de kendisi için "otokrat" ifadesini kullanan, 24 Nisan mesajında da 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanımlayan ABD Başkanı ile ilişkisini "uzun yıllara dayalı dostlukla" ifade etmesi oldu.
Biden'ı her iki olayda da sert ifadelerle eleştirmiş olan Erdoğan, Brüksel'de hem vücut diliyle hem de dostluk ifadeleriyle ABD Başkanı ile arasında ikili bir sorun olmadığı mesajını vermiş oldu.
Erdoğan'ın ikinci önemli mesajı, "Türk-Amerikan ilişkilerinde çözülemeyecek bir sorun olmadığına" ilişkin değerlendirmesi oldu.
Basın toplantısında Türkiye ve ABD açısından en önemli iki sorun olarak görünen Washington'un, omurgasını YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'ne desteği ve Ankara'nın Rus S-400 silah sistemleri alması konularına değinen Erdoğan, taraflar arasında doğrudan ve etkin bir diyalogla bu sorunların aşılabileceğini ifade etti.
ABD'nin YPG'ye desteğini isim vermeden eleştiren ve genel olarak müttefiklerin "Türkiye'nin terörle mücadelesine destek vermediğini" söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, S-400 konusunda ise mevcut statükonun değişmeyeceği belirtti.
Erdoğan'ın üçüncü ve belki de en önemli mesajı, Türk-Amerikan ilişkilerinin işbirliği yapılabilecek bölgesel sorunlar üzerinden derinleşip gelişebileceğine ilişkindi.
Karşılıklı saygı ve anlayış vurgusu yapan Erdoğan, "İşbirliği alanlarımızın sorun başlıklarından daha geniş ve zengin bir görünüm sergilediğini düşünüyoruz" sözleriyle bundan sonraki sürece verdiği önemi göstermiş oldu.
Biden ise basın toplantısında Erdoğan'la görüşmesine ilişkin kısa bir bilgi verdi. Biden, "Ekiplerimiz görüşmelere devam edecek. Türkiye ile ABD arasında gerçek bir ilerleme kaydedeceğimize inanıyorum" ifadelerini kullandı.
Erdoğan-Biden görüşmesinde ele alınan konuların takibi için iki ülke dışişleri bakanlarının temasa geçmeleri ve diyaloğu devam ettirmeleri öngörülüyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ilişkilerin yol haritasının belirlenmesi için ABD tarafına bir vizyon belgesini sunduklarını ve yanıt beklediklerini kaydetmişti.
Bu kapsamda görüşmeler için ya kendisinin Washington'a gidebileceğini ya da ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Türkiye'ye gelebileceğini söylemişti.
İkili görüşmelerde gündeme gelmeyen konular da Erdoğan-Biden görüşmesinin seyrine ilişkin önemli işaretler verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan hem 26 Mayıs'taki TRT röportajında hem de 13 Haziran'da Brüksel'e doğru yola çıkmadan önce düzenlediği basın toplantısında, 1915 olaylarının "soykırım" olarak tanımlanmasından kaynaklanan rahatsızlığını Biden'a ileteceğini açıklamıştı.
Ancak basın toplantısında, bu konunun gündeme getirilip getirilmediği sorulduğunda "Hamdolsun gündeme gelmedi" yanıtını veren Erdoğan, en sorunlu konunun masaya taşınmamış olduğunu belirtmiş oldu.
ABD Başkanı Biden da, basın toplantısında, Türkiye ile ilişkileri olumlu perspektiften değerlendirmeyi tercih etti ve başta insan hakları ve demokrasi ile ilgili Washington'un kaygılarını kamuoyuna aktarmadı.
Biden'ın bu yöndeki çağrılarını baş başa ya da heyetler arası görüşmelerde Erdoğan'a iletip iletmediği ise bilinmiyor.
Erdoğan'ın mesajlarında dikkat çeken bir diğer önemli vurgu NATO müttefikliğine yaptığı vurgu oldu.
Başta ABD ve Fransa olmak üzere bazı üye ülkelerin Türkiye'yi "müttefiklik ruhuna uygun davranmamakla" eleştirdikleri bir dönemde NATO zirvesine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece ittifaka olan taahhütlerini değil aynı zamanda NATO platformunda gelişen Türk-Amerikan ilişkilerine de vurgu yapmayı tercih etti.
Cumhurbaşkanı'nın "Üye devletler, kurucu ilkelerine sahip çıkmalı ve İttifak'ı güçlendirmelidir. Akdeniz'den Karadeniz'e, Avrupa'dan Asya'ya kadar NATO'nun sağladığı güvenlik şemsiyesine ihtiyaç duyulan her yerde, ittifak aktif rol üstlenmelidir. Dönem sorumluluktan kaçma değil, elini taşın altına koyma dönemidir. Bilhassa NATO'nun küresel sınamalar karşısında daha etkin inisiyatifler üstlenmesi gerekmektedir." sözleri bu yaklaşımı somutlaştıran bir mesaj olarak değerlendirildi.
Türkiye'nin Afganistan'da Kabil Uluslararası Havalimanı'nın güvenli bir şekilde işletilmesi için askerlerini tutma eğilimi ve yine Afgan hükümeti ile Taliban arasında nihai bir anlaşma için devrede olması; bu yeni dönemde ittifak içindeki rolünün daha da artması açısından önemli bir işaret olarak değerlendiriliyor.
Ankara'da yapılan değerlendirmelerde, Türk-Amerikan ilişkilerindeki temel yapısal sorunlar ve var olan güven bunalımı nedeniyle, ilişkilerde hızlı bir normalleşme yerine aşamalı bir iyileşme beklenmesi gerektiği düşüncesi öne çıkıyor.
ABD Kongresi'ndeki güçlü Türkiye muhalefeti ile Rum, Ermeni ve Yahudi lobilerinin etkinliği nedeniyle iyileşme sürecinin kırılgan olduğuna dikkat çekiliyor.
Bu muhalif tavrın özellikle S-400 konusunda kendisini göstermesi ve Kongre'nin Beyaz Saray üzerinde yeniden baskı kurması durumunda Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir bunalımın oluşabileceği öngörülen riskler arasında. Türkiye ve ABD, bu konuda kesin bir çözüme ulaşana kadar bu riskin varlığını sürdüreceği öngörülüyor.
Bunun yanı sıra, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularında yaşanabilecek olumsuz gelişmelerin doğrudan Ankara-Washington ilişkilerini de etkileyeceği, bu nedenle mevcut durumun ancak ihtiyatlı iyimserlik kavramıyla tanımlanabileceği yapılan değerlendirmeler arasında.